FİLOZOF , TARİH FELSEFECİSİ İBN HALDUN
emrullah güney
coğrafya eğitmeni
Halifelik ve imamet gibi konularda İbn Haldun , çok özgür ve bağımsız görüşler açıklamış ve genel olarak hükümette şeriatın mtlak gerekli olmadığını söylemiştir. Eserin çevirisi ve aslı bu konuları içine aldığı için, II. Abdühamid döneminde , Türkiye’de satılması ve okunması yasak kitaplardandı.
Dr Adnan Adıvar
Ibn Khaldun is a Arab historian sociologist and philosopher He is a Pioneer of the sociological approach in the philosophy of history. Kitab al-Ibar ( Universal History-Book of Examples) . In the Masterpiece Muqaddimah (Prollegomena ,Introduction) the pattern of history is explained. Trying to find laws determining the rise and fall of dynastes or states. Ibn Khaldun stresses the role of asabiyyah, or group – feeling: A nomadic tribe, for instance, may be strong enough in asabiyyah not only to conquer land but also to found a settled society; but the very civilization that asabiyyah produces eventually entails its decay, whereupon another people, stronger in asabiyyah, comes forward to start the process anew.Ibn Khaldun also insists on the relevance of climate to social development : In the hot South, he thinks, where natüre provides all that men need, the impulse to civilization is lacking ; in the cold North, men are wholly occupied with producing the bare necessties of life; under a temperate climate, the impulse and the requisite leisure are both present.
…………………………………
Doğduğu yıl, dönem, Tunus
Veliyuddin Ebu Zeyd Abdurrahman Bin Muhammed Bin Muhammed Bin Ebi Bekr Muhammed Bin Hasan İbn Haldun 27 Mayıs 1332 günü Tunus’ta doğdu. 17 Mart 1406 tarihinde Kahire’de bu dünyadan göç etti.Sergüzeştli bir hayat yaşadı.Yazmanlık, yargıçlık yaparak saraylarda sultanlarla, emirlerle yanyana yaşadı. Teveccüh ve rağbet gördü, bazen de şüphe edildi, tutuklu yaşadı.Başına gelen her olaydan bilimsel deneyim olarak yararlandı;insanları, devletleri, siyasetleri hakkında bilgi topladı.
Et-Tarif bi İbn Haldun (1405) başlıklı otobiyografisi Filozofun yaşamı konusunda en güvenilir kaynaktır.
O, Güney Arabistan- Hadramut’tan İber Yarımadasına göç edip daha sonra Tunus’a geçip yerleşen köklü, soylu bir aileden ( Kindat al-mulük ) geliyordu.
Tunus’ta dönemin ünlü din bilginleri olan Ebu Abdullah el-Ensari ve diğerlerinden Kuran, tefsir ve fıkıh dersleri aldı.
1349’daki veba salgınında annesi ve babası öldü. Yetim, öksüz kaldı. Merini Sultanı Ebu’l Hasan’ın Tunus’a girmesiyle değeri anlaşıldı; seçkin bilginler arasında yer buldu. Felsefe, tarih, coğrafya bilgisini genişletti. 1350’de Merini Sultanı Ebu İshak’ın hizmetine girdi, daha sonra Sultan Ebu İnan’ın veziri oldu. Saray entrikaları yüzünden 1357-58 yıllarında tutuklu kaldı. Sultan ölünce 1359 ocak ayında yeni Sultan Ebu Selim O’nu yazman olarak görevlendirdi. İki yıl sonra yargıç oldu.
Endülüs
1362’de Gırnata (Granada) Emiri Abdullah bin Ahmer’in sarayına girdi. 1364’te Kastilya Kralı Zalim I. Pedro’yla barış yapmak üzere İşbiliye’ye elçilikle gönderildi. Kral O’nu saygıyla karşılayıp konuk etti. Çünkü ailesinin ünü Katolikler arasında da yaygındı. Kral, O’nun kendi hizmetine girmesi halinde, aile mülklerini geri vereceğini vaadetti, fakat İbn Haldun, bu öneriyi incelikle geri çevirdi, görevini tamamladıktan sonra Granada’ya geri döndü.
İbn Hatip o sırada vezir idi ve İbn Haldu ile arası açıktı. Bicaye emiri olan eski dostu Ebu Abddullah Muhammed’in sarayına girdi ve vezir yapıldı. Devlet hizmeti yanında medresede fkıh dersleri, vaazlar verdi. Bir yıl sonra Koşantina ( Konstantine ) emiri Ebu Abdullah’ın Bicaye’ye saldırması Ebu Abdullah’ın öldürülmesi üzerine yeni sultanın maiyetinde yer aldı. Fakat burada uzun süre kalamadı, çekildi. Devavedi Arap kabilesinin, daha sonra da Biskra’daki dostlarının yanında yaşadı. Ardından hem rakibi hem dostu olan İbn Hatib’i ölüm cezasından kurtarmak umuduyla bir kez daha Granada’ya gittiyse de görüşmelerinden sonuç alamadı.
Gırnata’da dostu, açı fikirli vezir al-Hatib Lisan al-Din’in halkça taşlanarak öldürülmesi İbn Haldun’u çok üzdü, karamsarlığı, kötümserliği arttı.
Tunus
1375’de İbn Haldun, ailesiyle birlikte Tilimsen’e yerleşti. Bilimsel çalışmalarına yoğunlaştı. Sultan Ebu Samu O’nu Selame Kalesi ‘nde (Kal’at İbn Salama) görevlendirdi. 3 yıllık çalışması sırasında göçebe yaşamını izledi, gözledi ve Mukaddime’nin taslağını hazırladı. Fakat, eseri için gerekli belgeler 27 yıldır uzak kaldığı Tunus’ta bulunuyordu. Sultan Ebu’l –Abbas’ın izniyle Tunus’a gitti. Araştırmalar yaparken bir yandan da ders verdi. Berberi tarihini incelediği 7 ciltlik el-Unvanü’l-İber fi Divani’l-Mubtede ve’l – Haber’i 1380 yılında tamamladı.
Kısaca el-İber adıyla bilinen bu eserin ilk nüshasını Sultan’a takdim etti. O dönemde İbn Arafa, Tunus müftüsüydü. Çekişmeler yoğunlaşınca Sultan’dan izin alarak hac bahanesiyle Ekim 1382’de Hicaz’ yollarına düştü.
Mısır
Memluk Sultanı el-Melik Zahir Berkuk idi. İbn Haldun’u Kahire’deki el-Ezher Medresesi’nde görevlendirdi. 1384 yazında da Maliki Başkadısı yapıldı. Fakat acı bir olay Filozof’u derinden etkiledi. Tunus’tan Mısır’a getirttiği ailesinin tüm üyeleri İskenderiye yakınlarında deniz kazasında öldüler.Ailenin serveti de kazada yitip gitti.
Saray entrikaları sürüp gidiyordu. Suistimalleri önlemeğe çalışınca muhalif ve düşmanları çoğaldı. Başkadılık görevinden alındı. Feyyum’da bir çiftlikte köşesine çekildi, 1387’de hac dönüşünün ardından Sargatmış Medresesi’nde 14 yıl süreyle hadis muallimi oldu.
1399’da kadılığa getirildi. 1400 ağustos-eylül’de bu görevinden uzaklaştırıldı.
Timur o dönemde Halep’i işgal etmişti. Memluk Sultanı Nasır, Timur’un Şam’ı ele geçirmesini önlemek için düzenlenen sefere İbn Haldun’u da yanında götürdü. Sefer sona ermeden Sultan, Kahire’ye döndü. İbn Haldun, kuşatılan Şam’ın daha uygun koşullarda Timur’a teslimini üstlendi. Sur üzerinden ip ile aşağı indirilerek Timur ile görüştü, armağanlar sundu. Görevini bir ölçüde başarıyla yerine getirdi. Askerleri Şam’ı yakınca, umutsuzluk içinde Kahire’ye döndü. Timur’un Mısır seferinden vazgeçmesi de İbn Haldun’un bu mülakatına bağlanır.
İbn Haldun, yaşamının sonuna değin 4 kez daha yargıçlığa atandı. Şifaü’s –Sail adlı eserini son yıllarında kaleme aldı.
Ölümü
‘’ İbn Haldun, karakterinin kudretinden ziyade, yıkılmaz bir hayat kudreti ve her türlü ahval ve şeraite uyan bir uysallıkla tavsif olunabilir. ‘’( Adıvar A. İslam Ansiklopedisi. Cilt 5/2. 738-744).
İbn Haldun, dostlarının öldürüldüğünü, saltanat savaşlarında hükümdarların yok edildiğini yaşayarak görmüştür. Yüksek derecede uysallığı olağan sayılmıştır. Arada bir efendi değiştirmesi, yeni efendisini öğmesi, eskisini kötülemesi de yaşadığı çağın icabatındandır. Karakteri hakkında bunlar olumlu notlar değildir. Fakat Makyavelli’ gibi ‘’riyakar olmayıp realitelere bağlı bir mütefekkir ‘’ olduğu ortaya çıkmaktadır. Hükümette şeriat hükümlerinin muhakkak lazım olmadığını açıklamak, o çağ için ileri, cesur bir düşüncedir. Belki bu nedenle, Onun eserlerinden yapılan çeviriler Abdülhamid saltanatında sansürlü, yasaklı kılınmış; satılması, okunması tehlikeli sayılmıştır.
Büyük filozof uzun yolculuklar, dağdağalı bir hayatın ardından 17 Mart 1406 günü (Ramazan 26 ) Kahire’de öldü. Makabirü’l-Sufiye’ye devlet töreniyle gömüldü.
Eserleri
Mukaddime 6 ciltten oluşur. Konularını şöyle sıralayabiliriz.
1. Cilt : Genel sosyoloji,
2. 3. Cilt : Siyaset sosyolojisi,
4. Cilt : Kent yaşamının sosyolojisi
5. İktisat sosyolojisi,
6. Bilgi sosyolojisi.
İbn Haldun, eserinde tarihi öncelikle doğa bilimleriyle karşılaştırarak , tarihin de evrensel neden-sonuç ilişkileri içinde işlediğini kanıtlamaya çalışır. Bu erekle, tarih kaynaklarının eleştirisi ( temhisü’l-ahbar) ile olayların nedenlerinin çözümlenmesini (ta’lilü’l-vekayi) birbirinden ayırır. Ona göre tarih, temel gereksinimlerin üretimi ile bilim ve sanatları açıklamalı, yalnızca olgularla değil, onların gerçekleşmesini sağlayan koşullarla da ilgilenmelidir.
İbn Haldun insan toplumlarının değişmesini belirleyen temel düzenlilikleri şöyle sıralamıştır :
1. Bilimler ve sanatlar insanı hayvandan ayıran niteliklerdir.
2. Birlikte yaşama gereksiniminden devlet, peygamberlik ve hükümdarlık doğar.
3. Teknik ve özgür sanatlar temel gereksinimlerin paylaştırılması zorunluluğunun ürünüdür.
4. Topluma bağlılığın (asabiyyet) kaçınılmaz sonucu işbirliğidir. Toplumun başlıca iki kategorisi, göçebe yaşam ile yerleşik yaşam bu temel düzenliliklere bağlıdır ve ancak onlar aracılığıyla incelenebilir. Geçmiş ile şimdinin karşılaştırılması, değişim genellikle çok yavaş olduğu için, dikkatle yapılmalıdır. Gözlenemeyen olguların, gözlenen olgulardan çıkarsanması ancak değişimle ilgili belli ilkeler varsa olanaklıdır.
İbn Haldun coğrafi ortamın da toplumların yaşamı üzerinde belirleyici etkisi olduğunu vurgular. Aşırı iklimler toplumların gönencine uygun değildir. Bu nedenle uygarlıklar ılımlı iklimlerde kurulur; ancak bu iklimlerde kurulan uygarlıklar düzenli ve çevreye uyumlu olur.
Filozof’a göre insan, alışkanlıklarının ve kazandıklarının ürünüdür. Alışkanlıklar insan doğasını değiştirir; insan doğası alışkanlıklarla biçimlenir. Örneğin göçerler, göçebeler hareketli ve tehlikelerle dolu bir yaşam sürdürdükleri için yerleşik halklardan daha cesur, birbirlerine daha bağlı, iyiliğe daha çok eğilimlidirler. Yerleşikler ise üretim ve ticaret gibi uğraşları, iktidarı sürdürme çabaları nedeniyle göçerlerden daha zeki, akıllı-usludurlar. Fakat gene bu özelliklerin doğurduğu sanat ve bilimlerin gelişmesi, insanların gereksinimlerini, hırslarını, düşkünlüklerini arttırır, sonunda ahlakın da bozulmasına yol açar. Uygarlıkların çöküşünde bu işleyişin büyük payı vardır.
Tarih saygın bir bilim olma özelliğini kazanmışsa, tarihin konularının toplumsal olaylar olduğunu açıklamakla hiç kuşku yok ki, birinci olarak İbn Haldun bu yolu açmıştır. Ona göre tarih insan toplumunun bilimidir. Tarih ile sosyoloji arasında köprü kuran da O’dur. İbn Haldun aynı zamanda bir sosyal antropolog, pedagog, bir coğrafyacıdır. Uyku sayrılığını ilk kez açıkladığı için de bir tıp bilgini sayılır.
Filozof, islam ülkelerinde verilen eğitimi eleştirmiş; ezberciliği, özetçiliği yararsız görmüştür.
Sihir, büyü, astroloji , kehanet Filozofça olumsuz yönleriyle ele alınmıştır. Fakat, günümüz koşullarında bilim olarak ‘’olmazsa olmaz’’ fizik ve doğa bilimlerinin dine aykırı olduğunu ileri sürmüştür. ‘’ Maişet hususunda faidesiz’’ olduğunu ileri sürerek eğitimde bunların bırakılmasını önermiştir. Özgür düşünceli ve akliyeci bir filozofun bu görüşleri hayret uyandırmıştır. Bu düşüncesinde bir çelişki vardır.
Tunus’ta 1897 yılında Arap-Berberi aydınlar Halduniya adlı bilimsel bir dernek kurmuşlardır. Arapça dersler verilmiş, Filozof’un eserleri değerlendirilmiştir. Bu, Tunus Üniversitesi’nin başlangıcı sayılır. Fransız sömürge yönetimi bu etkinliklere göz yummuş olmalıdır.
Filozof, Araplar hakkında objektif eleştirilerden kaçınmamıştır. Arap kavminin karakterleri ve devlet yönetimindeki başarısızlıkları hakkındaki eleştirileri yoğundur .Bedevi ve medeni Arapları karşılaştırmış, her iki küme için de sert ifadeler kullanmıştır. Erdem, görgü, görenek, sertlik, zulüm, bağnazlık, nefret ve kin, sayrılık derecesinde çekememezlik,haset…Bunlar olumsuz (menfi-negatif) anlatımlardır. Fakat, elbette Filozof yaşadığı Arap toplumlarının iyi, olumlu yönlerini, konukseverliğini, yurtseverliğini, dayanışma gücünü, varsılların yoksullara ilgilerini , yardımseverliğini de öğmekten geri durmamıştır. Bedevi ve Hazari Arapların aryıldığı ve ortak yönleri ayrıntılarıyla dile getirmiştir.
Asabiyyet
İbn Haldun, toplumsal otoritenin ve devletin kaynağını asabiyyet kavramında bulur. Asabiyyet üstünlüğe, üstünlük de otoriteye neden olur. Fakat üstünlük savaşımının kişisel otoriteye dönüşmesi devletlerin çöküşünü de hazırlar.
Dayanışma gücü, devletin ve uygarlığın çöküşünün tohumlarını içinde barındırır.
Her devletin gelişmesi için 5 evreden geçer :
1. Göçebelerin , istila ettikleri topraklara yerleşmeleri,
2. Yenilen halkların yönetilmesi, kişisel iktidarın kurulması, azatlı köleler sınıfının (mevali) ve sanatların oluşması,
3. Toprağın işlenmesi, tecimsel etkinliklerin gelişmesi, büyük kentlerin oluşması ve varsıllığın artması,
4. Güçlü devletin barış içinde refaha dayanan denge durumu,
5. Verimlilik ve genişleme, iktidarı elinde tutanların sefahat ve şehvete düşmeleri, çöküş.
Özetle, toplumların ve devletlerin yaşamındaki evreler bireylerin yaşamındaki aşamalara benzer. Bu belirlenim zincirine müdahale etmek de olanaksızdır.
‘’ Asabiyetlerden birisi, yani birlikte hareket eden topluluklardan birisi, diğer asabiyetleri bertaraf ederek, mülkü ele geçirir. Ağırbaşlı davranmak yerine, insanın tabiatında varolan her şeye hakim olma dürtüsüyle, iktidarı başkalarıyla paylaşmaz, artık her şeyi kendisi belirler. Şan ve ihtişama tek başına sahip olmak, mülkün tabiatındandır, bir tek kişinin iradesi, bütün kesimlere egemen kılınır. İktidar devlete dönüşür. Devlete dönüşmek rahatlık getirir, asabiyet çözülür, coşku kaybolur. Merasim devleti haline gelinir. Konfora dalınır. İsraf artar. Devletin her köşesi, asabiyet mensuplarının har vurup harman savurduğu şahsi çiftliklerine dönüşür. Devletin manevi temeli ganimetçiliğe kayar. Kendi çıkarları için dini asabiyeti istismar ederler. Sahtekarlık yaparlar. Devlet tefessüh eder, yani kokuşur. Milletin devleti kaybolur. Kamusal ruh yok olur. Devlet bir güruhun olur. O güruhun menfaati, devletin menfaatinin önüne geçer. Devlet o güruhu koruma ve kollamaya yönelir. Makam, atama, şan, rütbe ve terfiden başka hiçbir şeyi gözü görmeyen asalaklar (tufeyli, parazit) ürer. Devletin hazinesine üşüşme olur. Millet bu asalakları doyurmak için elinde avucunda ne varsa verir. Vergi, mahsül bu asalakların hepsini doymaz bir iştahla yer yutar. Devletin kasası açıldıkça açılır. Açıkları kapatmak için yeni vergiler konulur, borçlanmaya gidilir. Devleti elinde tutan topluluk acze düşer. Mahv ve zeval vakti gelmiştir. Sonun başlangıcıdır.’’
İbn Haldun büyük devletleri yalnızca bir olgu olarak gözler, yetkin bir devlet biçimi önerme çabasına girmez.
Mukaddime
Filozof’un el-İber’e giriş olarak kaleme aldığı Mukaddime islam dünyasında önceleri dikkate alınmadı. Fakat Kahire’deki öğrencileri bu eserden derince etkilendi. Onlardan biri olan Makrizi, döneminde aşırı ölçülere varan enflasyonu öğretmenine yaraşır bir derinlikle çözümledi, çağdaş toplumsal koşulları aydınlatan kapsamlı eserler yazdı.
Filozofun Mantık üzerine yazdığı bir eser ile Beni Ahmed tarihine dair bir kitabı da bilinmekteydi. 1492 yılında Gırnata, Katolik hükümdarların egemenliğine girince Kardinal Ximenes tarafından Bab al-Ramla Meydanı’nda yüzbinlerce kitapla birlikte o da yakıldı.
XV. Yüzyılda Mısır’da tarih yazıcılığında dikkat çeken bir canlanma görüldü. Bu, tarihi bir fen bilimi olarak gösteren İbn Haldun’un etkisiyledir.
Mukaddime’nin 7 cildi Kahire’de 1867’de Bulak Matbaasında basılmıştır.
XVI. yy’dan sonra Osmanlı yazar ve bilginleri İbn Haldun’u tanıdılar, büyük ilgi gösterdiler. Taşköprizade, Katip Çelebi ve Tarihçi Naima gibi bilginler Mukaddime’ye sık sık başvurdular.
Özetle, toplum yapısını ve toplumsal değişmeyi konu alan yeni bir bilim geliştiren, bunu ilmü’l umran ( kültür bilimi ) olarak adlandıran filozof, mütefekkir İbn Haldun’dur.
Türkçeye çeviriler
Şeyhülislam Pirizade Muhammed Sahib Efendi Mukaddime’nin bir bölümünü Türkçeye çevirdi. Gerisi de 1858-61 arasında Cevdet Paşa tarafından çevrildi. Ayrıca Sami Paşazade Abdüllatif Subhi Paşa, Mısırlı Mehmed Ali Paşa’nın özendirmesiyle el-İber’in tarih bölümünü İran’daki Sasaniler Hanedanı’na değin Türkçeye çevirerek Miftah el-İber adıyla 1859’da yayımlandı.
Mukaddime’nin tam çevirisi Tükçede 1954’te yayımlandı.
Eser Avrupa’da ilk kez 1958’de Etienne Quatremere tarafından 3 cilt olarak yayımlandı. Les Prolegomenes adıyla ilk Fr çevirisi 1863-68 arasında basıldı. İstanbul’da Atıf Efendi Kütüphanesi’ndeki nüshaya dayalı 3 ciltlik İng çevirisi de 1958’de yayımlandı.
………………………..
LİTERATÜR
Adıvar A. 1969. Tarih Boyunca İlim ve Din. Remzi K. İstanbul
Mahdi M. 1958. Ibn Khaldun’s Philosopy of History. Kahire.
İslam Ansiklopedisi. İbn Haldun Maddesi.
AnaBritannica Ansiklopedisi. İbn Haldun Maddesi.
Encyclopedia Britannica. Ibn Khaldun.
……………………….