EĞİTİM DÜZENİMİZDE İYİLEŞME VAR MI ?

1950'lerin sonu yaklaşıyor.

Göre'den yürüyerek gelip, yürüyerek gidip ortaokulda okuyan öğrencileriz.

Ne denli acı bir gerçek : İlkokulu 24 çocuk bitirmiş. Biri kız ( Gülten, öğretmen Salim Oğuz'un çocuğu ), diger 23 kişi gidip MGO'a  ( Muhtelif Gayeli Ortaokul ) kaydımızı yaptırıyoruz.

Daha ilk yıl, ilk yarıyıl tatili sonrasında azalmağa başlıyoruz. Kimi arkadaşlar bırakıyor öğrenciliği. Düzenli geliri olmayan ailelerin çocukları...Bu, bende derin bir üzüntüye yolaçıyor. Öyle yoksulluk ki,  üzerinde yazlık bir ince ceketle kışı geçirenler vardı . Gömleğinin altına, görünmesin diye, benden gazete isteyen arkadaşım çıkıyordu. Neden gerekli gazete? Kızılırmak üzerinden gelen, Göre Boğazı'nda daha da dondurucu olan o kuz yellere karşı durabilmek için. Gazete sıcak tutacaktı, göğsünü koruma altına alıyordu böylece.

1961'de ortaokulu yalnız ben bitirebildim. Arkadaşlarım döküldüler. Bütünlemeye kalıyor ;  iş güç. Kolay mı yoğun bir ders  çalışma ortamı. Beslenme de zayıf. Ağustos sonlarında, eylül ortasına dek ''ikmal'' dediğimiz sınavlar. Kimi arkadaşlar sınava girmeğe de gerek duymazlar, bırakırlardı okulu.

Bir öğünme payı çıkarıyor değilim, yalnız ben bitirdim, derken. Matematiği daha iyi, yazmadan zihin hesabıyla matematikte daha başarılı zeki arkadaşlarım  vardı. Elinden iyi iş gelen, el sanatlarında maharetli olanlar da . Yazık oldu, bıraktılar okulu, yarım kaldı eğitimleri.

1964'te liseyi bitiren tek Göreli de bendim.  Birkaç yıl gecikmeyle , arkadan gelip lise diploması alan komşular, arkadaşlar oldu. Fark derslerini verip okudular. Öğretmen oldular.

Daha mı anlayışsızdı okul yöneticileri o yıllarda?

Sabah, müdür yardımcısı kapıda durur, eli arkasında, sakladığı bir şey var. Nedir? Bir saç traş makinası. Çocukluktan gençliğe geçiş döneminde saç uzatmak, taramak önem kazanır. Kızlar beğenmeli. Yöneticilerin başka işi gücü yok mu? Hep gözümün önündedir. Enseden alna doğru tıkır tıkır çalıştırılır o aygıt. Gülenler, gülenler, alay edenler. Tahıl ekeneğine girmiş biçer döverin şerit halinde boşalttığı yol canlanıyor belleğimde. Tamamdır, artık derse giremez o çocuk-delikanlı. Bir berbere gidip tümüyle kestirmesi gerekir saçını. Parası var mı, yok mu; kimin umurunda. Belki veresiye yazdırır rica minnet. O aygıtı çalıştıran eğitimci düşünür mü?

Köylerden gelen o öğrrencillerin yatıp kalktığı, yiyip içtiği, ders çalıştığı evleri ( uyduruk bir oda, ne evi ) ziyaret etmiş midir o eğitimciler , bir fikri var mıdır ?

İt bağlasan it durmaz o mekanlarda bir saat oturssa, öğrencinin durumunu anlayabilir. Bunu yapan eğitimciyi  ben Nevşehir'de görmemişimdir.

Anlayış eksikliği öyle baskın ki.

Ödevini yapmayan öğrenciye bağırıyor, hırsını bastıramıyor; sille tokat girişiyor. (Sosyal medya yok ki, olayı fotograflayıp herkese duyursun. )

'' Bu verdiğim ödevi eşşeğe söyleseydim daha iyi yapardı. Siz de adam olacaksınız da memleket istifade edecek. Boşa uğraşmayın, yer işgal etmeyin, defolun gidin  ! ''

'' Gidin babanızın tarlasını ekip biçin ! Sen ağa ben ağa, ineği kim sağa ! ''

Kafiyeli nükteye bakın ! Ne denli ilkel. Sanki Göre'nin toprağı bire 100 veren Çukurova toprağı. Eğitimcimiz aynı iklimde yaşadığı halde yüreği kararmış; gözleri de görmüyor. İlkbahar soğuklarıyla meyve çiçeklerinin bir gecede donduğunu, Görelinin o yıl hiç meyve yiyemediğini de bilmiyor. Yazın bir kara bulut gelir; dolu vurur; yiyeceğin ekmeğe dönüşecek tahıl  bir anda mahvolur. Erken güz soğukları bir gecede üzümü yakar, kavurur. Ne tazesi, ne kurusu, ne pekmezi...kalmaz.

El işi, iş bilgisi öğretmeninin verdiği ödevler. Kabus. Nevşehir bir kasaba, il merkezi olsa da. Belde içinde yaşayanlar yaptırabilir el işi ödevini. Demirden, tahtadan...Onlar da öğrencinin el becerisini geliştirecek ödevler olsa bari. Peki, Göre'nin, Nar'ın, Uçhisar'ın çocukları için vakit mi var gidip de bir demircide, marangozda yaptırmak için. O ustalar, o kalfalar da pek istekli  sanki.  Haftanın sadece 1.5 günü tatil. Ne yapacaksın !

MGO merkezi ısıtma düzeninden yoksun. Her derslikte soba. Her gün onları hazırlamak ne denli zor. Sert rüzgarlar esende derslik dumanla dolar. Ders yapılamaz olur. Genelde bir, bazı yıllar iki hizmetli olurdu bu iş için. Öyle günler vardı ki, derslik buzdolabı gibi, dışarısı daha ılık...

Kimi eğitimciler, nöbetçi öğretmenler de ortalığı dağıtmasınlar, kirletmesinler diye öğlen tatilinde öğrenciyi  dışarıya '' sürerler ''. Hava soğuktur. Nevşehir'in ünlü ayazı. Avluda volta atarak saat 13.30'da başlayacak dersi beklersin.

Eğitim, yalnızca  derslikte, kitaptaki bilgileri öğrenciye aktarmak mıdır?

Nerede sevgi, anlayış.

Sabahleyin gelir bay, bayan öğretmen...Günaydın bile demez. Bir afur tafur.

Bugün olduğu gibi o yıllarda da eğitimci '' gülümseme özürlü'' idi.

Elbette, günümüzde olduğu gibi o yıllarda da öğretmen geçim sıkıntısı yaşıyordu. 1958 Ağustosta Menderes Hükümeti Türk Lirasının değerini düşürmüştü. Her şey bir günde yüzde yüz pahalı olmuştu. Bunu biz de yaşayarak öğrendik. 1 TL olan Varlık kitapları 2 TL oluvermişti.

Okul, eğitim, öğrencilik...Anılar bitmez...Sonsuz...

-------------------------------------------------------------

4 Aralık 2024