Sadreddin Konevî İbnü’l-Arabî’den mervi şöyle bir rüya anlatıyor:
Şeyh İşbiliye* Camiinde bir sabah uykusunda Hz. Peygamber’i ölmüş bir halde ve mescidin duvarlarında hareketsiz kalakalmış vaziyette görmüş. Aradan seneler geçtikten sonra Şeyh, Allah ehlinin yoluna katılmış, sahip olduğu ve ilgilendiği yanlış olan dünyevi şeyleri terk etmiş, Allah Teâlâ da kendisine güzellikler nasip etmiş.
BİR: Günün birinde, İşbiliyeli hayır ve faziletli bir insanla birlikte bir işi için bu caminin bir kapısından diğerine geçmesi icap etmiş. Şeyh iki rekât tahiyetü’l-mescid (mescidi selamlama) namazı kılmadan camiden girip çıkmayı camiyi de yol haline getirmeyi uygun bulmadığından, iki rekât namaz kıldıktan sonra çıkardı. Nitekim biz dostlarına da camilere girip iki rekât namaz kılmadan çıkmamamızı isterdi.
Muhiddin’i Arabî şöyle devam ediyor:
O arkadaşımla camiye girdiğimde kendisine; “İki rekât namaz kılmadan camiden çıkmayı uygun görmüyorum” dedim.
Arkadaşım, “Gel, şu tarafta kıl” diyerek, Hz. Peygamber’i ölü ve duvarda hareketsiz bir halde asılı gördüğüm tarafı gösterdi.
Ben diretince “Niçin namaz kılmaktan çekiniyorsun” diye sordu.
“Bir zamanlar rüyamda burada Hz. Peygamber’i ölü ve hareketsiz görmüştüm, orada namaz kılmaktan onun için çekiniyorum” dedim.
Bunun üzerine arkadaşım şaşırdı ve şöyle karşılık verdi:
“Gerçeği görmüşsün, şimdi sana rüyanın sırrını anlatayım. Burası benim evimdi. Bölgenin valisi camiyi genişletmek istedi; caminin çevresini yükseltti, camiye katmak için çevresindeki evleri satın aldı, sadece benim evim kaldı. Benimle pazarlık yaptılar fakat istediğim parayı vermediler. Ben karşı çıkınca, rızam olmadan arzularına göre evimi aldılar. İşte senin gördüğün şey Hz. Peygamber değil, bu şehir ahalisine nispetle ölen şeriatıydı. Geçerli bir satış akdi yapılmadığı için, şeriat satış yapılmış gibi hasıraltı edilmiştir. Dolayısıyla bu yer, rızayla verilmiş bir yer değildir. Şimdi ise –şahit ol ki- hakkımı Müslümanlara helal ediyorum. Gel beraber burada kılalım.”
Gittik ve beraberce orada namaz kıldık. Sonra da ihtiyacımız için yola çıktık.
İKİ: Şam’da bana şöyle bir olay anlatılmıştı: Salih bir insan rüyasında Hz. Peygamber’e bir tokat attığını görmüş. Adam korkuyla uyanmış, Hz. Peygamber’in azameti karşısında, gördüğü şey onu dehşete düşürmüş.
Bir şeyhe gidip rüyasını anlatmış, şeyh de ona şöyle demiş : “Hz. Peygamber senin veya başka birisinin elinin kendisine uzanmasından yücedir. Vurduğun onun dini şeriatıdır, sen dinin şeriatın bir hükmünü ihlal etmişsindir. Tokadın yüze atılması büyük günah işlediğini gösterir.”
Bunun üzerine adam, kendi kendine düşünmüş ve büyük bir günah işlediğini hatırlayamamış. Dindar bir insan olduğu ve şeyhin tabirlerindeki isabetini bildiği için, şeyhi suçlamadan, üzüntülü ve düşkün bir halde evine dönmüş.
Eşi üzüntüsünün sebebini sorunca, adam rüyasını ve şeyhin yorumunu anlatmış. Bunun üzerine kadın şaşırmış ve pişman olup şöyle demiş: “Ben seni tasdik ediyorum. Falancanın evine girersem boş olacağıma dair yemin etmiştin. Kapılarından geçerken ısrarlarına dayanamayarak yanlarına gittim. Sonra da olup biteni sana anlatmaktan korktum ve olayı gizledim.”
Bunu üzerine adam hemen tövbe ve istiğfar etmiştir, Hakk’a yalvarmış, kadın iddetini doldurunca da nikâhını tazelemiştir.
ÜÇ: Benim rüyam ise şudur: Bağdat, Moğollar tarafından zapt edildiği gecenin sabah uykusunda rüyamda Hz. Peygamber’i tabutta kefenlenmiş bir halde gördüm. İnsanlar onu tabuta bağlıyorlardı, başı açıktı, saçı neredeyse yere değecekti. Onlara “Ne yapıyorsunuz,” dediğimde onlar, “Hz. Peygamber ölmüştür, onu taşıyıp defnetmek istiyoruz,” diye cevap verdiler.
Kalbimde Hz. Peygamber’in ölmediği hissi doğdu. Onlara, “Yüzü ölü bir insanın yüzüne benzemiyor, durum aydınlanıncaya kadar sabredin” dedim.
Hz. Peygamber’in ağzına ve burnuna yaklaştım, zayıf nefes aldığını gördüm. Onlara bağırdım ve Hz. Peygamber’i defnetmelerine mâni oldum.
Korku ve Dehşet içinde uyandım. Daha önceden karşılaştığım sayısız tecrübeler vasıtasıyla gördüğüm rüyanın anlamını kavradım. Bu, İslam âleminde büyük bir hadisenin gerçekleşeceğinin simgesiydi. Moğolların Bağdat’a yöneldikleri haberi ulaşınca, onların Bağdat’ı zapt ettiklerini anladım. Rüyamı gördüğüm tarihi de kaydettim: Olaya şahit olmuş eli kalem tutan pek çok kimse Bağdat’ın aynı gün işgal edildiğini haber vermiştir.
Rüyam, benim tabir ettiğim şekilde gerçekleşmiş oldu.
Naklettiğim üç rüya da ibret alınacak türdendir. Farklı bir yorum yapmayacak kadar da açıktır. Allah bizleri adaletten, İslami yaşantıdan, zalimin zulmünden, ayırmasın. Başımıza gelecek büyük felaketlerden korusun.
-----------------0-----------------
Sadreddin Konevî Kitaplığı Kırk Hadis Şerhi; Ekrem Demirli; Kapı Yay; İst. 2014
*İşbiliye, Endülüs’ün bir beldesidir.