BİZİM HİKÂYEMİZ
   Biz göçebeydik.
   Onlar göçebe hayatı yaşamadılar. Köyler, kasabalar, şehirler meydana getirdiler, şehir nüfusları arttı.
   Büyük topraklar, kimi kişilerde toplanmaya başladı.
   Derebeylikler doğdu, onları koruyacak şatolar yapıldı.
   Topraksız köylüyü köle gibi çalıştırdılar.
   Afrika ve Amerika yerlilerini kullandılar, buraların zenginlik kaynaklarını sömürdüler.
   Artı değer elde ettiler. Kalabalık şehirlerin ihtiyacını gidermek için çok üretmek, seri üretmek gerekiyordu.
   Bunun için önce ‘buhar gücü’ sonra ise ‘motor gücü’ ile çalışan makineler yaptılar.
   Sanayi gelişti, sanayi ile birlikte çalışan sınıf ve onun karşıtı burjuva sınıfı doğdu.
   Küçük prenslikler birleşerek güçlü devletler oluştu.
   Zenginin malı ve mülkünü korumak için gerekli olan hukuk sistemi doğdu.
   Ayakaltında dolaşmasını istemedikleri din adamlarını uzak tutmak için ‘laiklik’ devreye sokuldu.
   Burjuva çocuklarının eğitimi için okullar ve üniversiteler açıldı, yaygın hale getirildi.
   Ceza kanunu geliştirildi.
   Çeşitli burjuva topluluklarının oluşturduğu guruplardan, devleti yönetecek olanı belirlemek amacı ile ‘seçim’ yapılması kararlaştırıldı. Genel seçimler, partiler, hükümetler, cumhurbaşkanlığı ve meclis gibi kavramlar gelişti, yaygınlaştı.
   Toplum seküler hale geldi.
   Tüm bu gelişmeler doğal olarak teknolojinin gelişmesine zemin hazırladı.
   Bilimsel icat ve buluşlar arka arkaya geldi.
   Sanat akımları doğdu.
   Toplumu yönlendiren ‘entelektüel aydın’ ortaya çıktı.
   Ordu değişti, güçlendi, yeni silahlarla donatıldı.
   Biz hala göçebeydik.
   Yazları yaylalarda, kışları ise ovalarda yaşıyor, hayvan yetiştiriyor, onların geliri ile geçiniyorduk.
   Kimi göçebeler yerleşik hayata geçerek köyleri, küçük şehirleri meydana getirdiler. Buralarda ilkel yöntemlerle tarım üretim yapılıyor, yarı aç, yarı tok yaşam sürülüyordu.
   Dünyada oluşan bu kavramların çoğundan habersizdik.
   Batının oluşturduğu kurumları oluşturamadık.
   İnsanımızı eğitemedik.
   Tabii ki sanat, bilim, kültür etkinlikleri de gelişmedi.
   Doğal olarak onlardan kopya çekmeye başladık.
   Kopya çekmeyi de tam başaramadık, zar zor bugünlere gelebildik. (İşte bizim, aslında onların hikâyesi…)