FERASET

Feraset nedir?

Siyaset erbabı çok kullanır bu sözü.

'' Ben köylümün ferasetine güvenirim. ''

İki anlamı var : Arapçada,  at yetiştirip eğitme , at binme.

İkincisi önemli ve geçerli : Derhal anlama, sür'atli intikal, zihin uyanıklığı.

1972 yılında Nevşehir Merkez Ortaokulu öğretmeniyim. Her gün Tarım Kredi Kooperatifleri Birliği satış mağazasının önünden geçiyorum. Vitrinde pırıl pırıl bir arı kovanı duruyor. Albenisi beni kendine çekiyor.

Bir gün , demek, vakit vardı , içeri girip müdürle sohbet ettim. Kovanın fiyatını sordum. 450 TL. Yıl 1972: Büyük para ve benim aylığımın üçte biri.

Alsam mı,  almasam mı?

Bir gün kıydım parayı. Aldım. Taksit de yok. Göre'de babamın evindeyiz. Kira derdimiz yok. Sıkıntı çekmiyoruz. En çok gider kitaplara, dergilere, teyp kasetlerine, ansiklopedilere, diyapozitif filmlere, kart baskılarına.

Murat 124'e koyup Göre'ye götürdüm. Evimize, balkona yerleştirdim. Masraflıymış. Kovanın içine konulacak çerçeve, balmumu...Epey pahalı.

Madem aldık, devam ettirelim.

Öğretmen Ahmet Dayım eski kovanlarından birinin arı kolonisini olduğu gibi bizim kovana aktardı . Böylece arı kovanımız çalışmağa  başladı. Artık her sabah okula giderken, her akşam dönerken kovanımızı izliyorum, gözlüyorum. Bu arada arıcılıkla ilgili kitaplar okuyorum. Babam da böyle güzel bir  uğraştan dolayı mutlu...

Kovanın üstündeki tahtayı kaldırıp çerçevelerde balın durumu nedir? Bakıyorum. Pek az doldurma var. Sabırsızım. Bir türlü ilerlemiyor.

Göre'de elma ilaçlaması yapılıyor. Havada zehir zerrecikleri...Zavallı arılar ne yapsın ! Her gün serili seriliveriyorlar kovanın önüne.

1974 Ekiminde Ürgüp Lisesi'ne geçince kovanı kardeşim İlhan'a emanet ediyorum. O güne dek ödediğim para, asla geri dönmüyor. Bir çerçeve bile bal alamııyoruz. Oysa ben düşünmüştüm ki, yıldan yıla kovanlarımızın sayısı artacak, kahvaltılık balımızı elde edeceğiz.

Mazı köyü...Elmacılık olmadığından arılar iyi işliyor. Kovanlar kısa sürede balla doluyor. Bu köyde Adil Emmi var. Bizim eve konuk oluyor. Şakacı, neşeli bir adam. İlhan' la iyi görüşüyor.

'' Bu kovan ne böyle ? ''

'' Ağbim Nevşehir'den alıp getirdi 3 yıl önce . ''

'' İyi işliyor mu bari ? ''

'' Bir çerçeve bile balını alamadık. ''

Bakıyor, inceliyor. Arıcıklar ölmüş.

'' Yav Göre'de arı yaşamaz. İlaçlama var. Sen bunu bana ver, Mazı'ya götüreyim.''

İlhan karşı koyamıyor. Türk töresidir; konuk kırılmaz ; ne isterse alıp götürebilir. Babam da kabulleniyor demek ki.

Kovanı alıyor Adil emmi, minibüse yüklediği gibi Mazı'ya...

52 yıl geçmiş aradan.

Her yıl bir çerçeve bal getirip hediye etsen olmaz mıydı eyy Adil Emmi ? Kahvaltıda ağızlar balla tadlanırken adın da hayırla yadedilirdi.

O kovanı ben, o paranın tatlılığında, aylığımın üçte birini ödeyerek almıştım.

Ferasetmiş...