21. yüzyılın ilk çeyreği; dünyevi odaklı sekülerizm (*) yaklaşımıyla, teknolojinin “pik” / vicdanın “dip” yaptığı yıllar olarak insanlık tarihinin “kara listesinde” birinci sıraya derin izlerle kazınmıştır. Bu durum insani değildir / meşru değildir. İnsanlık tarihi; geçmişte buna benzer olaylarda, “İlahi resetlemenin” yapıldığını; zira “insanlığın bu dünyada başı boş bırakılmadığını” mutlak net hükümler bildirmektedir. Maazallah, bu durum henüz olmadan “iyiliği yaymak, kötülüğü yok etmek” temel hükmüyle insanlık, birlik ve beraberlik içerisinde meşru olanı yapmak zorundadır; insanlık, gelecek nesillerini bu doğrultuda yetiştirmek mecburiyetindedir.

Yetişkin bireyler, çocuklarının geleceği için; aldığı nefesin / içtiği suyun / yediği gıdanın fıtri olmasına özen göstermelidir. Çocuk; sevgi, saygı ortamında aile terbiyesi ile ahlaki değer çerçevesinde algılarla değil olgularla yetiştirilmelidir. Küçük yaş çocuklarının, negatif algı yüklemeli gereçlerle vakit geçirmesine izin verilmemeli; yaş durumuna bağlı olarak da zaman ve içerik kontrollü süre verilmelidir. Zira, sınırsızlık ve kontrolsüzlük, ahlaki değerlerin kazanımını olumsuz yönlü etkileyebilmektedir.

Ailede başlayan daha sonra programlı olarak devam eden eğitimin her aşaması, okul öncesinden üniversiteye ve hatta yaşam boyu süren süreçte; insani değerler merkezli olmalıdır. Bu süreç bireye; ahlaki ve etik değerleri yaşantısına yansıtabilme / yaşanılan dönemdeki söylem ve eylemleri sorgulayarak psikolojik, fiziksel ve sosyal sağlığı için en doğru kararları alabilme / haklının yanında olma erdemine sahip olabilme / mükellefiyet bilinciyle hayatta kalma bilgi ve becerisini uygulayabilme vasfını kazandırmış olmalıdır.

Ancak; günümüzde, bir eğitim kademesi seviyesindeki bir bireyin daha alt kademenin davranış özelliklerini taşıdığı görülebilmektedir. Buna en etken sebep, ahlaki ve kültürel değerlerin; dünyevi “dijital” çeldiriciler tarafından, aleni veya subliminal olarak bloke edilmesi olarak değerlendirilmektedir. Değerlendirme aşamasında; hayatta karşılaşılan küçük sorunların ötelendiği, bir süre sonra “sorun stoku” oluştuğu, zamanla sıradanlaştırıldığı ve düşünceleri, davranışları, değerleri, karakteri şekillendirdiği, ani öfke ataklarının oluştuğu ve çözümün zorlaştığı görülebilmektedir. Ama bu aşamadan sonra, sorunları çözmenin yolu, anlık kararla verilen kısıtlama veya yasaklama değildir. Zira; sanal özgüven yüklü yeni generasyon, sorunu artıran tepkiler verebilmektedir.  

Dijitallik farklı perspektiften irdelendiğinde ise; Ülkemizin müreffeh geleceği için özellikle gençlere, her ortamda 21. yüzyıl dijital çağının gerektirdiği bilgi, beceri ve inovatif donanımların kazandırılması da gerekmektedir. Ama dijital gereçlerin önce kullanılabilir / sonra giyilebilir / şimdide doku içine uygulanabilir olduğu dijital dünyada; buzdağının gösterilen tarafında “iyi” / gösterilmeyen tarafında ise gayet “bulanık veri kapanı” olduğu bilinmektedir. Özellikle gençlere yönelik dijital ağ arzına dikkat edilmelidir. Her türlü dijital oluşumla “algı yönetimi” kullanılarak, kültürel ve manevi doku örselenmekte / ailevi bağlar zayıflatılmakta / -izm türevli akımlarla fıtri insani yapı bozulmaya çalışılmakta / fiziki bedenle ruhi beden arasında ikilem kurgulanmakta / final aşamasında da bireyin A-T-G-C doğallığı ile X-Y yapaylığı, sentez/protez işlemine tabi tutulabilmektedir. Bu süreç meşru ve fıtri kurallarla bağdaşmasa da çağdaş(!) modernitede, legal olarak görülebilmektedir. 

Bu bilgiler ışığında; -resetleme- henüz gelmeden, hiç vakit kaybetmeden, mükellef şuurunda olan “akademisyenler ve eğitimciler”, bilinçli dijital okuryazarlık (**) konusunda “basiret ve feraset” gözüyle farkındalık boyutunu artıran, milli siber güvenlik korumalı, insani değerler eğitimi öncelikli, “meşru ve fıtri eğitim yöntem ve tekniklerini” acilen geliştirmelidir. Zira, gençlerin elinden bırakamadığı dijital teknolojik gereçlerin meşru kullanımı için, eğitim boyutlu ders / oyun / proje / girişimcilik / ar-ge gibi faaliyetleri kapsayacak şekilde güncellenmesine acilen ihtiyaç vardır. Ayrıca; nesnelerin internetinin bir parçası olan dijital gereçlerin, kültürel ve sosyal hayatın içerisinde bağımlılıktan uzak, gerektiği sürece ihtiyaç bazlı kullanılabilmesi için; fıtri yapıyı flulaştıran sinsi uygulamalara karşı, “bilinçli dijital okuryazarlık” ile birey temelli toplumsal farkındalığın artırılmasına çok acilen ihtiyaç vardır.   

(*) Bireysel ihtiyaçlardan ve alışkanlıklardan toplumsal oluşumlara kadar, yaşam sürecinin sadece dünya ile ilgili olduğunu benimseyen düşünce yapısıdır.

(**) Ekosistemden e-biyolojik uygulamalara kadar, bireyin/toplumun anını ve atisini ilgilendiren hususlarda, varlığının fıtriliğini koruyabilmek adına; doğru bilgiyi bulabilme, yorumlayabilme, gereğini yapabilme becerilerini ve cesaretini kazanabilme farkındalığıdır.

Bu satırlar; M. TUNCEL, Toplumsal Farkındalık, Nevşehir - 2024; çalışmasından yararlanılarak hazırlanmıştır.