GELİN ADAYI GÜZEL GENÇ KIZ

'' İki berdi yastık; eşeğin dalına astık.''

1960 sonlarına doğru, öyle değil artık.

Traktör var, vagonet var.

Yollar ırak değil. 45 , 50 dakikada, bilemedin bir saat,

artı bir  çeyrek sonra istediğin yere ulaşıyorsun.

Traktörü İlhan sürüyor. Ekim ayının ilk günü. Yanında emmioğlu Hüseyin duruyor.

İkisi de dalgın, düşünceli...Vagonette kim, ne var?

Hüseyin'in 4 yaş küçük kızkardeşi Nimet var. Yatak yorgan var ve gıda maddeleri.

Nereye gidiyorlar ?

Manisa  Er Eğitim Tugayı'nda (Ali Okulu) görevini tamamlayıp gelmiş Öğretmen Hüseyin, eski görev yeri Göre'de çalışmak istiyor. Fakat İl Eğitim Müdürlüğü olmazlanıyor. '' Zaten fazlalık var.'' Nerede gereksinme var? Çakıllı'da. Peki, olsun. Eski adı Giledis olan köy.

Hüseyin daha askerlik anılarıyla dolu. Doğu ve GD'dan gelmiş , değil  okuma yazma; Türkçemizi konuşamayan gençlerin sevgisini kazanmış, onları okur yazar kılmış, ağabeylik, rehberlik etmiş. Ayrılırken, mektuplarını da yanına almış. Sevgi dolu ifadelerle yazılmış, saklanacak değerde yazılar...

Göre'den ayrılıyorlar. Hüseyin'i uğurlamağa tüm akrabalar gelmiş. Annesi ağlıyor. Vagonette nerdeyse yer kalmamış. Sepet, zembil, küfe...Herkes armağanını getirmiş. Üzümler (tazesi, kurusu) , elmalar, armutlar, patates, soğan, fasulye, katısıyla , cıvığıyla pekmezler... LPG tüplü ocak...Ve bavullar dolusu kitap, kitap...

Bir güvence var. Neşet Çavuş: Ayda birkaç kez Nevşehir'e işi düşende, pazar günü öğleden sonra Göre'de iner minibüsten, Güney ailesinden birinin evinde konuk olur. O akşam, gece sevinç yenir, neş'e içilir. Anılar anılar... İşte bu Neşet Çavuş o köyün ileri gelen insanıdır, hanedan bir ailenin başkanıdır. Yeni gelen öğretmene elbet kol kanat gerecektir.

Kararını vermiş Öğretmen Hüseyin. İlkokul öğretmeni olarak kalmayacak. Gazi Eğitim Enstitüsü'nün sınavlarına hazırlanacak. Türk Dili, Fransızca ya da Resim-İş Bölümü ...Ortaokullarda çalışacak ilerde. Lisede öğrenciliğinde fransızcası iyi idi. Askerlikte durağanlaştı. Şimdi yeniden kazanacak o yitip giden bilgileri. Robert's sözlüğü, Tahsin Saraç'ın TDK yayını Fr-Türkçe 2 cilt harika sözlüğü hep elinin altında olacak. Bu arada çizgiye önem verecek, suluboya resimler yapacak. Köy ortamında konu bol. Çocuklar, köy insanları...

Güvercinlik, Çardak solda kalıyor. Elveda Yuvanlı Boğazı...Hoşçakal ıhmış bir deve görkeminde güzel Aşıklı Dağı. Yaprakları sararmağa başlamış  uzun kavaklar, selviler uğurluyor genç öğretmeni. İlk, orta, lise öğrenciliğinde yaz dinlencelerinde burada geçmişti günleri. Ağaçların gövdelerine anılarını yazmışlar, tarih düşmüşlerdi.

Kaymaklı düzlüğü, güzel evler...Sağa dönüp, ekenek aralarındaki tozlu topraklı yollardan Çakıllı...Neşet Çavuş bir evin üstünde tek bir oda bulup hazır etmiş. Köy evlerinde en önemli eksikllik hela-tuvalet. İyi ki, o var işte. İçinde akarsuyu olan, dört dörtlük konut, öğretmen lojmanı nerde? Hayali bile kurulamaz.

Neşet Çavuş karşılıyor traktördekileri. Yolların tozu toprağı Çakıllı göklerine savruluyor. Kucaklıyor hepsini. Ağırbaşlı bir olgunluk, ciddiyet. Okulun çocukları eşyaları bir anda yukarıya, odaya taşıyorlar. Hizmetlerinin karşılığı birer elmadır. Gülüşerek, kabuğunu soymaya gerek görmeden sağlam dişleriyle kütür kütür yiyorlar Göre'nin alyanak, tatlı şıralı güzel elmalarını.

Neşet Çavuş, evine götürüyor konuklarını. Güzel bir sofra hazırlanmış. Yiyip içiyorlar.

İlhan duramaz artık. Görevi sona erdi. Kucaklaşıyorlar.

Traktörüne binip sürüyor Göre yollarına doğru.

.................................

Göre'den bir ayrımı yok Çakıllı'nın da. Aynı ortam, aynı bölgenin insanı. Okulda bir öğretmen vardı. Hüseyin göreve başlayınca rahatladı. Uyumlu çalışacaklar. Eğitim dünyasında en büyük mutluluk, görev yaptığın yerde uygun bir meslekdaşın olmasıdır.

İlk günler alışmayla geçiyor. Dakik, özenli, her derse girmeden önce hazırlığını yapıyor öğretmenimiz. Akşam, gaz lambasının ışığında yazıları döküyor ak kağıtlara kara kara. Sonra fransızca çalışıyor. Dosyalarda gittikçe çoğalan öğrenci çizimlerini eleştirel gözle inceliyor.

İlköğretim denetmeni geliyor. Çalışmalarını takdir ediyor Hüseyin öğretmenin . Okuldan mutlu ayrılıyor.

Nimet ne yapıyor evde? Küçük bir köy evinde tek oda. Sabah kahvaltısını hazırlıyor ağabeyinin. Ortalığı temizliyor. Öğle yemeğini düşünürken hemen her gün merakla, köyün kadını, kızı ziyarete geliyor. '' Biz seni önce muallimin garısı sandıydık, dimekk sen bacısısın. Ne gözel ! '' diyorlar. Armağansız olmaz. İki yumurta bir şişe süt, bir tas yoğurt, çökelek...Okumayı seviyor, ağabeyinin öğretmen meslek kitaplarında bazı  bölümleri istekle  okuyor. Kemal Demiray'ın Türkiye Çocuk Edebiyatı kitabını beğenerek okuyor, bilgileniyor.

Öğretmen Hüseyin, dalgın, düşünceli okul yolunda yürürken sabah, bir çift güzel gözlü, ondördünde çocukluktan çıkıp gençliğe adım atan köy güzelini  görmüyor, bilmiyor, düşünemiyor bile.

Bir gün önce öğrencilerine neler anlatmıştı, iyi öğrenmişler miydi? Bugün daha farklı bir ders anlatma tekniğini uygulamalıydı. Ne olabilirdi ? Nasıl etkili bir ''didaktik'' yöntem ?

............................

'' Git bacım git ! Sen al bohcanı, evine dön ! ''

'' Ağbin bana vurgun, seviyok birbirimizi. ''

Birden, Nimet ter içinde kaldı. Gözleri yaşla doldu. Az kala, bayılacaktı. Kendini topladı.

'' Abim bana söylerdi öyle bi şey olsaydı. Hadi, al bohcanı da ananın yanına dön ! ''

Adı Hacer olsun. Sedire oturmuş; oldukça ciddi, kararlı. Hiç geri adım atacağa benzemiyor. Nimet'e dik dik bakıyor. Terlemiş o da. Güzel yüzü kızarmış. Çağla gözleri daha da güzel gösteriyor yüzünü. Hava soğuk olmasa da, titriyor gibi.

'' Ben size gelin geldim.''

'' Yok öyle şey. Biz gabul itmek bunu. Abim daha okuyacak. Bu köyde durucu değiliz.''

'' Ben de Hüseyin Öğretmen nereye giderse, oraya gelirim. Garısı olurum.''

Bir an düşüncelerini toparlamağa çalıştı Nimet. Dışarı, dama çıktı. Çocuklar, oyun oynuyorlardı.

'' Memmeet, bi buraya gel oğlum, '' seslendi.

Çocuk evin yakınına geldi. Nimet aşağıya baktı. Titriyordu, kekeledi.

'' Okula koş! Hüseyin Öğretmen hemen buraya gelsin. Önemli haa! Acele gelsin.''

İçeri girdi. Gelin adayı edepli, uslu, kınalı tombulca ellerini önünde kavusturmuş, sedirde, halı minderin üstünde iğreti oturuyordu.

'' Bu nasıl hisap böyle! Anan mı, baban mı hazırladı bunları ? ''

'' Yoo, gendim geldim. Anamın da habarı neyim yok. Birbirimizi seviyok. Biz anlaşdık Öğretmeninen''

Nimet saçını  başını yoluyor.

'' Alla Alla ! Bu da mı gelecekdi başımıza ! Biz ne günah işledik yarabbim ? ''

Birden aşağısı , evin önü  kalabalıklaştı. Hüseyin Öğretmen koşa koşa geldi. Yukarı çıktı. Nimet sarıldı, kesik kesik, gözyaşlarıyla anlattı olan biteni.

Öğretmenin sağlıklı, güzel yüzü  önce kızardı, sonra ter içinde kaldı. Kendini topladı. Sakinleşti.

'' Yok öyle şey. Sen hemen git burdan. Ben seni hiç görmedim bile.''

'' Niye yalan söylüyon Üseyin Hoca, ayıp değel mi?  Sen de beni seviyon ya. Buluşduk ya. ''

Kızın üzerine yürüdü. Elini kaldırıp vuracaktı ki, Neşet Çavuş arkadan gelip tuttu kollarını. Demek, birisi haber vermişti.

'' Yav nerden çıktı bu! Yok öyle şey. Buluşma falan. Ben ilk görüyorum bu kızı. ''

'' Neşet emmi, bah şimdi, gaç kere buluşduk, hatta ileri de gittik. '' Kız söyledi bunu.

Nimet höyküre höyküre ağlıyordu.

'' Anam babam ne der bu işe ! Eyvaah, eyvaaaah ! ''

Hüseyin ellerini başına vurmağa başladı.

'' Neşet Çavuşum olmadı öyle şey. Yalan söylüyor, uyduruyor bu kız. Ben tanımıyorum bile. Ne buluşması yahu ! Alıp bohcasını gitsin anasının evine. Ya değilse, elimden bir gaza çıkacak.''

Kalabalığın arasında iki delikanlı aşağıda...

Bir öğrenci soluk soluğa çıkıp haber verdi.

'' Örtmenim, Hacer'in ağbileri aşağıda toplanmış. '' Bacımızı almazsa biz örtmeni vuracağız,'' diyorlar.''

Hüseyin pencereden dışarıya baktı. Tüm köylü toplanmıştı. İki genç , elleri ceplerinde dinelip yukarıya bakıyorlardı. Güya ceplerindeki tabancaların emniyeti açık, parmakları tetikte...Tehditkar bakışlar...

'' Sakinleş Hoca, sakin ol ! Bu bir oyun bence. Gızın anası, ağbileri de işin içinde.''

İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı'nın jeepi yarım saat içinde köye girdi. Karakol Başçavuşu bindirdi olaya karışanları, alıp Derinkuyu'ya götürdü.

Hüseyin Öğretmen okulunu, öğrencilerini düşünüyor: '' Vay garipler, suçu günahı olmayan masumlar, dün verdiğim ödevleri bugün gözden geçirecektim, kaldı işte.''

Gelin adayı kızımızın ifadesi alındı.  '' Buluştuk, seviştik'' diyor. Bastıra bastıra. Hükümet Tabibine götürülüp muayene ettirilecek...Jinekolojik inceleme...Ya parmağını takıp yırttıysa ne olacak? Israrla buluştuklarını, seviştiklerini söylüyor. Öğretmen reddediyor. Başçavuş işin gırgırında.

'' Kız fena değil yav Hoca. Sen al, gabul et bu gızı.  Her zaman yanında bacın olmayacak. Evlenirsin. Bak, gurbet köylerinde bekar yaşanmaz. Başına her türlü iş gelir haa ! ''

Hüseyin kabul etmiyor.

'' Kimse beni istemediğim bir evliliğe zorlayamaz. Kabul etmiyorum.''

'' Geçen yıl,  Kerlah  köyünde bir dul kadın öğretmene askıntı olmuş. Buna benzer bir hikaye. Kocası Adana'dan gelirken kamyonun üstünden düşüp ölmüş. Dört çocuklu bir dul. Öğretmen mecbur kaldı da aldı karıyı. Ya değilse, köylü linç edeceti. Biz müdahale ettik. Yaa Hoca, bilmediğin daha neler var ?  ''

Nimet ağlıyor, Hüseyin toparlanmış. Biraz sonra gelin adayı iki jandarmanın ortasında getiriliyor. Bileğindeki mor mürekkebi silmeğe çalışıyor genç kız. Temiz çıkmış. İddiasının yalan olduğu böylece belli oluyor. Ağabeyleri karakolun çevresinde dolaşıyor. Kaymakam'ın haberi olmuş; geliyor, yanında Yazı İşleri Müdürü... Yazılı ifadelere göz gezdiriyor. Önceden tanışıyorlar, bir toplantıda yanyana oturmuşlardı. Hüseyin'in elini sıkıyor: '' Yazık oldu Çakıllı çocuklarına. İyi bir eğitimciyi kaybettiler,'' diyor.

Telefonla İl Eğitim Müdürlüğü'ne bilgi verilmiş. Hemen boş bir yer aranıyor:

Sulusaray Beldesindeki İlkokul. Tamamdır.

Neşet Çavuş üzgün. Fakat netsin, neylesin o da. Kendi köylüsünü  karşısına alamaz ki.

Genç kızı kardeşleri bir traktöre bindirip Çakıllı'ya götürüyorlar.

Karakolun önünde kucaklaşıyorlar Neşet Çavuşla . Hüseyin kitaplarını düşünüyor.

'' Sen merak etme, tüm eşyalarını kutulara, bavullara doldurur, yarın gendi ellerimle Göre'ye götürür, babana teslim ederim,'' diyor Neşet Çavuş.

Bu, yaşanmış bir olayın öyküsüdür. Yer yer adlar değiştirilmiştir, o kadar.

----------------------------

13 Kasım 2024. Ürgüp