TARIM VE HAYVANCILIK HAKKINDA ARAŞTIRMA NOTLARIM.
Tarım olsun hayvancılık olsun aktif merkezler oluşturamadığımızda çiftçi her zaman zarar etmeye mahkumdur. Çiftçi tarımda alım garantisi ister, ürünü ne olursa olsun değerinde satılmasını ister, güvence ister ki sadece yapacağı işi düşünsün ve ona odaklana bilsin. zararları görürse maliyetler artarsa en kötüsü öz güvenini kaybeder. Ekip dikmesem şu zararları da görmem dediğinde tarlalar boş kalmaya başlar. Olmadı şehre göçe dururlar. Sanki şehirler çok rahatmış gibi… Çocukları keandi işlerini yapacağına orada burada, başkalarının kapısında iş aramaya başlar.
Devletin bu gibi sorunları çözmek için kurulmuş kurumları var, tarımı ve hayvancılığı geliştirecek Üniversiteler var. Uçsuz bucaksız topraklarımız var. İşsiz ve iş arayan birçok insanımız var. Pekiyi neyimiz eksik demeden kendimi alamıyorum.
Neyimiz eksik acaba derken, eğitim mi? Yoksa eğitimin hayatın içinde olmayışı mı? Eksik. Yanlış anlaşılmasın kimseyi suçlamıyorum. Yazı köşemde yurdumun daha iyi olup bazı sorunlardan çıkış yolu arıyorum. Yetkililerde liyakat mı eksik, yoksa amatör ruhumuzu mu kaybettik.
Söz konusu tarım ve hayvancılıksa buna göre düşünmemiz ve bu işi yapanlardan sormamız doğruyu daha çabuk bulmamıza vesile olacaktır.
Aynı organize sanayi bölgeleri gibi organize tarım ve hayvancılık bölgelerimizin eksikliğini düşünüyorum. Bu konuyu siyasetle uğraşanlarla konuştuğumuzda karşımıza istimlak gibi kalkmaz, kımıldamaz bir sorunu çıkarı veriyorlar. İstimlaklerin yanlış bir bakış açısı olduğundan eminim. Bırakın köyler kasabalar bu bölgelerin içinde kalsın. İnsanı daha yerinde eğitim alırken ekip dikmediği hozan bağı tarlası değerlenecektir. Borsası mal alırken ve satarken insana güven verecektir. Sadece traktör gibi ekipmanları olanlar bu işi meslek haline getirerek rahat ve huzurla çalışacaktır. Küçük birikimleri olan vatandaşlar çeşitli işletmelere kar ortağı ola bilecek, veterinerleri ziraat mühendisleri daha verimli ola bilecek ve dahi birçok nimeti olacaktır. Sadece sağlam bir organize ve çok sağlam denetlemelerle böyle nice güzellikler yapıla bilir. İşin kötü tarafı ise siyasilerin oy kaygısı ile liyakatsiz insanları böyle kurumlara doldurması ve böyle kurumların bir arpalık haline gelmesiyle fayda yerine zararları olmasındadır. Ülkemin böyle sorunları aşa bileceğine inanıyorum. Yani kurumsallaşmak.
Bu problemi aşa bilen ülkeler emin olun kazanmışlardır. Gençken bir ABD kurumunda çalışmak için müracaat etmiştim. Orada torpilin emaresine rastlamak mümkün değilmiş. Referans diyorlar. İşe bu yolla girersem bana referans olan şahısın da imzasını alıyorlarmış. Çalışan verimli olamasa dahi, referans sahibini (Torpil yapanı) sorguluyorlarmış. Hani Türkiye’de durum böyle değil. İşe girende öyle böyle bir şekilde emekli oluyor işine bakıyor.
Siyasiler bunu göremiyor diyelim. En az partilerinin görmesi gerekmez mi? Liyakat gidince kurumların ha varlığı ha yokluğu…. Bu konu bir vebaldir. Yapanlara hayırlı olsun derim.
Batı kara denizde gerçekleşen bir proje okumuştum. Konu dene yaprağı idi. Bu ağacın yaprakları ülkemizde tam tanınmasa da bazı ülkelerde baharat olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Tabi bu işin kaymağını da Yunanistan yiyormuş. Üniversiteden mezun olan bu kızımız köy kadınlarını organize etmiş, sigortalarını ödemiş ve maaşlarını vermiş. Tabi defne yaprakları harıl harıl ihraç ediliyormuş. Köyün işsiz erkeklerini de işe almaya başlamışlar. Netice defne yaprağı konusunda Yunanistan’ı geçip konusunda dünyanın en büyüğü olmuşlar. Gönül isterdi ki bu başarı hikayesi tüm yurda anlatılsın, sinemaya aktarılsın, onura edilsin. Hali hazırda televizyonlardan seyredilen diziler haset fesat üzerine ince ince detaylar anlatmaktadır. Başarı hikayelerinin de reyting alacağına inanıyorum.
Bilim ve Teknik dergisinin geçmiş sayılarında okuduğum bir haber makaleden bahsetmeden geçemeyeceğim. Amerika’da bir eyalet, patates tarımı yapılıyor. Üreticiler patates böceğinden oldukça mustaripmiş. Ne uyguladılarsa başarılı olamamışlar. Sonunda devletin kurumlarıyla üreticiler toplantılar düzenleyip, bir yol bulmaya çalışmışlar. Bulmuşlar da… Patates böceğinin hiç ilgisini çekmeyen bir sanayi bitkisi yetiştirme kararı almışlar ve bu tarımı uygulamışlar. Tüm üreticiler bu tarımdan iyi para kazanmış ve zengin olmuşlar. Köylerinin, kasabalarının meydanlarına, parklarına patates böceğinin heykellerini dikmişler ve bize para kazandıran böcek diye de yazılar yazmışlar.
Büyüklerimden yöremizde kimyasal gübrenin ilk kullanıldığı zamanı dinlemiştim. Köylü tarlasına bu kimyasalı karıştırmak istememiş, rica minnet razı etmişler. Tarlanın yarısı doğal, yarısı fenni gübre… İnsanımın hesap edemediği konu toprağın sağlam olmasıydı. Birçok üretici o tarlayı adeta göz hapsinde tutuyor ve sonuçları görmek için sabırsızlanıyorlardı. Fenni gübre ile tarımı yapılan tarla akıl almaz bir ürün vermiş. Bu sayede kimyasal gübrenin kullanılması yaygınlaşmaya başlamış. Geçen yıllar içerisinde Misli ovasında kullanılan fenni gübre belki de milyon tonu bulmuştur. Merak edenler kayıtlardan da öğrene bilirler.
Eğitimde demonstrasyon denilen bir yöntem vardır. Yapılan işi veya eğitimi sonuçlarıyla beraber öğrenciye yahut hedef kitleye gösterip hem anlamalarını sağlamak hem de yapılanı ispat etmektir. Helal olsun gübre fabrikalarının satış ve tanıtım servislerine…
Alternatif tarımda keten bitkisini söylemeden geçemeyeceğim. Saha araştırmalarımda keten bitkisiyle hiç karşılaşmadım. Yöremizde; Beyaz çiçekli yabani keten, sarı çiçekli yabani keten yöremizde vardır. Keten bitkisiyle doğada karşılaşmasak da tarihteki izleriyle sıkça karşılaşmıştık. Zira bu bitki adına yöremizde yağ haneler mevcuttu. Keten bitkisini denemek için bahçemin bir köşesine ekmiştim. Çiçekleri ve duruşu harika bir peyzaj bitkisi olduğunu gösteriyordu. Keten yağına bezir denir ve sanayide çok geniş bir kullanım yelpazesine sahiptir. Her şeyden önce boya sanayiinde kendisini göstermektedir. Lifleri keten bezi dediğimiz dokumada kullanılmaktadır. Keten tarımı yapılacak olursa ek olarak mercimek tarımını da düşünmek gerekir. Marketlerde bugün yabancı menşeli mercimekler satılmakta ve onlar için yabancılara dövizler ödemekteyiz. Oysa mercimeğin ana vatanı Anadolu ve Mezopotamya’dır. Fazla bakım ve su istemeyen bu bitki en çabuk hasadı yapılan ürünler arasında yer almaktadır. Bu bitkinin otsu kısımları da çok kıymetli bir yem bitkisi olarak bilindiğini de unutmamak gerekir.
Çeşitli tahılların ve bitkilerin Anadolu’da yabani olarak da yetiştiği herkesin malumudur. Zira tarımın ilk başladığı yerler burasıdır. Örnek, hiç yabani havuç yediniz mi? Yöremizde bol miktarda bulunmaktadır. Öyle ki istilacı tür diye de nitelendire biliriz. Tuz Gölü civarında yeni keşfedilen bir buğday türü vardır ki, okuduğum makalede insanlığı açlıktan kurtara bilecek nitelikte olduğunu yazmışlar. Kuraklığa son derece dayanıklıymış.
Fidan dikimi hakkında birkaç ayrıntı paylaşalım. Tohumdan ekmek her zaman daha başarılı sonuçlar vermektedir. Zira tüplerde yetiştirilen fidanlar susuz kalmıyor, en narin bir şekilde bakımları yapılıp arazilere dikiliyor. Aynı ihtimamı arazide göremeyince fidanda başarı oranı oldukça düşüyor. Fidan olsun tohum olsun ekilip dikilirken bilgi sahibi olmak gerekir. Geçmiş yıllarda bir okulumuzla Aşıklı Dağının kuzey eteklerine acı badem tohumları ekmiştik. Bir yetkili bu tohumların nasıl ekilmesi gerektiğini bizlere brifing le anlatmıştı.
Çarşıdan fidan aldığımızda bağ makası ile bir güzel budandığını görmüştüm. Özellikle kazık kökü budanıyordu. Tohumdan ekmede böyle bir sorun olmuyor. Kazık kök en az yüzey suyunu veya nemini bulana kadar toprağın derinlerine inmektedir. Bu konuyu da bahçemde denemiştim. Hazır fidandan büyüyen ağacın ömrü pek fazla olmadı. Bunun yanında tohumdan ekilen kayısı ise şu an bahçemin en büyük ağacıdır. Soğuk vurana kadar yemyeşil yapraklarını özgürce sergilemektedir.
Viyana Belediyesinin yaptığı bir çalışmayı belgeselde izledim. Okullara ve meraklı çocuklara arazide yerler tahsis etmişler ve çeşitli tarımsal faaliyetler yapmalarını bilen insanlar nezaretinde yaptırmaktaymışlar. Hobi, boş vakitlerini değerlendirmek, bir şeyler öğrenmek, etkinlik yapmak gibi bir dizi faydaları olduğu görülmektedir. İnsanların bu tarım yerlerini ziyaretlerini de söylemem gerekmektedir. Hani derler ya, eğitimin hayatın içinde olması ne güzel bir olgudur. Ağaca yaptığı aşının sonucunu görmek, yeni bir lale türü geliştirmek, Patatesin 1001 yüzünü keşfetmeye çalışmak hem heyecan hem bilgidir.
Hepinize sağlık ve sıhhatler diliyorum. Mutlulukla yaşayın. Ülkem ve insanlarım gerçekten çok kıymetlidir.