"EVLİYİM AMA YALNIZIM DİYENLER"

Hayatta üzerine titrediğimiz ve aşırı değer verdiğimiz kim ve ne varsa ondan bir gün mutlaka darbe yeriz. 

Bu,  çok değer verdiğimiz işimiz, itibarımız olabilir, 

Evladımız, eşimiz olabilir veya bizzat kendimiz olabilir. 

Neyin üzerine çok titriyorsa, ordan darbe yiyor insan istisnasız. 

Tabi ki darbeler insanda ağır yıkımlar yaratıyor. Hele hele hiç beklemediğiniz yerden gelince. 

İnsan eksildikçe çoğalıyor, ezildikçe büyüyordur belki de. 

Neden böyle olduğuna bir türlü anlam veremese de yaşıyor onu. 

Sanki freni, vitesi ve direksiyonu olmayan bir arabada şöfor koltuğunda gider gibi gidiyorsunuz bazen hayatta. 

Hiçbir şekilde yönetemiyor ve ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. 

İnsan acziyetini anlıyor o zaman aslında bir hiç olduğunu. 

O zekanızın, tecrübelerinizin bir hiç olduğunu,  

Allah dilemedikçe hiçbir çıkışın olmayacağını öyle idrak ediyorsunuz. 

Haddinizi bilmeye başlıyorsunuz. 

Duracağı yeri bilmediği için değil mi başına gelenler insanın. 

Alırken duracağı yeri bilmediği, verirken duracağı yeri bilmediği için; söylerken duracağı yeri bilmediği susarken duracağı yeri bilmediği için...

Ah insan, 

Meleklerin dediği gibi : "Yeryüzünde kan döküp bozgunculuk yapacak insanı mı yaratacaksın?   dediklerinde: 

"Şüphesiz ki ben  sizin bilmediklerinizi bilirim"( Bakara 30)  , der Yaratan.

Amenna deyip teslim olmaktır bize de düşen.

Çünkü idrakimizin üstünde bir güç ve irade var. 

Büyük resmi göremiyor insan, filmin sonunu bilmiyor. 

Dolayısıyla teslim olmaktan başka çıkış yolu yok. 

Dalgaların şiddetli geldiğinde hayatta kalmak için çırpınmayı bırakması gibi insanın. Önünü göremeyip karar veremediğimiz zamanlarda teslim olmak.

Dış benlikten iç benliğe yönelmek.

İçindeki hakikati keşfedebilmek. 

Tam da böyle süreçlerde gerçekleşebilecek bir durum. 

Benliğinden kendine dönmek. 

Ne mutlu kendine dönebilene...