MURDOCH’UN GUZULARI

Karikatür dergisine yapılan saldırı ve ardından Türk ve dünya basınında yazılanlar, gündemi şekillendirmeye devam ediyor.
Türk matbuatındaki yorumları değerlendirdiğimde benim açımdan en akılda kalan şey; saldırıları telin ederken kurulacak cümlelerin, “ama” gibi meseleye başka boyuttan bakmaya yarayacak bağlaçları içermemesi gerektiği oldu. Liberal aydınlarımız bu menfur saldırının içerisinde hiç “ama” geçmeyen cümlelerle kınanması gerektiğini; “ama” diyenlerin bir anlamda teröristleri aklayan bir perspektif inşa ettiklerini söylediler. Onlara göre içerisinde “ama” geçen cümleler, bu vahşetin vahametini gölgeleyen ve işi sulandıran samimiyetsiz laflardan ibaretti. Eğer gerçekten bu saldırıların mağdur ettiği mizahçılara üzülecekseniz “ama” dememeliydiniz.
Oysa -mesela güneydoğu sorununu analiz ederken- kendileri en olmadık yerlerde bu bağlacı kullanmayı özgür düşüncenin bir gereği saydılar. Mesela Tunceli’ye yapılan duble yolları, devletin daha rahat katliam yapabilmesi için yaptırmış olabileceği sonucuna böyle “ama”lı cümlelerle vardılar. Bu insanları teröre iten neydi, sorusuna cevap bulabilmek adına Kandil’lere kadar gidip, mülakatlar yapmak; 30 bin Kürdü ve 1 Milyon Ermeni’yi kestiğimize dair tespitlerle batı basınında arz-ı endam etmek, kanlı eylemleri de içeren önemli olayları bir başka açıdan değerlendirme çabası değil miydi?
Tabii liberaller çıtayı buraya koyunca; Amerikan Kamuoyunda Liberal CNN ve ortadan yayın yapan NBC’nin toplamından daha çok izlenen konservatif FOX’un Yahudi sahibi Rupert Murdoch, bu kanlı eylemden bütün Müslümanların mesul tutulması gerektiğine ilişkin bir tweet atarak kendini aştı. Hazret’in demek istediği, Müslümanlığın öğretisi itibariyle terörü teşvik eden bir din olduğu ve kendisini Müslüman olarak tanımlayan herkesin potansiyel terörist olarak görülmesinin yanlış olmayacağıdır.
Paris’te yaşanan menfur hadisenin üzerine ülkemizdeki her siyasal odağın faydacı bir anlayışla gittiğini söylemek de yanlış olmaz. Örneğin memleketin seçimle iş başına gelmiş hükümetini Batı kamuoyundan ve siyasi müesseselerinden aldıkları destekle zayıflatmak isteyen ve üzerlerindeki baskıdan böylelikle kurtulacaklarına inanan birileri, bu saldırılardan sonra İŞİD’e verdiği destek dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa siyasetçileri nezdinde daha keskin biçimde sorgulandığını söylediler. Bu bir zamanlar dava arkadaşı gibi görünen konjonktürel yol arkadaşlarının olayın failleri oldukları söylenen Yemen’de eğitim almış El-Kaide militanlarının Türkiye ile ilişkilendirilmesi için ellerinden gelen gayreti sarf etmeleri, hiçbirimizi şaşırtmadı.
Ana muhalefet partisi bu olay üzerinden yine iktidarı Batı değerlerine sırtını dönmekle suçlayıp kendisine çeki düzen vermesi konusunda ikaz etti. Yönümüzü döndüğümüz Orta Doğu işte böyle teröristlerle dolu bir bataklıktı ve bizim her ne kadar Müslüman olsak da kendimiz bu milletlerden ayırmamız gerekiyordu. Ak Parti hâlihazırdaki dış politikasını devam ettirdiği ölçüde Allah korusun Avrupalı dostlarımızın gözünde sıradan bir Orta Doğuludan hiçbir farkımız kalmayacaktı.
Murdoch’a geri dönelim. Tam da her şey iktidara vurmak için ellerine sahte bir koz geçtiğini düşünen türlü cenahların istediği kıvamda iken bu medya patronu da neler söylemişti?.. Kabul edelim ki Murdoch’un hezeyanlarına Türk matbuatından verilmiş tepkiler Paris olaylarını kınarken kullanılan dilin ve verilen tepkinin yanında utanılacak kadar cılız kalmıştır. Daha acısı da şudur ki Murdoch’un sözleri aslında bugün “İslamofobia” adı verilen ve batı toplumunda hızla yayılan bir sosyolojik realitenin şuuraltını ifade etmektedir.
Gürültü patırtının arasında sükûnetle dolaşan bir tapınak bilgesi olduğumu falan iddia edecek değilim. Elbette yazılan her yazıyı ben de kendi ruh süzgecimden geçiriyorum ve belki de yaptığım yorumlara ben de yukarda eleştirdiklerim gibi kendi hissiyatımı karıştırıyorum. Bu yazıyı okuyacak her düşünceden okurumdan yanlışım varsa beni uyarmalarını rica edeceğim ancak;  benim bazı sorularım var. Böyle şeyler yazarsam ana akım medyanın aydınları tarafından hazırlanmış bu yasaklayıcı ortamın neticesinde acaba beni de terörist sayarlar mı diye endişelenmeden cesurca sorulmasının gerekliliğine inandığım sorular.
Örneğin ikinci saldırıda sırf Yahudi oldukları ve koşer marketten alıveriş yaptıkları için katledilen dört masum insanla daha önce pek çok kereler uyarılmalarına rağmen yine de Hz. Peygamberi tahkir eden karikatürler yayımlayan insanlar arasında masumiyet bakımından hiç fark yok mudur? Ya da olayların yaşandığı Fransa’da son seçimden birinci parti olarak çıkan aşırı sağ Le Pen taraftarlarının ülkede yaşayan yedi milyon Müslümana tıpkı Murdoch gibi bakması önemsiz midir?  Camilerin kundaklanması (Almanya), genelevlere kutsal mekânlarımızın resimlerinin yapıştırılması (Belçika), inancımıza hakaret eden filmlerin çekilmesi (Hollanda) gibi bir yığın kışkırtıcı, aşağılayıcı ve saldırgan tutumun o ülkelerde doğup büyümüş Müslümanların bu derece canileşmesinde hiç etkisi yok mudur? Siyonizm eleştirilerinin antisemitizm olarak algılandığı ve linç edildiği bu ülkelerin bazısı, soykırım yoktur demeyi suç sayan yasalar çıkarmayı demokratik gelişmişlik olarak pazarlamanın bir tür ikiyüzlülük olduğunu kabul ederler mi?
Yaşanan olayın tıpkı İŞİD gibi aslında kamuoyunu yönlendirmek için Avrupa intelijansiyası tarafından bizzat kurgulanmış beşinci kol faaliyeti olabileceğine dair komplolara, bu teorinin onu ortaya atanlara daha çok zarar vereceğini söyleyen Fehmi Koru ağabeyimizin önerilerini dikkate alarak hadi hiç girmeyelim.
Fransa saldırıları gündemi belirlemeye devam ediyor.
Ancak pervasızca ama diyebilenlerin, hür tefekkürün üzerine giydirilmiş deli gömleklerini parçalayacağına olan inançla sizi selamlıyor, başta polis memuru Ahmet olmak üzere Fransa’da katledilen güvenlik görevlilerinin, mizahçıların ve market müşterilerinin kederli ailelerine baş sağlığı diliyorum.