Osmanlı Mutfağının Baş Tacı "Hoşaf" Nevşehirlilerin de vazgeçemediği geçmişten günümüze sofraları süsleyen çok özel bir tür şerbettir. Nevşehir mutfağında önemli bir yere sahip olan hoşaf, kurutulmuş siyah üzümlerin şekerli suda (tercihe göre pekmezle) kaynatılmasıyla hazırlanır.
Öğünlerde yemeklerin sonunda ya da yaz mevsimi sıcaklarında soğuk olarak tek başına da tüketilen hoşaf, hem mutfak kültürümüzdeki yeri hem de sağlığa faydaları açısından oldukça önemlidir.
Üzüm hoşafı sağlığa oldukça faydalı bir içecektir. Uzmanların belirttiğine göre, mide rahatsızlıklarının tedavisinde önemli rol oynar. Böbreklerin düzenli çalışmasına yardım eder. Kalbi korur ve kansere karşı koruyucu etkisi vardır. İçinde bulundurduğu vitamin ve mineraller sayesinde vücuda güç kazandırır. Zihinsel yorgunluğun giderilmesine yardımcıdır. Hangi meyve ile yapılmış olursa olsun hoşaflar su ihtiyacımızı fazlasıyla karşılar. Böbreklerimizin düzenli çalışmasını sağlar ve mekanizmasını güçlendirir. İçerisindeki vitamin değerli ile vücudumuzu korur, günlük almamız gereken vitaminleri bünyesinde barındırır. Yediğimiz yemeklerin hazmını ve çiğnerken kolaylık elde etmemizi sağlar. İçeriğine konulan meyvelerin suyu kadar posaları da yararlıdır. Hem posasını hem de suyunu yemeli ve içmeliyiz.
Kuru üzüm tokluk hissi vererek zayıflamaya da yardımcı olur. Antioksidan özelliği yüksek olan kara üzüm vücutta detoks etkisi yapıyor. Özellikle laksatif etkisi ile kabızlığı iyileştirir ve hemoroidi olan kişiler için önerilir. Kuru üzüm hoşafı potasyum bakımından zengindir. Kardiyovasküler sistem ve kolesterol üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Ayrıca kalp sağlığını iyileştirir. Saymakla bitmeyecek kadar faydaları olan kara üzümü hoşafını yaparak sofralarımızdan eksik etmeyelim. Vücudunuzdaki etkilerini bir gün sonra görebilirsiniz.
Osmanlıda Hoşaf Geleneği Nasıldı?
Tarih boyunca Türk mutfak kültüründe genel olarak yemek sırasında alkollü içecekler yer almamış, bunun yerine hoşaflar, kompostolar ve şuruplar yer almıştır. Hoşaf, kuru meyvelerle yapılan bir tür şerbettir, şerbetin taneli ve daha şekerli olanıdır. Hoşaf kelimesi Farsça “hoş ab” yani “hoş su” anlamına gelmektedir. Ana malzemesi şeker, su ve kuru meyvelerdir. Kuru meyvenin yerine meyvenin taze olanı kullanılırsa buna da genellikle komposto adı verilir. Mükemmel bir Osmanlı ziyafeti her zaman hoşafla biterdi. Daha doğrusu her ziyafetin sonunda kahveden önce hoşaf sunulurdu. Sofraya iki kaşık konur, bunlardan bir tanesi ile çorba, diğeri ise susuzluğu gidermek için şerbet ve hoşaf içmekte kullanılırdı. Osmanlılar günde iki öğün yemek yerlerdi. Birincisi, sabahın ilk saatlerinde yenen kahvaltı, ikincisi de güneşin batmasından az önce yenilen akşam yemeğiydi. Kahvaltı doyurucu ve tok tutan esaslı bir yemekti bu yüzden öğle yemeği yenmez; öğleyin gerekirse meyve, yoğurt yenir; ayran ya da hoşaf içilirdi.
Nevşehir'de her mevsim tüketilen ama çoğunlukla Ramazan ayında sofralarda sıkça yer bulan üzüm hoşafı, gazlı içeceklerin gelmesi ile birlikte birçok kişi tarafından unutulsa da hala sofralarda yer buluyor.
Üzüm Hoşafı Tarifi İçin Malzemeler
- 1 su bardağı siyah kuru üzüm
- 6 su bardağı su
- 1 su bardağı toz şeker
Üzüm Hoşafı Tarifi Yapılışı
Öncelikle hazırlamış olduğunuz bir tencereye 6 su bardağı suyunuzu ilave edin. Suyu kaynatın.
Kuru üzüm ve siyah ile toz şekeri de tencerenize ekleyin.
5 dakika daha kaynadıktan sonra ocağın altını kapatın.
Burada kokusunun çıkmaması için tencerenin ağzının kapalı olarak 10 dakika bekletilmesine özen gösterin.
Hoşafınız ılıdıktan sonra soğuması için dolaba koyabilirsiniz.
1 saat bekledikten sonra kâselere paylaştırıp, soğuk olarak servis yapın.
Kara Üzüm Hoşafı İçin Malzemeler;
1,5 litre içme suyu
1 su bardağı siyah kuru üzüm
5 tane karanfil
3 yemek kaşığı toz şeker (bol şekerli olsun istiyorsanız 6 yemek kaşığına kadar toz şeker ekleyebilirsiniz)
25 dk orta ateşte kaynatıyoruz...
Hoşaf deyipte geçmemek lazım yiğidim!
Bu ülkenin evlatlarına empati yapmayı öğretmemiz lazım yeniden. 250 gr Yulaf ekmeği şekersiz üzüm hoşafı ile 7 düvele meydan okuyan Kahraman Türk Milletinin torunlarına iyi anlatmak lazım. 3 ögün üzüm hoşafı yiyip cephelerde şehit olan dedelerimiz, evlatlarının örtüsünü mermiye sarıp cepheye yetiştirmek için donarak şehit olan şerife analar, kara fatmalar, elif nineler uğruna hayatlarını kaybettikleri vatan evlatlarını şimdilerde kalkıp bir kez görseler ne düşünürlerdi acaba?
Sıcacık evlerinde önlerine konan iki kap yemeği beğenmeyip "Getir"den pizza getirtmeyi biliyorlar da, üzüm hoşafı ile karnını doyurup cephede can vermeye giden yaşıtlarının ruh halini tahayyül bile edemezler.
Ayakkabıya şükretmek nedir haberleri bile yok.
Bu memlekette 10 yaşına dek, yaz-kış çıplak ayak gezen köy çocuklarından bihaberler. Çanakkale'yi gezerken çarık giydirmek lazım hepsine... Bununla savaştığını, ölüme gittiğini hayal et demek lazım. Ki çarık bile lüks o koşullarda...O yılların gençliği bu sefaleti çekti, sen bugün rahat edesin diye...Sakın unutma diyebilmek lazım.
Sen şimdi elindeki cep telefonunun tuşuna dokunarak güya tetiğe basıyorsun, oyun niyetine ya... İşte, yaşıtların, kurşunları bitince, süngüyle düşman üstüne yürüdüler demek lazım. Sen bugün özgür olasın diye, onlara ölmelerini emreden bir komutan vardı demek lazım.
Sonra o komutanın yerine koymalarını sağlamak lazım kendilerini...
15 yaşındaki, henüz bıyıkları terlememiş çocuk askere, "Sana ölmeyi emrediyorum" demenin ağırlığını yüreklerinde hissetmeleri lazım.
Hayatı teknolojiden, cep telefonunun tuşlarından, saçma sapan tiktok videolarından ibaret zanneden gençliğe, Çanakkale'de savaşan 1915 gençliğini anlatabilmek, kalpten kalbe bir bağ kurabilmek lazım.
Vatan ne demek, bağımsızlık olmasa ne olurdu, Çanakkale nasıl geçilmedi; sadece ders kitabında satır değil, senin bugünkü hayatının temelidir diyebilmek lazım.
Atatürk ve Çanakkale şehitlerimizi sonsuz saygı ve minnetle anıyoruz.
Tepelerinde açan kan kırmızı gelinciklere selam olsun.
Bige Güven Kızılay
18.Mart.2021