AMERİKA'YI NE ZAMAN KEŞFEDECEĞİZ?
Kızıl Eric kumandasında bir Viking filosunun Grönland üzerinden Kuzey Amerika’ya ulaştığı biliniyor. İspanyollar Aztek’lerin doğudan gelecek olan sakallı, beyaz tanrıları uzun zamanlardır beklediklerini öğrendiklerinde çok şaşırmışlardı. Çünki daha önce de gelmişlerdi. Hint tapınaklarında muhafaza edilen Naakal tabletlerine bakılırsa Amerika kıtası 50 bin yıldır biliniyor. Sadece Amerika’yı değil buz altı Antartika anakarasını da gösteren Pirî Reis’in ezber bozan haritası da elimizde bulunuyor iken: "Müslüman keşiflerinin’’  iddia ve ispatının getirisi, akademik olarak bir bilgi eklentisinden ileri gitmeyecektir. Medeniyet alanındaki sidik yarışında, eski defter karıştırma alışkanlığından ileri geçip bir türlü hayati adımı atamıyoruz.  Avrupalılar yeni kıtaya ulaştıklarında karşılaştıkları yerliler yamyam değildiler. Onlar ki uygarlıklar banîsi Aztek’lerdi, Maya’lardı, İnka’lardı. Günümüz, bu medeniyetlerin vârislerine zırnık koklatmıyor..  

İslâm, Osmanlının son iki yüz yılındaki bozgunları, yenilgileri, aşağılanmalarıyla geçirdiği travma ve düştüğü dağınıklık psikozuyla ağır yaralıdır. Bu gün Batı karşısında verdiği savaş, deli tavuk davranışında; taktik ve stratejiden uzak bir ‘’savunma’’ manzarası göstermektedir. Kaldı ki, bu direnişin yönetici ve yönlendiricisi de Batı’dır. Müslümanlar dünya nüfusunun %22 sini oluşturmasına karşın sanayi üretimleri %2 leri yakalayamıyor. İstihdamsız gelir kaynağı olan fosil enerjisinde bütün Dünya, İslâm ülkelerine muhtaçtır. Körfez’den çıkan milyarlarca varil petrol Batı’ya akıyor. Ama bu zengin ve piyon devletçiklerin dünya siyasetinde rolleri, sıfır ağırlıklı bir statüden ileri gidemiyor.                


Boko Haram’cısından Sisi’sine, Esad’ından Işid’cisine binlerce psikopat ve milyonlarca sempatizan; Dünya kamuoyunda yarattığı İslam=Çirkinlik algısı sebebiyle Batının en sevdiği aptal ve salaklar güruhunu teşkîl ediyor.

Bunlar tamamen yerli, tamamen bize ait, ve % 100 bizim üretimimizdir. Batı, İslam’ı rezil etmek için elbette bunları kullanacak, bizi bize kırdırmak için bizi kullanacak, sonra da dönecek, tekrar bizi bunlardan kurtarmak adına gene bizleri kullanacaktır.                                


İslâm Dünyası, düştüğü alçaltıcı ve onur kırıcı sarmalın farkında…  Ancak bir çıkmazı var. Sebebi hissediyor, biliyor, ama itiraf edemiyor. Otokritik yapmaya, sebepleri deşmeye, irdelemeye, analiz yapmaya hazır değil..

Yeniden bir hamle için mesai harcama yerine, geçmişteki başarıların ve evvelki zaferlerin rüyasına dalıp, hayâllerden medet umma kolaycılığına kaçmaktadır.                                                                                                  

Bunun en sarîh ifadesini  bozgunlarla kaybettiğimiz Rumeli’nin Yahya Kemal’in ruhunda yarattığı çalkantıda görüyoruz. Balkanlarda ters dönen göçün acısını;
her lâhza bir âlev gibi yakan hasret, olarak tasvir ederken, çözüm ve rahatlamayı rüyalarında buluyor:                                        

Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün vatan                                                
Rü'yama girdi her gece bir fatihane zan ( Açık Deniz )                                                         
İslâm dünyası olarak,                                                                            
asırlardır  bitmeyen susuzluk gibi süregelen sızılarımızın temelinde:          
-Nasıl bilgi toplumu olmaktan çıktık?                                                    
Sorusunun cevabıyla yüzleşip
neşter vurma kararlılık ve cesaretinden uzak kalmamız vardır.