Bizde Almanya’nın dostumuz olduğu gibi yanlış bir kanaat yerleşiktir.Yunanistan, İng. Fr. Rusya vs. düşman bildiklerimizin Türkiye üzerindeki siyasî, ekonomik, askeri hedefleri ve toprak talepleri biliniyor.
Ama, Almanya’nın hepsinden daha cüretkâr ve daha sinsi emellere sahip olduğu pek bilinmez.
Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra denize düşen Osmanlı, böylece o zamana kadar kendisini hiçsokmamış olan Prusya yılanına sarılmak zorunda kalmıştı.
İçten içe çürüyen, ve kurtuluş için yapılması elzem olan reformları bir türlü yapamayan, hattaanlaşılmaz bir şekilde reformlara direnç gösteren Osmanlı’nın çökeceği anlayan Avrupa,Hasta Adamın mirasını paylaşma hazırlıklarına başlamıştı.
Almanlar ise Bismark’ın büyük gayret ve Mareşal Moltke’nin dehâsı sayesinde, Prusya etrafında toplanıp Almanbirliğini sağladıktan sonra baktılar ki; Dünya paylaşılmış.
Rusya’nın Sibirya ve Orta Asya’sı, Fransa’nın Afrika’sı, İspanya, Portekiz, Belçika, Hollanda, Norveç’in sömürgeleri vardı. İngiltere zaten bunların ağababası idi. Almanya’ya da sömürgeler lazımdı.Toprakları her yıl yarım milyon artan, bu çalışkan nüfusu beslemekte zorlanıyordu. Gıda, enerjiVe hammadde ihtiyacı şiddetliydi. Almanya bunları bir şekilde elde edecekti.
Ancak İmparatorluğunzirveye ulaştığını söyleyen Bismark, yayılmacılığa razı olmuyor, Kayzer Wilhelm’e karşı çıkıyordu..Bismark ile imparator arasındaki gizli çekişme, Bizdeki Sezer’in Ecevit’a anayasa kitapçığı fırlatmasına benzer bir olay sonrası ortaya döküldü. Kavga büyüdü. İpler koptu. Bismark istifa etti.
Kayzer’in bir kolu diğerine göre daha kısa ve sakattı. Buna kafasını takmıştı.. Diğer Avrupa hükümdarlarınca ciddiye alınmadığı, hatta alaya alındığı inancındaydı. Bismark’tan sonra artık ipler tamamen elindeydi. İntikamını alacak, Almanya’yı bir kıta devletiyapacak, kendini ispat edecekti.
Kafasındaki proje Büyük Cermen İmparatorluğunu kurma yolunda, Töton Yayılma İdeolojisi idi. Bu Tötonculuk sonraları bizde Turancılığa ilham olacaktı.
Sırf sağa sola çatmasın, bir maraza çıkarmasın bazı sömürgeleri terk edip Berlin’ebırakmayı teklif ettiler. Tabii kendileri beğenmedikleri yerleri.
Almanya böylece çok geç olarak ancak19. Asır sonlarına doğru Kamerun, Yeni Gine, Samoa işgaliyle yağma ve sömürgeciliğe başlayabildi.
Ama Kayzer’in asıl hedefi Osmanlı coğrafyasıydı. Aşağı Tuna’dan başlamak üzere tüm Anadolu,Mezepotamya ve Basra körfezini ele geçirmek, kimseyle bölüşmeden TAMAMINA el koyup sömürgeleştirmek ve hatta uzun vade de vatanlaştırmak istiyordu.
Osmanlı ordusunu eğitmek üzere ülkemize gelen Alman subayları ve arkasından gelen Mühendisler, arkeologlar, tüccarlar bankerler; Osmanlı coğrafyasında dağı taşı karış karış tarıyorlar, etüd ediyorlar,haritalar çıkarıyorlar, yeni koloniyal nüfus alanları tesbit ediyorlardı... Almanların sayısı günden güneartıyor, Berlin’e raporlar gidiyor, yeni görevler ihdas ediliyor, yeni görevliler yollanıyordu. Hedef Britanya gibi bir imparatorluktu. .. Da!
Bütün bunları nasıl gerçekleşecekti? Savaş ile olmazdı. Pahalıya oturturlar.Yedirmezlerdi..
Diğer yol daha kolay ve basitti:Savaşsız, çatışmasız, gönüllü, ‘’BARIŞÇIL NÜFUZ’’ ile işgâl…
Eğer Rusya ve İngiltere ürkütülmeden ve Osmanlı tahtı da korunmak üzere Sultan ikna edilebilirse, kısa yoldanhedefe ulaşılabilirdi.Nasıl Hindistan Kraliçe’nin uyruğu ise, Padişah ve halkı da Kayzer’in uyruğu olmalıydı.
Mısır’da İngilizler tarafından sıkıştırılan, kuzeyden ise Rusya tarafından tehdit edilen Osmanlı isedinamik Almanya’yı, sırt dayanılabilecek en uygun Avrupa devleti olarak görüyordu.
General Von Der GOLTZ liderliğindeki bir askeri misyon, Osmanlı ordusunu 10 yılda önemli ölçüdemodern hale getirdi. Goltz Paşa eğitim ve anavatanına istihbarat toplama yanında, ticarianlaşmalara aracılık ediyor, donanmamıza gemi satıyor, tüfek, Krupp topları tedarik ediyor,Avrupalıllardan daha düşük faizli borçlar teklif ediyordu.
Köy köy, aşiret aşiret, mezralara kadar dolaşıp kayda geçiriyor. Arkeolojik araştırmalar maskesi altında doğal kaynakları tesbit ediyorlardı.
Kayzer Avrupa’ya inat Abdülhamid’e yakınlık gösteriyordu.İstanbul’u ziyaret etti. Yanında Sultanahmet Meydanına konulan Alman Çeşmesini hediye olarak getirmişti. Padişah ile sohbetlerinde Avrupa’ya nasıl karşı ortak projeler gerçekleştirebileceklerini tartıştı.
Birara dilinin altındaki baklayı çıkardı.
Bu bir demiryolu projesi idi. İstanbul-Kuveyt demiryolSultan Hamid iflas durumundan bahisle bu yolu yapamayacağını söyledi. Vehmi pirelendirmişti.İşin aslını anlamalıydı. Zaten hafiyeleri Almanların gizlice petrol aradığını rapor etmişti. Hemen Musul bölgesini Memalik-i Şahane ilan etti.
Kayzer buralara kadar gelmişken, ütopik ülkesini bir de Dünya gözüyle görmek istiyordu.Filistin’i ziyaret etti. Hz. İsa’nın beyaz bir eşek üzerinde girdiği Kudüs’e at üstünde zafer takı altındangeçerek girdi. Şam’da Selahadin’in mezarı başında onun İngilizlere karşı gösterdiği kahramanlık vebaşarılarına hayranlığını sıralarken, Hz. Peygamber ve İslâma övgüler düzüyor:-Eğer Hıristiyan doğmasaydım, müslüman olurdum. Alman imparatorluğu Tüm İslam aleminindostudur. Diyerek propaganda sanatının inceliklerini gösteriyor, yağ çekiyor, tribünlere oynuyordu.İmparatorun sözlerinin önceden yazıldığı kartpostallar posta yoluyla İslam dünyasının en ücrayerlerine ulaştırılıyordu.
Müslüman tebaa sahibi devletler ise, uyruklarından endişe ile, Almanya‘ya ateş püskürüyorlardı.
İngiltere tüm kızgınlığına rağmen gene de Berlin’le anlaşmak istiyor,bölünecek Osmanlı pastasındanen büyük parçayı Kayzer’e sunuyordu. Ama Almanya kabul etmiyordu. Gözü parçada değil tamamınaydı.
Kuveyt’e uzanacak bir demiryolunun İngiliz yayılmacılığına karşı stratejik öneminden başka,ekonomik getirisinden bahisle padişahı ikna eden Almanya bir yılda ancak İstanbul-Bağdat kısmınınimtiyazını koparabildi. Demiryolunun 20 km sağ ve sol şeridindeki ekonomik değerler ortaklaşa değerlendirilecekti. (Bu madde daha sonraları Lozan’da ABDtarafından yeni versiyonuyla önümüze sürülecekti.)
Hattın Ankara paralelinden geçmesi Rusya’yı ükütmüştü. Kafkasya’yı kaybetme korkusuyla Rusya karşı hamle olarak Ermenileri ayaklandırdı. İstanbul Ermeni isyanı kan ve şiddetle bastırıldı. Avrupa şiddetle kınayıp tehdit ettiğinde; Kayzer, tavrını açıkça Türkiye’den yana koymuştu.Alman niyetinin hattı Kuveyt’e uzatmak olduğunu anlayan İngiltere hemen harekete geçip onlardan evvel Şeyhe ulaşmış, ikna edecek ve Kuveyt’i himayesine almıştı.
Devlet destekli şirketler kurup, Körfezde tüm deniz ve karayolu ulaşımını ele geçiren Almanya Deutsch-Bank marifetiyle bölgedeki tüm yabancı sermayeyi kovdu. Ruslar Kafkasya’yı kaybedeceği korkusuyla İngiltere ile anlaşma ihtiyacını duydu. 1909 da Bosna Hersek’in, Avusturya tarafından işgaline Berlin’in sessiz kalması Osmanlı-Alman ilişkilerinde soğumaya sebep oldu. Abdülhamid devrilmiş, Cihan Savaşı başlamış, meydan İttihatçılara kalmıştı. Ancak İttihatçılar da homojen değildi. İki büyük damar vardı. Almanlar bunu fark etmişti.
Birinci grup idealistlerden müteşekkil, samimi, ülkücü vatanseverlerdi.İkinci grup ise içinde Enver Paşa’nın da bulunduğu fırsatçı, makyavelist, iktidar düşkünü maceracılargüruhu…Tabii Sefir Wangenheim’in ikinci grupla iş tutması gerekirdi..
Alman darbe planı uygulanmaya konuldu. Bab-ı Âlî baskını ile hükümet devrildi.İktidar İttihatçıların şahsında Alman’ın eline geçti. Ve işte bundan sonra da İşler ters gitmeye başladı.
Yıldırım harbiyle kısa zamanda savaşı bitireceğini sanan Almanya’nın hesabı harp meydanında tutmamıştı. Pasifikte yenilmiş, Batı cephesinde Fransa tarafından püskürtülmüştü. Rusya’ya da girememiş, sıkışmış kalmıştı. Toparlanabilmesi için acele oyalayıcı bir güce ihtiyacı vardı. Ve o güç te elinin altındaydı.
Alman sefiri Wangenheim’ın öncelikli görevi Türkiye’yi savaşa sokmak, sonra da Dünya çapında cihadilan ederek, İngiltere’yi boğmaktı.
Cihad fikri çok cazipti.
İnsan gücü olarak çok geniş kitleler neredeyse bedava denecek birmasrafla ateşe sürülebiliyordu. Ne de olsa Müslüman canı değersiz ve ucuz, öldürülmekle bitiptükenmeyecek kadar da boldu.
,Enver’le gizlice anlaşarak, Türkiye’yi Rusya’ya saldırttı. Cihad ilan edildi.
Lawrens’in Alman versiyonu gibi çalışan Müslüman kılığına bürünmüş Wasmuss isimli bir ajan veadamları, müsteşrikler, gezici vaizler. varabildikleri en uzak c coğrafyalara cihad mesajlarını İlettiler. İmparator’un gizlice Mekke’yi ziyaret ettiğini Müslüman olduğunu, Hacı Wilhelm Muhammed adını aldığını, Alman milletinin de kitleler halinde Müslüman olmaya hazırlandığını yayıyorlardı. Bu martaval türü günümüzde de aptallar nezdinde prim yapmaktadır.
Türk Genelkurmayının başındaki Schellendorf ve diğer Alman generaller Batı cephesinde kendiordularını rahatlatma yolunda Türk askeri harcıyorlardı.
Alman emperyalizminin sinsi emelleri uğruna Kanal’dan, Filistin’e, Galiçya’dan Sarıkamış’a su gibi Türk kanı aktı.
Çanakkale’de düşmanı kıyıya çıkmadan püskürtüp denize dökmek yerine, çıkartmaya ve siper almasına göz yumularak, aylarca Mehmetçik kanı döktürüldü.
Türk-Alman servislerinin cihad mücadeleleri Türkistan, Afganistan ve Hindistan’da yer yer karşılık bulurken, Arap coğrafyasında ters tepmişti.
Peki Almanlar kazanmamızı istemiyorlar mıydı? Evet aynen öyle.. İstemiyorlardı.
Onların bizden istedikleri oyalama harbi idi.
Türk komutanlar Almanlara uydukça yenilmiş, aksine Çanakkale’deKut-ul Amara’da Azerbaycan’da olduğu gibi insiyatifi ellerine aldıkça zafere ulaşmışlardı.
Öyle ki savaşın sonuna doğru Nuri Paşa Alman komutanlarla restleşip bize vermek istemedikleri Bakü’ye girip almıştı..
İlginçtir, Alman birlikleri Kafkasya’dan çekilirken Batum’u bize değil de düşmana bırakmışlardı. Batum bizim için en önemli Kıbrıs kozumuzdu.
Gevur gevurluğunu yapmıştı.
1.Dünya Savaşından beraberce yenik çıkmamızla Almanya’nın Töton rüyası ertelenmişti.Savaş sonu Alman komutanlar defolup giderken son darbeyi hafızamıza vurmuş Genel Kurmay arşivimizi çalıp götürmüşlerdi.
Almanya 20. Yüzyılda da dostumuz olmadı. 2. Dünya Savaşı’nda da İnönü’nün çapsızlığı sebebiyle dolaylı kazığını yedik.
Almanya dikkatini üzerimizden hiç çekmedi. Bizdeki her olumlu gelişme onu rahatsız etti. Avrupa parlamentosunda, AB.de engeller yarattı.
Darbeler ve darbe girişimlerinde sinsi roller oynadı. Ülkemizdeki karışıklıklardan medet umdu.
Başta pkk olmak üzere bölücü terörist grupların koruyucu ve destekçisi oldu. Planlayıcı olup olmadığı da çok yakın bir gelecekte ortaya çıkacaktır.
Pkk ya karşı kullanacaksınız diye ülkemize silah satış yasağı koyan dost işte bu dosttu.
Alman vakıflarının çevirdiği dolaplardan, Hablemitoğlu cinayetine, oradan Gezi’ye, Gezi’denCumhurbaşkanlığı seçimlerimize kadar Almanya’nın tutum ve marifetlerine bakınca dostluğunun kalitesi anlaşılmıyor mu?
Bu dinleme saldırısının bir tek izahı olabilir; Türkiye korkusu…Bu anlaşıldı.
Demek ki doğru yoldayız.
Hatuncağızın kıskançlık ve hırsına mağlup olarak itidalini kaybetmesi sonucu,
Sarf ettiği bu doğru söz.
Kulaklarımıza değerli bir küpe,
Attığımız her adımda, rehber olsun
..