1950 öncesi.

 

Nevşehir bir “Kaza merkezi”; Niğde vilayetine bağlı.

 

Böyle bir yerde, nüfusu da olsa olsa 15 bin olmalı, sağaltım evi (hastane) olur mu?

 

Belki vardı da günümüzdeki köy sağlık ocakları kadar bile donanımı yoktu.

 

Bir doktor ya görevliydi ya değildi. Bir iki ebe,hemşire, sağlık görevlisi…

 

Bir karın ağrısı,

 

Damdan , attan, eşekten düşme,

 

Katır tepiği,                                                                                          

 

Bağ budarken elini kesme,

 

Ekin zararlılarına karşı ağu kullanma,

 

Ayağa baltayla vurma,tırpanla kesme…

 

Köy yerinde sayrılık olmaz mı?

Nevşehir yakın da olsa, güvenilmediğinden

 66 km cenuptaki Niğde’ye götürülürdü sayrılar.

 

Nasıl?

 

Bir sal yapılır iki oklukla. İğreti, kilim, çarşaf gerilir.

 

İki, üç kişi Göre’nin bayırından binbir zorlukla indirirlerdi

 

Ali Osman Ercan ağanın harmanının orda

 

 tozlu yapraklarıyla gölge veren iğdenin altında beklenirdi.

 

Neydi beklenen?

 

Daha traktör yok köylerde. Bu çağdaş tarım aracını alacak para nerde? 6 500 TL…

 

Marshall yardımıyla gelse de Türkiye’ye…

 

Nevşehir’den ağrı bir kamyon, otobüs, kaptıkaçtı gelecek de, sayrıyı Niğde’ye götürecekler.

 

O da boş olursa.

 

Yol toz toprak…

 

Sayrı iniler; belki kendinden geçmiştir.

 

Birikenler acıyla kıvranarak beklerler.

 

Kimi zaman, bir motorlu araç beklenmez; at arabasına bir yatak serilir, hemen yola çıkılır.

 

Kırbaçlanır atlar... Atlara acımanın sırası değil.

 

Yuvanlı Boğazı’na doğru izlenir araba…

 

 Töme’yi aştı.

 

Aşıklı Dağı’nın altına vardı.

 

Göre’nin yukardaki evlerinden Çardak köyü sağındaki Ağbayır görünür.

 

Araba izlenir.  Bir şeyler oluyor.

 

Nedir ? 

 

Bir durağanlık…

 

Anlaşılır…

 

Damlarda bekleyenler feryat figan, zari zari ağlamağa başlarlar…

 

Ağıtlar Oylu Dağı’nda yankılanır.

 

Gerek kalmamıştır sayrıyı Niğde Vilayeti Memleket Hastanesi’ne götürmeğe.

 

Yarı canlı arabaya yüklenen sayrı, cansızdır Göre’ye geri getirilende.

  

Üç yaşında olmalıyım.

 

Kulaklarımda o ağıtlar var.

 
Damlarda bekleyen acılı komşularımızın…