Notlarımı karıştırırken 30.10.2013 tarihinde Türk Tarih Kurumu olarak İstanbul Çırağan Sarayında düzenlediğimiz etkinliğin bilgilerine rastladım. “ŞEREF ÜYELİĞİ CÜBBE GİYME TÖRENİ” 
Çırağan Sarayı; İstanbul’da talebelik yaptığım dönemde orayı iyi bilirim. Mezbelelik bir yerdi. İçki şişesinden ve sarhoştan geçilmeyen, insanların gitmeye çekindikleri virane bir yerdi. O zaman bu kadar güzel bir mekânın böyle bırakılmasına çok üzülüyordum. Nedenini de bir türlü anlayamıyordum. Ancak sonraları farkına varabildim. Oysa boğazın ve tarihin bu istisna yeri ve hatta bunun gibi birçok tarihi yerleri imkânsızlıktan, iş bilmezlikten veya bilinçli olarak kaderine terk edilmiş olduğunu anladım...
Tekrar Çırağan Sarayına dönecek olursak, rahmetli Turgut Özal yap işlet devret modeliyle orayı yabancılara (Arap) yaptırmış. Sarayın estetik ve güzelliğini bozmayacak şekilde bir de otel yapılmış. (-Kempinski- oteller zinciri işletiyor) Oradaki otelde kaldık bu vesileyle sarayı gezme imkânı buldum. Kimin ne düşündüğünü bilmiyorum ama ceddimle gurur duydum. Duyuyorum da.
Onlar var ya! Her şeyin en iyisini yapmışlar. Kullandığı eşya, giydiği elbise, yediği yemek, yaptıkları binalar, yaptıkları camiler ve medreseler, kısaca hemen her şeyin en iyisini yapmışlar.

29.10.2013 Cumhuriyet bayramı münasebetiyle Üsküdar’da bayram etkinliği için Cumhurbaşkanı, Başbakan ve misafir devlet başkanlarının katıldığı son derece görkemli bir şölen vardı. Şölen gecenin ilerleyen saatlerinde havai fişekler ve muhtelif gemilerin envaı çeşit görüntülerle boğaz seferleri yaptılar. O muhteşem görüntüyü muhteşem mekândan seyretmek doğrusu çok güzeldi.
Sabahları erken kalmayı severim. Fakat kahvaltı kültürüm oldukça zayıftır.

O gün nedendir bilmem kahvaltı yapmak istedim. Sabahın o saatinde denizi seyrederek kahvaltı yapmak! Tek kelimeyle muhteşemdi. Boğaz çok güzel. İnsana zindelik dinginlik ve sükûnet veriyor. Orada aklıma batılı birinin;  ‘dünya tek devlet olsa başkenti İstanbul olurdu’  dediği söz geldi. Doğru hem de çok doğru.

ÇIRAĞAN SARAYININ TARİHİ SEYRİ
Beşiktaş ve Ortaköy arasında bulunan Çırağan Sarayı’nın yeri 17. yüzyılda  "Kazancıoğlu Bahçeleri" diye bilinirdi. 18. yüzyılda Beşiktaş kıyılarını süsleyen denize nazır saraylar ve bahçeler Lale Devri diye bilinen 'Çiçek ve Müzik Aşkı' döneminin en öneli simgelerinden sayılmıştır. O dönem, bir eğlence olduğu kadar bir kültür parlaklığı devriydi. Dönemin hükümdarı olan III. Ahmet buradaki mülkünü gözde Vezir-i Azam'ı İbrahim Paşa'ya hediye etmiş ve ilk yalı 1- Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından eşi Fatma Sultan (III. Ahmet’in kızı) için yaptırılmıştır. Kendisi de burada meşaleli Çırağan Şenlikleri  düzenletmiştir. İşte bu olaylar dolayısıyla bu alan Farsça ‘da ışık anlamına gelen 'Çırağan' ismiyle anılmaya başlanmıştır.
2- Sultan II. Mahmud 1834'te bu alanı yeniden yapılandırma kararı alır. Önce mevcut olan yalıyı yıktırır. Yapının etrafında bulunan okul ve cami ortadan kaldırılır ve mevlevihane yakında bulunan bir yalıya nakledilir. Yeni saray için büyük ölçüde ahşap kullanılmış gibi görünse de esas temelin yapımında tamamen taş kullanılmıştır. 40 adet sütun dikilerek klasik bir görünüm verilmiştir.
3- Abdülmecid 1857'de Sultan II. Mahmud'un yaptırdığı ilk sarayı yıktırmış, batı mimarisi tarzında bir saray yaptırmayı planlamış ancak 1863'te vefat etmiştir. Ardından gelen parasal sıkıntı sarayın yapımını durdurmuştur.
4- Abdülaziz, yarım kalan sarayın inşaatını 1871'de tamamlatmış ancak stil olarak batı değil, doğu mimarisi seçilmiş ve Kuzey Afrika İslam Mimarisi uygulanmıştır. Sarayın mimarlığını Ermen, Sarkis Balyan ve ortağı Kirkor Narsisyan yapmıştır. Eski Çırağan Sarayı'nın tahta görünümlü hali yıkılarak taştan yapılmıştır. Dünyanın her yanından nadide mermer, porfir, sedef gibi maddeler getirtilerek sarayın yapımı için kullanılmıştır. Yalnız sahil inşasında 400.000 Osmanlı lirası harcanmıştır. Yapımına 1863'te başlanan Çırağan Sarayı 1871'de bitirilirken 2,5 milyon altın harcanmıştır.(!..)
Son kez 1876 yılının Mart ayında buraya gelerek bir süre dinlenen Sultan Abdülaziz, halk arasında Beşiktaş Mevlevihane’sinin yıktırılarak saray arsasına katılmasının uğursuzluk getireceği gibi söylentiler çıkması üzerine Çırağan Sarayı'nı terk ederek Dolmabahçe Sarayına yerleşmiştir.

14 Kasım 1909'da Çırağan Sarayı Meclis-i Mebusan Binası olarak kullanılmaya başlanmıştır. 20 Ocak 1910 yılında Meclis-i Mebusan Salonu'nun üst bölümünde ve çatı katındaki kalorifer bacasından çıkan bir yangınla saray 5 saat içerinde yanmıştır. Çok değerli antikalar, II. Abdülhamid'in özel koleksiyonu ve V. Murad'ın kütüphanesi de yanarak kül olmuştur.
I. Dünya Savaşı sonunda İstanbul'un işgal altında bulunduğu dönem içerisinde Çırağan Sarayı harabeleri 'Bizo Kışlası' ismiyle bir Fransız istihkâm kıtası tarafından kullanılmıştır.
1930'da Saray'ın bahçesi, Beşiktaş Futbol Kulübü tarafından ulu ağaçlar kesilerek Şeref Stadyumu adıyla bir futbol sahası haline getirilmişti.
Daha sonradan da Prof. Bonatz ve ünlü Türk mimarı Prof. Sedat Hakkı Eldem tarafından, buraya turistik bir otel yapılmak üzere tetkiklerde bulunulmuştur. 1946 yılında Saray'ın bodrum katında bulunan Mevlevi dervişlerine ait mezarlar, bir istihkâm yüzbaşısının altın aramak için yaptığı kazılarda tahrip edilmiş aynı yıl içerisinde Saray çıkarılan bir kanunla İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bırakılmıştır.
5- 1987 yılında otel olarak kullanılmak amacıyla Japon Kumagai Gumi ve Türk Yüksel İnşaat tarafından restorasyonuna başlanmış, 1990 yılında otel 1992 yılında ise saray hizmete açılmıştır. Uzun süren tasarım ve inşaat çalışmaları sonrasında "Çırağan Sarayı Oteli" 1990 yılında açıldı. Tarihi Saray ise kapılarını 1992 yılında açtı.
Saray'da sonradan yapılan renovasyon işlemi ise 20 Nisan 2006'da bitirildi ve sarayın süitleri tamamen yenilendi.
Boğazın incilerinden Çırağan Sarayı şimdi de ülkemizin medar-ı iftiharıdır. Yaptıranlara ve tekrar bu hale getirenlere teşekkür ederim.
Ahmet BELADA