Cumhuriyet dönemiyle ilgili dinlediklerimiz ve okuduklarımızın yapıcılarından; İSMAİL KAHRAMAN
(07.11.2017)

2010 yılındaki Anayasa değişikliği referandumu münasebetiyle geldiği Nevşehir’de üç gün beraber olduğumuz rahmetli Nevzat Yalçıntaş hocadan, birbirinden güzel hatıralar dinlemiştim. (Tarihe Yön Veren Simalar; Ahmet Belada; İlkadım Yay.)

Bir akşam Avanos’taki akşam yemeğine müteakiben araba da gelirken; “hocam müsaadenizle bir sual tevcih edeceğim” dedim. Buyurun dedikten sonra; “Hocam rahmetli Ayhan Songar, Sabahattin Zaim, Mehmet Kaplan, İsmail Kahraman ve Zât-ı Âliniz vs sağın duayen kişileri olarak, her daim fikrine müracaat edilen kişilersiniz sizlere özelde sağın, genelde Türkiye’nin “AK SAÇLILARI” diyebilir miyiz? Dediğim de Nevzat Hoca sustu ve cevap vermedi. Böyle bir husus vardı da mı sustu. Yoksa böyle bir durum yok mudur bilmiyorum ama ziyaretinde bulunduğumuz muhterem Meclis Başkanımızı dinledikten sonra benzeri bir sual gene aklıma geldi. Geldi ama maalesef soramadım.

Mesela Sabahattin Zaim Hoca’nın “Bir Ömrün Hikâyesi” adlı hatıra kitabını okurken 27 Mayıs 1960 ihtilalinin ürünü Milli Birlik Komitesinde görev aldığını okuduğumda da çok şaşırmıştım. İsmini verdiğim bu şahıslara daha kimler ilave edilebilir bilmiyorum ama bunlar Türkiye için, yukarıda da ifade ettiğim gibi özellikle de sağ kesimde aspirin gibi her derde deva insanlar konumundadırlar.

1970’li yıllarda yanılmıyorsam iki defa vuku bulan ve Milliyetçi Cephe (MC) olarak bilinen AP (Adalet Partisi), MSP (Milli Selamet Partisi)ve MHP (Milliyetçi Hareket Partisi)’den oluşan koalisyon hükümetlerinin arkasında da bu isimler vardır.

Nevzat hocayı dinlerken ilerlemiş o yaşına rağmen zihnî duruluğu ve fikrî zenginliğine nasıl hayran olmuşsam Meclis Başkanımız İsmail Kahraman için de gene aynı hissi taşıdım. Tek kelimeyle maşallah…
Muhterem Cumhurbaşkanımızın İsmail Kahraman Bey’i niçin en kritik dönemde Meclis Başkanlığına getirdiğini daha iyi anladım.

İsmail Kahraman ismi geçtiğinde hiç şüphesiz hemen herkesin aklına gelen ilk şeyin Milli Türk Talebe Birliği’dir (MTTB)* olduğudur. O, Rahmetli Rasim Cinisli’den sonra MTTB’nin ikinci başkanı ve davamızın öncülerindendir.
1980 ihtilalinden sonra kapanan MTTB’nin yerine kurulan Birlik Vakfı’nın (BV) da kurucularındandır.

Cumhuriyet tarihinin ekonomik yönden istisnasız en başarılı hükümetlerinden olan rahmetli Erbakan Hoca’nın Refah Partisi (RP) ile Tansu Çiller’in Doğru Yol Partisi (DY) arasında kurulan 1996 yılındaki siyasi tarihimize “REFAH-YOL” hükümeti olarak geçen koalisyon hükümetinin Kültür Bakanı, Ak-Parti’nin de isim babasıdır.

Son genel seçimlerde Ak-Parti’den İstanbul Milletvekili seçildikten sonra Ak-Parti’nin Meclis Başkan adayı olarak gösterildi ve seçildi. Halen Meclis Başkanlığı görevini yürütmektedir.

Tecrübe ve bilgi birikimiyle duayen siyasetçilerden olan İsmail Kahraman, en buhranlı anda bile hiçbir ayrıntıyı ıskalamdan suhuletle meclisi idare etmektedir.

Iskalama derken; HDP Grup Başkan Vekili Meclisteki bir konuşmasında, Eş-Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere tutuklu milletvekilleri için tutsak olduklarını söyleyince derhal müdahale ederek; “hayır tutsak değil onlar tutukludur” diyerek oradaki ince ayrıntıya dikkat çekmiştir. Çünkü tutsaklık harp esnasında esir alınanlara denir, tutukluluk ise devlete ve millete karşı işlenen suçtan dolayı meydana gelir. Bu ayrıntıyı ancak ince anlayış sahibi fark edebilir.

“Ankara İLMAR 84” olarak bugün (07.11.2017) Meclis Başkanımızı;
1- Mehmet Sönmezoğlu (Ankara Müftüsü)
2- Hamdi Gevher (Çankaya Müftüsü)
3- Lütfü aydın (SGK da Genel Müdür)
4- Mesut Dinçer (Gazi Anadolu Lisesi Müd. Yrd.)
5- Adnan Mallı (Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğünde Şube Müd.)
6- İlyas Aydoğan (Bilim ve Sanayi Bakanlığında Müşavir)
7- Ahmet Yurtman (Meclis Başkalığında Milletvekilleri Hizmet Başkanı)
8- Abdullah Öztürk (Emekli Öğretmen)
9- Ahmet Belada (TTK Uzman)’dan oluşan grupla saat 17.30’da makamında ziyaret ettik.
Sağdan itibaren: Adnan Mallı, Lütfü Aydın, Hamdi Gevher, Ahmet Belada, Mehmet Sönmezoğlu, Abdullah Öztürk, İlyas Aydoğan ve Ahmet Yurtman ve fotoğrafımızı çeken Mesut Dinçer
İsmail Kahraman her ne kadar öncülerimizden olsa da huyunu-husunu yeterince bilmediğimizden nasıl hitap edeceğimizi, nasıl davranacağımızı bilmiyorduk. Bu kaygıyla huzuruna vardık. Kendilerini bekleyen birini diğer odada görmeye gittikten sonra geldiğinde nezaketen ayağa kalkmak istedik. Hemen müdahale etti ve kalkmamıza müsaade etmedi. Nezaketine bakınız ki, ziyaretimiz müddetince ceketinin düğmesini bile çözmedi. Mescide giderken ayakkabısını çıkartmasına yardımcı olmak isteyen arkadaşımıza müsaade etmedi. Namazını sandalyede kılıyor.

Bu kısmı yazarken aklıma Sultan Ahmet ile Hocası Aziz Mahmut Hüdaî geldi. Aziz Mahmut saraya geldiği bir gün abdest alırken suyunu Sultan Ahmet döküyor, hanımı da havlusunu tutuyordu. Bir ara hanımı; “hocama söyleseniz de bize bir keramet gösterebilir mi?” der. Sultan Ahmet hocasına bu durumu söylediğinde Aziz Mahmut tebessüm ederek; “cihan padişahı abdest suyumu dökecek, hanımı havlumu tutacak! Bundan büyük keramet mi olur” der…
Oturduğunda hemen ne içersiniz diye sordu. Ne kadar kalacağımızı bilmediğimizden kısa bir müddet sonra kalkacağımızı düşünerek çay diyecektik ki, ‘akşamüzeri içiniz üzülmüş olabilir börek-simit ve portakal suyu getirsinler’ dedi. Doğrusu hislerimize tercüman oldu.
İkramlarımızı yiyip içerken bu arada tek tek isimlerimizi ve ne yaptığımızı sordu. Elindeki kâğıda da not etti. Hemen sağında oturduğumdan ilk tanıştığım herkes gibi Başkanım da soy ismime takıldı. Bildiğim tahminlerde bulunduktan sonra, Hun İmparatoru Atilla’nın abisi Blada’dan hareketle hepimize ‘güvercini mi, şahini mi daha çok sevdiğimizi’ sordu. Bizler gerekli cevabı verdikten sonra; “Blada güvercin, Atilla şahin tabiatlıydı. Güvercin –yaşa ve yaşat- anlayışını, şahin ise –öldür- anlayışını benimserdi“ dedi. Blada’nın bilge bir kişi olduğundan, Atilla’nın insanlara karşı yaptıklarını tasvip etmeyerek müdahale etmiştir. İşine karışmasından dolayı iktidarının dokuzuncu yılında maalesef abisini öldürtmüş.
Ardından sözü Osmanlıya getirdi. Osmanlının adaletle yönetildiğinde neme nem güçlü olduğunu, adaletten ayrılmaya başlayınca da çöküşün başladığını söyledi.
Kanuni’nin isminin Süleyman olmasına rağmen “Kanuni” olarak tanınmasının en büyük sebebinin, yaptığı hemen her işini Şeyhülislam’dan aldığı fetvaya göre yaptığındandır. Nitekim ölümü esnasında mezarına konmak üzere sandık getirilmiş. Şeyhülislam; “İslam’da böyle bir usul yoktur. İçinde ne var açın bakayım” der. Açtıklarında yaptığı işler hususunda aldığı fetvaları koymuş. Bunun üzerine Şeyhülislam: “Ey koca Sultan sen bu fetvalarla kendini kurtarmaya çalışacaksın ya ben ne yapayım!” diye üzüntüsünü dile getirmiştir.
Amerika kongre salonunda dünyanın en büyük kanun adamlarının resimlerini asmışlar. Onlardan biri de Kanuni’nin resmidir.

Geçmişte verdikleri mücadelelerden yaptıkları mitinkilerden, Ali Babacan’ın halası Hatice Babacan’ın Ankara İlahiyattaki başörtü mücadelesine nasıl destek olduklarını anlattı. İstanbul’daki düzenledikleri “ŞAHLANIŞ” mitinginden bahsetti. Mitingin isminin şahlanış olmasından hareketle MHP zihniyetindeki insanlar; “ney şahlanır? At. O zaman bunlar Adalet Partilidir.” Diyerek bizi AP’ye mâl etmeye çalıştılar.
Sağ ve sol iki görüşün olduğu zaman üçüncü bir yolun olduğunu dile getirdiklerini, üçüncü yolun İslam olduğunu söyleyemedikleri için böyle bir söylemi seçtiklerinden bahsetti. Nevzat Hoca’nın deyimiyle o dönemde sağcılara “milliyetçi mukaddesatçı”, solculara da “devrimbaz” denirdi. O zamanki onurlu mücadelelerin bizi buraya taşıdığından bahsetti.
70’li ve 80’li yılları yaşamış olan bizlere yaptıklarını anlatarak tekrar o tarihlere götürdü. İlerlemiş yaşına rağmen zihnî diriliği hepimizi olumlu anlamda şaşırttı.
Dinlediklerimden hareketle çok rahatlıkla şunu söyleyebilirim: “Muhterem Meclis Başkanımız İsmail Kahraman Bey’de idealist genç bir insanın heyecanını gördüm” sanki mücadele hayatına yeni başlıyor gibi. Olanların, yapılanların; olacak ve yapılacakların yanında oldukça az olduğunu söyledi. Ardından da çok çalışmamız gerektiğini öğütledi.
BİR RESMİN HİKÂYESİ
Yavuz’un mezarı ve kaftanı
Abdullah Öztürk namaz vaktinin azaldığından bahsedince hemen harekete geçtik. Arkadaki nezih ve kibar mescitte Ankara Müftümüz Mehmet Sönmezoğlu’nun imamlığı, Adnan Mallı’nın müezzinliğinde akşam namazımızı eda ettik. Namazımızı eda ettik ama salondaki bir
resim çok dikkatimi çekti. ‘Bu nedir Başkanım’ diyecektim ki, kendileri uzun uzun o resmi namaza müteakiben ayakta anlattı.
“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi referandumdan bir gün sonra Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber Adnan Menderes, Turgut Özal ve Necmettin Erbakan’ın kabrini ziyaret ettik. Daha sonra Fatih’in türbesini de ziyaret edince Fatih Caminde beş adet cenaze olduğundan bahsedilince namazımızı Yavuz Sultan Selim caminde kılmaya niyetlendik.
Yavuz Sultan Selim caminde namazı eda ettikten sonra imam; “Efendim bir gün belirleseniz de tamiratı tamamlanan Yavuz Sultan Selim’ın kaftanının açılışını gerçekleştirsek” dedi. Cumhurbaşkanımız; “biz buradayız. Basın da burada hazırsa hemen açılışı yapalım” dedi. Derhal anahtar getirilip, hazırlık yapıldı ve açılış gerçekleşti. Başkanımız bu kaftan hakkında; “Yavuz’un Mısır’ı fethinden ve halifeliği aldıktan sonra gelirlerken (17.04.1517) önünden giden Şeyhülislam İbni Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamur Yavuz’un kaftanına gelmiş. Heybetli ve bir o kadar da mahcup Yavuz, korkan Hocasını teskin ettikten sonra; “Ben öldüğümde bu kaftanı kabrimin üstüne koyun” demiş.
O tarihten bu yana yıpranan kaftanın tamir edilmesine karar verilmiş. Bunu yapacak uzman aranmış. Bu esnada Hollywood’dan tamir etme teklifi gelmiş. Teklif reddedilmiş. İsteme sebepleri daha sonra anlaşılmış. Tamiri yapılan kaftan Fethullah Gülene giydirilerek Türkiye’ye gönderilecekmiş.
Meclis Başkanımız, “işte resmini gördüğünüz bu kaftan hocasının atının ayağından çamur sıçrayan Yavuz’un kaftanıdır. 17.04.1517’den 17.04.2017’ye tam beş yüz sene sonra tekrar tamir edilerek Yavuz’un kabrinin üstüne kondu...”
Başkanımızla görüşmemizi sağlayan Ahmet Yurtman kardeşim başta olmak üzere katılan “Ankara İlmar 84” mensubu dostlarıma teşekkür ederim.
Birbirinden güzel anlatımın ardından çok güzel intibalarla, muhterem Meclis Başkanımızın huzurundan kucaklaşarak ayrıldık. Ne kendi kasıldı ve ne de bizi kastı. Sıcak ve samimi bir atmosferde geçen ziyaretimiz bize çok ama çok şeyler kattı.
Çok güzel düzenlenmiş Türkçe, Arapça, Rusça, İngilizce, Fransızca, Almanca, Farsça, Japonca, İspanyolca, Çince olmak üzere 10 dile çevrilmiş kırk hadis, bir tükenmez kalem, çikolata ve şeker ikramımızı alarak oradan ayrıldık.
Bizi makamında kabul ederek bir hocanın talebesine, bir babanın evladına nasihat eder gibi nasihat eden, bize çalışma azmi ve heyecanı veren Muhterem Başkanımıza, Başkanımızın şahsında geçmişten günümüze vatanı, milleti ve dini için mücadele eden tüm öncü ve önderlerimize gönülden teşekkür ederim.
Ülkemizin birliği dirliği ve dinimizin ikamesi için çalışan tüm büyüklerimizin sağlığında anlaşılması en büyük dileğimdir. Onlardan birinin de muhterem Meclis Başkanımız olduğu da bilinmelidir.
Davamızın öncülerinde muhterem Başkanımıza hayırlı uzun ömürler dilerim.
Ahmet BELADA
[email protected]
---------------------------0----------------------
MTTB (MİLLİ TÜRK TALEBE BİRLİĞİ)
MTTB Türkiye’de talebe birliği adına hizmet eden en önemli sivil toplum kuruluşudur. İlk kurulduğu 1916 yılından kapatıldığı 1980 ihtilaline kadar sağlı sollu birçok kimsenin yetişmesine katkı sağlamıştır. Kültür dünyamızın vazgeçilmez bir merkezidir MTTB. Gene geçmişte ve günümüzde sağlı sollu birçok yazar ve siyasetçinin yolu bir şekilde oradan geçmiştir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı yapmış olan Abdullah Gül,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı İsmail Kahraman’dan tutunda Bakan, eski ve yeni birçok siyasetçi orada yetişmiştir. Özellikle Hocaların Hocası diye maruf; Sabahattin Zaim, Ayhan Songar, Mehmet Kaplan, Nevzat Yalçıntaş; fikir dünyamızın mimarlarından Necip Fazıl Kısakürek, Nurettin Topçu gibi birçok tanınmış mütefekkir orada yetişti ve yetiştirdi.
MTTB’de ilk önce solcular, bilahare milliyetçi mukaddesatçı, daha sonrada İslamcılar hizmet ettiler.
Her üniversitenin talebe temsilcilerinden oluşan MTTB yönetimi, ciddi seçim çalışmasının sonucunda belirlenir.
CHP’de İsmet İnönü ile Rauf Orbay arasında meydana gelen anlaşmazlıktan dolayı, talebe derneklerinin hemen tamamına yakını Rauf Orbay’ın yanında yer aldı. Fakat İnönü’nün partiye egemen olması talebe derneklerini ekonomik yönden zora soktu. Talebe derneklerinin ekonomik yönden zora girmelerini fırsat bilen İnönü, özel önem verdiği dernek mensuplarının CHP’ye üye olma şartını getirdi. Buna uymayanları da dernekten uzaklaştırmaya çalıştılar. Fakat talebeler bu şantaja pirim vermediler. CHP’ye üye olmadılar. Bu konuda talebelerden istediği neticeyi alamayan hükümet, derneklere Milli Eğitim Bakanlığınca verilmekte olan tahsisatı kesti. Parasızlıktan kongre yapılamadığından bir müddet talebe dernekleri faaliyetlerini sürdüremediler. Fakat sonunda dik duran talebeler kazandı.
MTTB kurulduktan bir müddet sonra solcu talebelerin eline geçti. 1933 yılında solcu talebelerin elinden alındı. Bir daha da onların eline geçmedi.
Solcu talebeler nasıl kaybetti? Veya sağcı talebeler yönetimi nasıl ele geçirdiler?
Abidin Nesimi anlatıyor: 1931 yılıydı. İstanbul’da Birçok Üniversite ve Fakülte temsilcilerinin katılımıyla “Yerli Mallar Mitingi” düzenledi. Ciddi yankı uyandıran bu mitingde, oradaki konuşmacılardan biri de YMM (Yüksek Mühendis Mektebi) temsilciliği adına Tevfik İleri’ydi. Yaptığı konuşma sağlı sollu hemen herkesin dikkatini çekti. Hem bahsettiği mevzu, hem de hitabetteki kabiliyeti üniversite camiasında olduğu gibi dalga dalga tüm ülke geneline yayıldı.
Tahsisat yetersizliğinden çoktandır yapılamayan MTTB seçimlerinin yapılması için çalışmalar başladı. Bilgisi, birikimi ve vizyonu itibariyle sağ kesimin adayı hemen hemen belli olmuştu. Tevfik İleri.
Nitekim yapılan seçimde MTTB’nin yönetimi; “Mukaddesatçı” talebelerin eline geçti. Başkan da Tevfik İleri oldu.
Abidin Nesimi’nin deyimiyle: “Biz CHP’nin adaylarını devirerek MTTB yönetim kurulunu ele geçirdik. Bu işi tek partinin egemen olduğu, şeflik döneminde ve Recep Peker’in CHP Genel Sekreteri, Cevdet Kerim İncedayı’nın da İstanbul İl Başkanı olduğu dönemde yaptık.”
Seçim yapılıp organlar oluşturulduktan sonra çalışmalara başlandı. Bir müddet sonra yapılan bir etkinlikten dolayı MTTB yönetimini, eften püften sebeplerden dolayı hapse attılar.
MTTB yönetiminin tutuklanmasını fırsat bilen CHP İl Başkanı Cevdet Kerim İncedayı, MTTB yönetim kurulunu fesih ederek yeni bir yönetim oluşturmak istemişse de bunu başaramadı...
Abidin Nesimi; Yılların İçinden; Nöbetçi Yay.
MTTB’NİN KISA TARİHİ
MTTB idealist, milli kültüre sahip birer şahsiyet olmalarına yardımcı olan ve gençliği temsil eden kuruluştur. Dünyanın her yerinde bu gücünden dolayı, talebe hareketleri daima ülkelerin ve toplumların kaderlerine etki etmiş hatta tamamen değiştirmiştir.
MTTB de bu gücünü kullanabilen bir teşkilattır. Zaman zaman düşünceleri ve çalışmaları farklılıklar gösterse de Türkiye’nin en önemli gençlik hareketi olarak hala saygın ve özgündür. Kimsenin kendisinden bir şey beklemediği bir dönemde, sadece mesleki eğitimiyle yetinmeyerek, ülke meselelerine kafa yoran gençler için; sorumluluk yüklenmeyi, ekip çalışmasını, araştırmayı, paylaşmayı, heyecanı öğreten adeta bir akademidir MTTB. Türkiye’mizde de Yükseköğrenim gençliğini ülke çapında temsil eden en büyük teşkilat, Milli Türk Talebe Birliği
Uzun yıllar yükseköğrenim gençliğine hitap eden MTTB, ilk olarak 14 Aralık 1916 yılında kuruldu. 1916′dan 1980′ e kadar, faaliyet gösteren MTTB’de dört devre yaşanmıştır.
I. Devre (1916 – 1920 )
MTTB’nin ilk kuruluşunu İttihat ve Terakki iktidarı gerçekleştirdi. Osmanlı’nın batışına sebep olan, dış destekli İttihat ve Terakki Fırkasının “Pan Türkist”-Turancı- bir cereyan geliştirdi. Bu gayeyle kurdurduğu teşkilatlardan birisi de Milli Türk Talebe Birliği idi.
1916-1920 arasındaki bu ilk dönemde gençlik, siyasi çekişmelerde aktif rol almıştır.
II. Devre (1926 – 1936 )
Bu dönemde MTTB, cumhuriyet kadrosunun resmi görüşü doğrultusunda, devlet desteğiyle birtakım çalışmalar yaptı. Turancı çizgide kalarak kozmopolitliği reddetti. “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası başlattı. Aynı zamanda ülke meselelerine sessiz de kalmadı. Hatay’ın Türkiye’ye ilhakında, Suriye’yle Türkiye arasında oluşan sorunlara karşı izinsiz miting düzenledi ve 22 Kasım 1936 da kapatıldı. Bu dönemde MTTB ile birlikte pek çok STK da kapatıldı. Sadece Halkevleri açık kaldı.
MTTB ‘nin Yeniden Kurulması
MTTB’nin 1946 yılında yeniden kurulmasıyla başlayan bu dönemi de kendi içinde 2 ayrı devre olarak düşünebiliriz. 1946 – 1965 yılları arasında sol cereyanların etkisindeki MTTB,
1965 – 1980 yılları arasında ise milliyetçi ve muhafazakâr bir MTTB ile karşı karşıyayız.
III. Devre (1946-1965)
MTTB’nin bu fetret dönemi on yıl kadar sürdü. 1946 yılında, merkezi İstanbul’da olmak üzere, birlik; “Türk Talebe Birliği” adıyla tekrar kuruldu. Daha sonra yapılan müracaat neticesi bakanlar kurulu kararıyla başına “Milli” kelimesi eklendi.
Tek adam yönetiminden demokrasiye geçişin yaşanmaya başladığı 1946 sonrası yıllarda, gençlik daha hür bir çalışma ortamında kendini ifade etmek ve yetiştirmek imkânına kavuştu. MTTB’nin sol cereyanlar yönündeki görünüşü 1965 yılına kadar sürmüştür.
1950 ila 1965 yılları arasında Genel Başkanlık yapmış olan zevat sırası ile Kamuran EVLİYAOĞLU, Nejat CERMAN, Orhan SAKARYA, Yaşar ÖZDEMİR, Faruk NARİN ve Yüksel ÇENGEL dir.
IV. Devre (1965-1980)
1965 yılından itibaren MTTB faaliyetlerini milliyetçi bir yapıda sürdürmüştür. Komünizmle mücadele alanında toplantılar tertip etmiş ve kampanyalar başlatmıştır. “İlk olarak düşünülmesi icap eden husus; “Milli Birlik” fikrini sağlam unsurlara dayayıp kökleştirmektir.” gibi sloganlarla mücadele gayesi ortaya konmuştur.
18 Mart 1965 tarihinde yapılan Genel Kurul’da Genel Başkanlığa Rasim CİNİSLİ seçildi. Rasim CİNİSLİ ile birlikte bir anlamda yeniden doğuş yaşanmıştır. Zira bu dönem; milli ruh ve milli şuura bağlı bir kuruluş haline gelişin başlangıcı sayılır. Yeniden kazanılan milliyetçi ve mukaddesatçı Anadolu gençliği ile MTTB’nin müspet çalışmalarına hız verildi.
Rasim CİNİSLİ’ den sonra 48. Dönem Genel Başkanlığı’na seçilen İsmail KAHRAMAN’la MTTB’nin fikri çizgisi daha da netleşti. Bu dönemde sol öğrenci olaylarına karşı ortak bir zemin oluştu. MTTB, milliyetçi ve mukaddesatçı görüşün buluşma ve yönetim yeri haline geldi, milliyetçi çizgide olduğu gibi muhafazakâr çizgide de belirgin bir tavır ortaya çıktı.
53. Dönem Genel Başkanı Rüştü ECEVİT’in döneminde göze çarpan çalışma MTTB’nin ambleminin değiştirilmesi olmuştur. Kurulduğu yıldan beri MTTB’yi temsil eden “Bozkurt” resmi, ”Kitap” resmi ile değiştirilmiştir.
1965 – 1980 yılları arasında MTTB’nin Genel Başkanları sırası ile; Rasim CİNİSLİ, İsmail KAHRAMAN, Burhaneddin KAYHAN, Ömer ÖZTÜRK, Raşit ÜRPER, Abid ÖZMEN, Rüştü ECEVİT, Cemalettin TAYLA, Kasım YAPICI Haşmet OĞUZALP, Vehbi ECEVİT’ tir.
12 Eylül 1980 askeri darbesi ile MTTB’nin IV. devresi de sona ermiş oldu.