Sanal Hayat
Gelişen teknoloji bambaşka bir hayatın oluşmasını sağladı. İnsanlığa yeni ufuklar açarken, bir yandan da onca alışkanlığımızı, örf ve adetimizi de deforme edip silikleştirdi. İnsanlık tarihine internet devrimi olarak geçebilecek bu değişim, yaşamın her alanını etkiledi. Neredeyse her yanımız bu dijital kuşatmaya teslim oldu
Sanal kelimesi latince asıllı simulation /simülasyon sçzcüğünü karşılayabilmek üzere dilimize girmi bir kelimedir. ‘’San, Sanı’’ kelimelerinden türetilmiştir. Simulation/Sanal ; bir şey varmış gibi yapmak, varmış gibi hissediyor olmak yani ‘’sanmak’’ halini ifade eder ve bu bir yanılsama halidir. (1) İnsanların çoğu az yada çok, sanal hayatın bir tarafından tutmuş yol alıyor. Bu hayatın bugünün dünyalısı için ihtiyaç haline geldiği söylentisine inanmış. Dijital Dolambacın içinde kendilerini öğüterek kâh derinleşiyor, kâh derinliklerini kaybediyor. Enformasyon dolaşımının sebep olduğu kirlilik içinde doğrularını kaybediyor.
Kimilerinin "dijital devrim" olarak tanımladığı yeni bilgi teknolojileri çağında kaybedilenler kazanımlardan daha çok. Öyle ki, teknolojinin kanı olan internetle beraber sanal davranış, sanal kültür , sanal dost, sanal düşman ve sanal hayat gibi kavramlar ortalıkta dolaşmaya başladı.Topluma sanal ortamdaki hayatın daha cazip olduğu yönünde tekinler pompalandı.Herkes sanal hayatta kendine bir varlık ve etki alanı bulmaya başladı. İnsanlar sanal dünyadan gözünü ayıramaz hale gelince de, gerçek dünyayı ayakların altından usulca çekmeye başladılar. McLuhan’ın deyimiyle günümüz dünyasını “global bir köy” haline dönüştüren teknoloji ve uzantısı olan internet , sanal hayat ile gerçek hayat arasındaki sınırı belirsizleştirdi. Sosyal , siyasal ve kültürel bir çok alanının yeniden tanımlandı. Yerel ve evrensel ilişkilerin yeniden düzenlendi. Televizyon, bilgisayar, cep telefonu derken hayat bir ekrandan takip edilir hale geldi.
Sosyal iletişimin yeni bir biçimi olarak sanal iletişim ortaya çıktı. Bu iletişim kanalı, erişilebilirlik açısından daha pratik olanaklar sağlayan sosyal ağlarla ile gittikçe yaygınlaşıyor. İnsanlar bu ağlarda “sanal cemaatler” oluşturarak aidiyet duygusunu tatmine yöneliyor. Siyasi söylemler buradan cesurca(!) dile getirilmeye başlandı. Her gün dünyanın dört bir yanıyla ilişki ağları örülerek, küresel sanal örgütlenmeler oluşturuluyor. Buralarda belirsiz kimliklerle filtresiz fikir alışverişleri gerçekleştirilerek, düşünsel beslenmeler yapılıyor.
Sanal hayatın gerçek hayat üzerinde ağır etkileri oluyor. Kimseye söylenemeyecek sırlar bir anda dünyaya ifşa ediliyor. Gerçeklerden kaçarak sanala sığınanlar, sahte kişiliklerin içinde alabora oluyor. ‘’Mış gibi yapmak’’ davranışı sanal hayatın içinde salgın hastalık gibi yayılıyor. Zalime kızgınmış gibi gözükenler, profilindeki imgelerle mazlumdan yanaymış gibi hissettirenler, içi kan ağlarken mutlu insan rollerine bürünenler, arabasında beyzbol sopası taşırken Mevlana’dan ve Yunus’tan hoşgörü alıntıları yapanlar, hastalığının farkına bile varamıyor. Ardından vicdanları sosyal medya hesabıyla açılıp kapanan insan güruhları peyda oluyor. Bu nedenle ‘’Hakkın gasbı ve adaletin kaybı’’ söz konusu olduğunda, elli bin kişinin yaşadığı bir yerde elli kişi öne çıkmamasını yadırgamamak gerekiyor.
İnternetin ve akıllı cihazların olduğu her yer, sanal hayatın izlerini taşıyor. Modemin ışığının yanmadığını gördüğünde telaşa kapılanlar, yemeklerini bilgisayar masasında yiyenler, telefonda konuşmak yerine twitter yada facebookta yazarak haberleşenler ve aklına takılan ne varsa Google’de arayanlar sanal hayatın kıskacında boğuluyor.Sanal hayatta yaşanan onca arkadaşlık, gerçek hayatta nice dostlukları öldürüyor. Sosyalleşmek adına yola çıkıp asosyalliğin dibine vuruluyor.
Sanal hayatta ilginç, gülünç ama gerçek olan bir çok eylem gerçekleşiyor. Öyle ki internet siteleri, binaların oluşturduğu sitelerden daha canlı bir görünüm arz ediyor. Yoğun hayat temposundan dolayı görüşemeyen komşular, birbirlerinin kapısını artık bu sanal alemde "tık"lıyor.Gitmek istenilen yerler havasını koklamadan , suyunu içmeden , insanı ile hem hal olmadan üç boyutlu olarak geziliyor. Gerçek hayatta eline kazma kürek almamış insanlar sanal bahçelerinde azimle (!) sebze yetiştiriyor. Alış verişler, çarşı pazar dolaşmaktansa, sanal marketlerden yapılıyor. Siz sanal kartınızla ödemesini yaparken buharı üstünde pizzanız kapınıza geliyor Fotoğraf sergisine gitmek yerine fotoğraf sitelerine göz atılıyor. Hatta burada tanışıp evlenme gibi ciddi kararlar alınıyor. Diller susarken parmaklar konuşuyor. Sanal hayatla birlikte ‘’Gözümle görmesem inanmam’’ deyimi de tarihe karışıyor.
Çocukların eline yüzüne de sanal hayatın izleri bulaşmış vaziyette. Mahallede arkadaşları ile oyun oynamaktan eve geç gelen çocuklarının yerini bilgisayar başından kalkmayan çocuklar aldı. Karne hediyesi olarak tablet alınmasının geleneksel bir davranış olmaya başladığından, bahçede oynamak ,yerini sanal alemde gezinmeye bıraktı. Oyun bahçelerini sanal dünyalarında kuruyor artık çocuklar.
Kola kutusuna vura vura ayakkabılarının uçlarını parçalayan çocukların sayısı git gide azaldı. Kar yağdığında eline poşetini alıp kayan çocuklar bile tek tük. Misket oynarken kavga eden çocuk sesleri duyulmuyor. Ağaçlardan düşüp kolunu bacağını kıranları görmek ise çok zor. Çanak çömlek bile patlamıyor . Kimse “uyuyamıyoruz çocuklar , gidin artık evinize” diye pencerelerden seslenmiyor. Kendi çocukluğumuzla karşılaştırdığımızda elbette bunlar bizi üzen haller.
Sanal hayat , zaman ve mekan algısını da değiştirdi.’’Platon‘un meşhur Mağara Metaforu vardır: “Bazı insanlar karanlık bir mağarada, doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük bir şekilde oturmaya mahkûmdur. Başlarını arkaya çeviremeyen bu insanlar mağaranın kapısından giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda, kapının önünden geçen insanların ve taşıdıkları şeylerin gölgelerini izlemektedir. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkarak gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girerek gördüklerini anlatmaya çalışır fakat içeridekileri, duvarda gördüklerinin sanal olduğuna-gerçek hayatın mağara dışında olduğuna inandıramaz ”. (2)
Platonun bu benzetmesinden hareketle diyebiliriz ki , artık birilerinin mağaradan çıkma vakti gelmiştir. Hayatın doğal yüzünden kaçışın kimseye faydası yoktur. Üstelik, sanal hayatın gerçek bir hesabının olduğu da unutulmamalıdır.
1) www.musellem.net