BİBLİOTERAPİYLE SAĞALTIM...KİTAPLA İYİLEŞTİRME...
Dr Emrullah Güney
Sosyal Bilgiler, Coğrafya Eğitmeni, Profesör
" Komşu köyden gelin aldık; uyumsuz çıktı. Ayak altında dolaşma, çık git, nereye gidersen," diyor. Temiz olmasına temiz de, aşırısı beni rahatsız ediyor. Neşet'in türküsünü çağırmanın zamanıdır: Kendim ettim, kendim buldum."
" Ayrı bir evin olsaydı, iyiydi."
" Hata ettik. Zamanında köyün dışına ,bağın kenarına bir göz dam yaptırsaydım. Geçti artık, geçtiii ! "
"Yaş 70 ; amma dinçsin. Ne yapmaktasın, nasıl vakit geçiriyorsun?"
" Valla, kahvede oturmak hoşuma gitmez; tavla,kağıt da bilmem. Bir iki esnaf tanıdığım var, onların da işi gücü...Günler öyle uzun ki, bitmek bilmiyor. Sıcak da bir yandan...Şimdi evin serin bir odasına çekilsem, uyusam, kendime gelirim, dinçelirim."
" Git madem, o denli çok istiyorsun."
" Dıkmaz ki gelin beni eve. Daha gapıdayken başlar bağırmağa, almaz içeri."
Gözlerim yaşardı. Taa 1971'den beri tanıdığım öğretmen arkadaşıma bakakaldım.
Kütüphanenin önündeyiz...
Meslekdaşım dükkan dükkan gezdiğini söylüyor da, kütüphaneyi aklına getirmiyor. İnsan okumadan bu denli uzaklaşır mı? Basılı yayınlardan bu denli soğur mu? Hiç mi merak etmez bu ülkede hangi kitaplar yayımlanmakta, hangi dergiler çıkmakta!
Söyleyecek söz bulamadım...O, ayağını sürüyerek uzaklaştı, ben kütüphaneye girdim.
........................
Kalabalık bir ziyaretçi öbeği...Akrabalar, eski komşular, tanıdıklar...Öyleleri var ki, son görüşmemizden bu yana 45 yıl geçmiş. Biz yaz dinlencelerine geldiğimizde o da Ege kıyılarına gitmiş, bir türlü karşılaşmamışız. Aynı soyadını taşısak da ara açılmış; ulaşım kolaymış, haberleşmek sorun olmaktan çıkmış, yanyana gelemedikten, yarenlik edemedikten sonra neye yarar ki!
Bir delikanlı var ki, kapıdan girerken elinde "akıllı" telefonu kullanıyordu. Tüm konuklar derin bir anılar antolojisine dalmışken onun umurunda değildi hiçbir şey. Sordum, bizim mesleğimize yakınlığı olan bir dalda görüyormuş üniversite eğitimini. Kitaplığımda ilgisini çekeceğini sandığım pek çok kitap, dergi, bülten, harita, CD vardı. Tek biriyle ilgilenmedi. Gösterdiğim kitapları merak edip de yazarını sormadı, bizden bilgi alma gereğini duymadı...
.........................
Çağdaş dünyada sağlığı iyileştirme, sayrıyı sağaltma yöntemlerine her gün bir yenisi ekleniyor. Bunlardan birisi de kitap...Öyle olunca kitaplıklar, kütüphaneler birer sağaltım yeri (hastane) anlamını kazanıyor. Yaşlıların bedende biriken ağrılarını, uyum sağlamakta zorlandıkları ruhsal sorunlarını en iyi çözecek obje elbette kitap olacaktır. Ol nedenle yazılı basın ürünleri gelişmiş sanayi ülkelerinde etkisini hiç yitirmiyor. Çocuk, genç, ergin, yaşlı...Herkes izliyor, alıp okuyor...Devlet yardım ediyor kitap basmaya. Yazarına, yayıncısına ödediği para tutarı her yıl artış gösteriyor...
Bizde kütüphanelere sağlık ocağı, sağaltım yeri, iyileştirme ortamı gözüyle bakabilir miyiz?
Ve bizde biblioterapi ne anlama gelir? Betiğin beden ağrılarını giderdiğine, ruh sağlığını yerine getirdiğine inanan kaç emekli, kaç yaşlı vardır?
Ziyaret ettiğim kütüphanelerde aylar öncesinde gelmiş dergiler, kapağı bile açılmadan üstüste kalakalmış. Toz içinde.
Ne gerek var okumağa...Google amca hazır ve nazır...Akıllı telefonlar her konuya yanıt veriyor. Beyinsel açlığı giderdiği gibi, midesel açlığa da çözüm buluyor anlaşılan. Elinde cep telefonu olan çocuklar maşallah çöp gibi...Anlaşılan yemiyorlar, içmiyorlar bu pahalı aygıtı almışlar; ailenin bütçesini zorlarcasına...
Kütüphaneler için sayrıların iyileştirildiği yer dedik...Bizde anlamı nedir? Okul kitaplıklarını düşünelim: Temizlik araç gereçlerinin konulduğu depodur . Müdür yardımcılarına ayrı oda gerekiyor. Doldur kitapları kutulara; indir kalorifer dairesine. Varsın orada nemden çürüsün gitsinler. Kitap da neymiş!
İlçe merkezlerinin en güzel yerinde, kasaba ortasında zamanında yapılmış bir kütüphane. Tam kavşakta, ana cadde-arter- üzerinde. Müşterisi olmayan dükkan kapanır; öyleyse bu arsayı boş boşuna neden işgal etmekte bu kütüphane. Öğrenci uğramaz, öğretmen varmaz, okuru kalmamıştır. Arsa olarak değerli ya, oraya kocaman bir AVM ne hoş olur ya...Varsa yoksa tecimsel işler. Kasabaya canlılık sağlar, devletin de vergi geliri artar(!). AVM olmadı mı, otel de yapılabilir. Maksat turizmi geliştirmek değil mi?
Bundan sonraki yerel seçimlerde adayların vaadleri arasında şu sözleri duyarsak şaşırmayalım:
" Muhterem hemşerilerim, beni belediye başkanı seçerseniz, söz veriyorum, ilk işim kütüphane denen bu lüzumsuz binayı ortadan kaldırmak olacaktır...Biz, fuzuli işlerle vakit kaybedecek bir belediye olmayacağız. Ülkeyi esenliğe ve refaha çıkaracak icraat turizmle olur, ticaretle olur."
Alkış alkış...
.......................................................................