Hz. PEYGAMBERİN (sav.) RİSALETİNDE ‘ŞİDDET’ MESELESİ
   İslam karşıtı kimi güçler, Peygamber Efendimizin (sav.) Risâlet’inde ‘şiddet’ öğesinin varlığını ileri sürerek, ‘hiçbir peygamberde bu olmamıştır’ diye itiraz ederler.
   Tabii ki onların amacı ‘şiddet’ öğesini kullanarak Peygamberimizin (sav.) Risalet’ini tanımamak, kabul etmemekten de ileri giderek ‘sahte’ olduğunu iddia etmektir.
   Pekiyi bu gerçek midir?
   Peygamberler tarihini incelediğimiz zaman kimi Peygamberlerde buna rastlayabiliriz. Hz. Musa’nın Mısır’dan çıktıktan sonra yeni yurt arama aşamasında, İsrail oğulları karşısına çıkan zorba kavimle, Hz. Musa'nın isteğine rağmen savaşmaktan kaçındıklarını, Hz. Musa’ya ‘sen git, Tanrın ile birlikte onlarla savaş’ dediklerini biliyoruz.
   Yani çok sık görülmese de kimi Peygamberler de bu şiddet öğesini önermiş, önermekten çekinmemişlerdir.
   Peygamber Efendimiz (sav.) döneminde ise Risalet’in ilk yıllarında asla şiddet öğesi görülmez, Peygamberimiz (sav.) insanlara dini tebliğ ederken hep barışçıl yanı tercih etmiş, sık sık ‘sen onları uyar, uyarırken yumuşak dil kullan, güzel hitap et!’ diye Yüce Allah tarafından ikaz edilmiştir.Tüm bunlardan sonra Risalet’in tebliğinde bir şiddet olması düşünülebilir mi? Hayır, neticede asla bir şiddet olayına rastlanmamıştır, müşriklerin karşı şiddete rağmen.
   Peygamberimizin (sav.) kendi yurdunda can güvenliği kalmayıncaya kadar bu çizgiden dışarı çıkmamıştır, ne zaman ki can güvenliği tehlikeye girmiş, o zaman hicreti düşünmeye başlamıştır.
   Bu dönemde Arabistan’da bir devlet kavramına rastlanmaz, birleşik kabileler ve onların meydana getirdikleri bir güç ile şehirler korunmuş, insanlar kendilerini savunmuşlardır. Medine’de de bir devlet yoktur, kabileler ve bunların birbiri ile yaptıkları ittifaklar ve bu ittifaklar arası düşmanlıklar ve savaşlar vardır.
   Böyle bir ortamda İslam’ın tebliği ve insanlara ulaşmasının mümkün olmadığını gören Peygamber efendimiz (sav.) ilk devletin temelini atmıştır.
   Düşman kabileleri birleştirmiş, kimileri ile akit yapmış, bunları yazılı bir hale getirmiştir. Dünyada belki de ilk yazılı anayasa Peygamber efendimiz (sav.) tarafından ortaya konmuştur.
   Bu sekilde kurulan zayıf devleti yok etmek amacı ile müşrikler harekete geçmiş, kimi zaman farklı kabileler kullanarak, kimi zamanda kendileri bizzat bu nüve halindeki ilk İslam devletini ortadan kaldırmak istemişlerdir.
   Bu durumda şiddetin kullanılmaması imkânsızdır, yani şiddet olmazsa eğer ne devlet kendini savunabilir, ne de varlığını sürdürebilirdi.
   İslam’ın ilk dönemlerinde Müslümanların şiddeti kullanmalarının gerekçeleri, savunma ve varlıklarını koruma içindir.
   Bir devletin ayakta kalabilmesi için ‘gelire’ sahip olması gereklidir, bunun için ise en kısa yol düşmanları olan müşriklerin kaynaklarına el koymaktan geçmektedir. Bu yolda uzun bir süre zorunlu olarak kullanılmıştır.
   İşte Hristiyan ve Yahudilerin haksız yere suçladıkları İslam’da şiddet meselesinin ortaya çıkışı böyle olmuştur.