2024 SEÇİMLERDEN BEKLENTİLER
Vatandaşın kendilerini yönetenlere puan vereceği, seçileceklerin nadirende olsa seçmenlere yapacaklarını anlattıkları 4-5 yıldabir gelen günleri yaşıyoruz.
O parti, bu parti demeden genel ahkama bir bakmak gerekir. Hem vatandaşlar açısından hem de seçilecekler açısından sizlere sunum yapmak ihtiyacı da hasıl oldu. Zira karınca kararınca 55 yıldır siyaseti takip eden bir vatandaşınız olarak partilerin göklere çıktığı günleri gördüm. Aynı partilerin yıkıldıkları günleri de gördüm. Birçok siyasiden ve halkımdan neyin nasıl olması gerektiğini de dinledim. Yerine göre röpörtajlar yapıp kayıtlar aldım. Verilen sözlerin gayet masumane şekilde unutulduğunu da gördüm.
Partiler ideolojik bakış açısı olan, idalis insanlar tarafından insanlar büyük meşekkatlerle kuruluyor. Parti gelişip büyüdüğü zaman rantiyeci düşünce sahipleri partileri ele geçirip partileri batırıyorlar. Bunlara açık örneklerde vere biliriz, lâkin her şey ortada… Önce iktidar olup günümüzde tabela partisi olanlara bakın.
Halkın siyasete bakış açısıda lider yanlısıdır. Bu durumu bilen liderlerde geldi mi, gitmek bilmiyor. Sonra liderlerin idalis kişiliğide değişiyor. Heyecan kayıp oluyor. Oysa lideri, lider yapan idalist kişiliği seçtirmişti. Amatör ruhun kaybolmaması için belli bir süreden sonra liderin siyaseti bırakıp kenara çekilmesi elzemdir. Bu sayede hayatı boyunca sevilip sayılacaktır.
Sayın Yahya Yılmaz’la röpörtaj yapmıştım. Partilerin yerel yönetimlerinde problemler olduğunu söylemişti. Yerel yönetimlerde kurullar hatta delegeler bile bu mihenk üzerine ayarlandığı konusunda aynı fikirdeydik.
Bir partide delege olduğum için oy vermeye gitmiştim. Adım çıkmadı ve oy kullanamadım. Sonra o partiden istifa etmek için Seçim kuruluna müracaat ettim. Bana zor bir yol söylemişlerdi.
Siyasi partilerde işin içinden hiç çıkmayan para derdi var. O eksik, bu eksik, araba tutacağın neyle? Parti binasının kirası verilecek hangi parayla? Derken, rantiyeci ağabeyler sanki partileri bölüşmüş gibi her partide bulunmaktadır. Onlar böyle sorunları çözdükçe yerel yönetimlerde söz sahibi olu veriyorlar. Oysa devletimiz siyasi partilere bu gibi işlerde kullanılmak üzere hatırlı paralar veriyor. En azından genel merkezlerin bu gibi sorunları çözüp, yerel siyasetçileri sadece siyaset yapmakla ödüllendire bilirdi. Aklımın erdiği 960’lı yıllardan beri partilerin gelişip olgunlaştığı zaman idalistlerin kenara çektirildiklerine şahit oldum. Zor günler bitince zor insanlarında işi bittiğini hep gördük.
Önem verdiğim bir konuda, seçilecek adamların kendi kaynaklarından bir sürü para harcamalarına aklım hiç ermedi. İçimdeki şeytan “Bunlar yatırım paraları” Deyip duruyor. Oysa nereden buldun yasası var. Türkiye’de bila istisna herkesin bu beyanı şeffaf ve ispat edile bilir bir şekilde, kanun karşısında vermesini talep ediyorum. Yurt dışına çıkarılan paraların da bu kayıt üzerinde olması bir çok kötü niyeti önleyecektir.
Yerel yönetimlerin, kanunda bir yeri olacak şekilde kayıt tutan, bağımsız ve yerine göre şikayette buluna bilecek kurumlarımızın olması lağzımdır. Böyle bir kurum olsaydı belki kale mahallesini yıkılmaktan kurtara bilirdik. Yerin altındaki kaya şehir yine açığa çıkartılır, yer üstündeki tarihte dururdu. Bu durumda belediye meclislerinin de yetersiz kaldığını görüyoruz.
Her sistemin mutlaka açık tarafları vardır. Bu ister şeriat düzeni olsun, ister demokrasi olsun, ister olgarşi olsun değişmiyor. Hatta isterse ileri demokrasi olsun şeytansı yapılar mutlaka bir açık buluyor. Demokraside ola bilen bir açığı eski bir filozof şöyle açıklıyor. Bir gemi ve içinde insanlar var. Bu geminin kaptanını seçmek için seçim yapılsa, liyakatsız bir kimsenin seçilmesi büyük olasıdır. Oysa seçilen kaptan gemiyi batırırsa kendisi dahil her kes ölecek. Efendim Hitler böyle seçilmedi mi?, Onun Yahudi versiyonu olan Netenyahu böyle seçilme mi? Rejimlerde böyledir. Yakayı bir kaptırdın mı, hapı yuttun. Afganistan ve İran bunun acılarını yaşıyorlar. Bence daha çok yaşayacaklar. Ülkemde bulunan şeriatçıların bunu düşünmelerini isterdim.
…
İşi ehline vermek, liyakatı en önde bulundurmak her kes için çok önemlidir. Oysa torpil lafları uçuşup duruyor. İnancımız varsa torpil hakka tecavüzdür ve haramdır. Tanıdık iş bulacak ya tanımadık ne yapacak. Efendim, insanlarımızın baştan haramdan nefret etmesini sağlamak lazımdır. Kısmetse sadece Allahtan istenir, boş durulmaz çalışılır, en azından bir meslek sahibi ve liyakatlı bir diplomaya sahip olmak gerekir. Eğitim ise hayatın içinden alınırsa, bireyler zaten torpile tenezül bile etmezler.
Günümüzde sadece liyakata önem veren ülkelerde vardır. Çin ve Amerika bunlara en güzel örneklerdir. Duygusuz ve insafsız olsalar bile sadece liyakatla ülkelerini kalkındıra biliyorlar.
970’li yılların başında sanayide çalışırkende durum farklı değildi. Bir usta fazla değil 15gün izlemekle bir çalışanın başarıp başaramayacağını bilir ve bu kimseler ayıklanırdı.
Esnaf tarihine baktığımızda da aynı manzarayla karşılaşırız. Çıraklıkta kalfalığa geçiş, kalfalıktan ustalığa geçiş zorlu sınavlar gerektirirmiş. Sınavı kazanmak için sadece el ve beyin beceriside yetmezmiş. “Esnaf ahlakı” denen ayrı bir kriterde gözetilirmiş. Halkın esnafa güvenilirliği böyle sağlanırmış.
Liyakat aslında işi bilmek demektir. Osmanlının kalkındığı dönemlerde öğrencilere zorlu ve adil bir eğitim verilir. Eğitimlerden sonra zorlu sınavlardan geçirilirmiş. Kazanan öğrenciler “Mülazım” ünvanı ile mezun olurmuş. (Reşat Ekrem Koçu) Osmanlının yıkılma dönemlerinde ise böyle mevkiler ulufe olarak dağıtılmaya başlanmasıyla liyakatsız kimseler yurdu sarmış. Arpalıklar, ulufeler, kişisel hırslar derken kos koca Osmanlı böyle yıkılmış.
Oy kaygısı ile liyakat görmezlikten gelinse 3-5 oy alacak. Lâkin liyakatsız ortamların çok büyük oylar götüreceğini de unutmamak gerekir.
…
Hiçbir partinin adını anmadan, pek gündeme gelmeyen şehirlerimizin sorunlarından bahsedelim. Bu sorun aynı zamanda tüm yurdumuzun problemidir.
Nevşehir’in sadece Nevşehir olmakla kalmadığını görün artık. Köylerden kente göç durmuyor. Çocuklarımız okullarda sadece öğretim görüyor. Eğitim şart. Hatta eğitimin hayatın içerisinde olması şart. Özel becerileri olmayan çocuklarımız savruluyor. Özel işletmelerde asgari ücrete razı oluyorlar yada partilerin peşinde koşarak bir tarafa kapağı atmaya çalışıyorlar.
Siyasi partilerin görevi bazı gençlere insanlarımıza iş bulmak değildir. Bu konuda görev yapan İş-Kur kurumumuz zaten var. Siyasi partilerimizin görevi çocuklarımızı nitelik bakımından yetiştirilmesini sağlamak olmalıydı.
Yerinde eğitim köylerimizin cazibelerini artırmaktan geçer. Bu sayede ülkemin pek çok fayda sağlayacağına da inanıyorum.
Belediyeler özellikle parti farkı gözetmeksizin ortak çalıştaylar düzenlemelidir. Her karılışmalarında birbirlerini eleştiren, bağırıp çağıran alışkanlıklarından vaz geçip, daha necip çalışmalarda bulunmalı ve ülke sorunlarına beraberce çözüm aramalılar. Zira bunlar birbirini daha yakından tanıyorlar. Böyle necip davranışlar Büyük Millet Meclisine de örnek olur diye düşünüyorum.
…
Bisiklet ve yaya yollarının gerçek anlamda çok büyük yararlar sağlayacaktır. Yürüyüş yapmak isteyenlerin ve yürüyüş yapmak zorunda olan insanlarımızın imdadına yetişecektir. Belirlenenen yerlere konulacak banklar yürümek isteyen insanlarımızın azıcık oturup nefes almasını sağlayacaktır. Çarşı bile aynı dertten muzdariptir. Göreme otelinin karşısındaki durağa dikkat edin, sadece oturup dinlenmeye çalışan bir çok yaşlıyla karşılaşacaksınız. Biraz oturup yoluna devam ediyorlar. Bu öyle zor bir sorun olmasa geerekti.
Bisiklet yolları, sağlık açısından, turizm açısından ve vatandaşlarımızın yapacağı bireysel etkinlikler açısından çok önemlidir. Trafiğin aktığı yollarda boya ile bölünmüş bisiklet yollarından elbetteki fayda gelmez. Ayrılmış yol yöreyede bir farkındalık katacağından emin olun. Japonya’da şehirler arası bisiklet yollarının olduğunu bir balgeselde izlmiştim. Bilmem böyle bir yapı yapıla bilirmi?
…
Şehirlerimizin su sorunu vardır. Oysa Anadolumuz; Akarsularla, su üreten dağlarla, tepelerle, pınarla meskundur. Nüfusun artması, insanlarımızda ve yönetimlerimizde olan umarsızlık, hayatı para ile ölçmek,bunun yanında koşarak gelen küresel ısınma tüm insanlığı felakete doğru sürüklemektedir.
Su konusunda iki ana problem, insanlığın karşısında duurmaktadır. Suların pervasızca kullanılması, suların kirletilmesi ki, bu susuzluktan daha tehlikelidir. Zira hiç yer yüzüne çıkmamış suların kirletilmesi oldukça manidardır, kara mizahtır. Halen bölgemizde “Yüz suyu” dediğimiz yüzey suları bulunmaktadır. Bu suların; Meşelerin, muşmulaların, iğde ve alıç gibi ağaçların hakkı olduğuna inanıyorum. Başka makalemde de kızıl Irmağın ve diğer ırmakların kirletilmesinden bahsetmiştim.
Efendim, içme suyu üretmek zorundayız. En azından bir başlangıç olur ve bunun yanında teknolojide geliştire biliriz. Bu konu günün birinde mecburiyetten üretilmek zorunda kalınacaktır. O günler için bu günlerden hazırlanmamız çok uygun olacaktır.
Devletler su ve petrol için savaş durumlarına geçtiğini herkes bilmektedir. Yağmurlar, karlar kesildi. Göller küçüldu yada yok oldu. Biz se siyanürle altının peşindeyiz. Al Erzincan örneği, Kalaba’da böyle bir feleket yaşansa daha kötü durumlara düşeriz. Zira coğrafi oluşum açısından orası bir çanaktır. Zehiri bu çanaktaki, bilmem kaç yüz bin yılda oluşmuş su haznesini zehirleye bilir. O zaman ne olacak.
Ez cümle, partilerin birbirlerine hakaret için ayırdıkları enerjileri yurdu kalkındırmak için harcamalarını isterdim. Tabi bu tek taraflıda değildir. Davulun bir tokmağı varsa bir de çiplisi var. Aynı partiden olmayan insanlarımıza hakaretler edilmemelidir. Gerçi bu seçimlerde biraz hafiflediğini ve sadece karşıt siyasetçileri hedef aldığını görüyoruz. Adamın biri bizi hedef alarak zillet demedi. Bu hoşuma gitmişti. Bu yetmez. Ama ufakta olsa bir gelişme olarak kabul edile bilir. Hukukun tam anlamıyla şeffaf olması, partilerin denetimlerini en baştan yine aynı partilerin yapmasını dilerdim. Zira siyaset bir bayrak yarışıdır. Hepinize sağlık ve esenlik dilerim. Seçimlerin yurdumuza hayırlar getirmesini dilerim.