Sabahattin Ali

Bugüne kadar birçok yazarın, birçok kitabını okudum ama Sabahattin Ali’nin kalemi benim için hep özel bir yeri oldu.

Okuduğum ilk kitabı Kuyucaklı Yusuf olmuştu, Sabahattin Ali’nin isse yazdığı ilk romanı. Sabahattin Ali’yi okumak ilk zamanlarda zorlamıştı beni, bilmediğim kelimeler çoktu ve açıklaması olmasa anlamam imkânsızdı. Ama daha sonra Kürk Mantolu Madonna, Sırça Köşk’ü okudukça yazarın diline alıştım. Şu an ise İçimizdeki Şeytan’ı okuyorum ve o kelimelerin açıklamalarına ihtiyaç duymuyorum.

Bir de yazarın dilinde şöyle bir durum var ki, okuru etkiliyor. En azından beni etkiliyor. Bir Sabahattin Ali eseri okuduktan sonra belli bir süre kitapta geçen kelimeler dilime yapışmış oluyor. Mesela yazarımız bir duyguyu, özellikle de korku duygusunu anlatırken ‘adamakıllı korkuyordu’ ifadesini kullanır. Sabahattin Ali’nin diline alışmak belli bir süre alır, okudukça alışılır ama anlatımı olsun, okuru adeta kitabın içine çekmesi olsun diline alışma sürecini hızlandırdığını düşünüyorum.

Sabahattin Ali’nin eserlerini okurken bir kitap okuyor değil de film izliyor hissine kapılırım. Betimlemeyi çok güzel yaptığı kesin. Beni etkileyen bir diğer özelliği ise karakterler hakkında. Mesela İçimizdeki Şeytan’dan örnek vereyim, şu an okuduğum için karakterlere, konuya hâkimim. Kuyucaklı Yusuf’la Kürk Mantolu Madonna’yı okuyalı uzun zaman oldu. İçimizdeki Şeytan’daki Bedri’yle Macide’nin Balıkesir’deki okul yıllarında yaşadıkları olay, yazar tarafında öyle bir anlatılmıştı ki sadece Macide karakterin geçmişi hakkında bilgi verdiğini düşünüyordu okur. Ancak ilerleyen sayfalarda hiç beklenmedik bir anda Bedri konuya dâhil oluyor, Ömer’in arkadaşı çıkıyor ve bazı olaylar yaşıyorlar (En son Bedri’nin ablası Macide’yle konuşup kızı bayılttığı yerde kaldım, devamını da merak ediyorum.). Bir farklı şekli Kürk Mantolu Madonna’da da okuyoruz. Resim sergisinde Raif Efendi’yle konuşanın Kürk Mantolu Madonna olduğunu hiç düşünebilmiş miydik? Onun kaleminden daha çok roman okumak isterdim. İçimizdeki Şeytan’ı da bitirdiğim de üç romanını da okumuş olacağım. Ama şunu da söylemeden edemeyeceğim, İçimizdeki Şeytan’ı bilmem kaç kere yarım bıraktım. Zaten yarım bırakılanlar listesinde olan bir kitapmış. Zamanında çok kez okuyamayıp yarım bıraksam da şimdi elimden düşürmeden okuduğum bir kitap oluyor. Az kaldı sayılır ve biteceği için üzülüyorum. Sabahattin Ali tüm kitaplarında bu duyguyu çok güzel hissettiriyor. Yazar kelimelerle, karakterlerle çok güzel bir şekilde oynuyor, okuru olayın içine çekiyor ve haliyle kitapla vedalaşmayı zorlaştırıyor.  En başta da söylediğim gibi Sabahattin Ali’nin kalemi benim için özel bir yeri var, onun hakkında düşüncelerim ise bu yönde.