Anlaşılmaz bir düşünce ile Kerbela yarasını günümüze taşıyarak Dersim’e benzetmek;
kendimize haksızlık edip, kendimizi töhmet altında bırakmak demektir.
Ki böyle bir iddia; sahibini, Dersim’in Yezidi Kimdir? Şehidi kimdir?
Gibi soruların da cevabını vermek zorunda bırakır.
Bu ülkede CHP elitleri, masonlar ve kriptolardan müteşekkil bir avuç mütegallibeden başka
zulüm görmeyen, acı çekmeyen kalmamıştır.
Elbette devlet; hatalarından mütevellit yaraların sarılması için her türlü adımı atacaktır.
Ancak ilk adım yanlış atılmamalıdır.
Devlet adamı mahrukat hamalı değildir.
Onun her bir davranışı, lafı, sözü, bir mânâ ifade eder.
Fert fert vatandaşın Mescid-i Aksa hüznü ve feryadı ne kadar anlaşılır olsa da,
devlet adamının gözyaşları o oranda anlaşılmazdır.
Onun kalbi yumuşak, göz pınarları kuru, iradesi sağlam, boğazı ondokuz boğum olmalıdır.
Teröre kurban verdiği yiğidi için:
-Ağlamayacağım.. PKK gevurunu ve işbirlikçilerini sevindirmeyeceğim.. Diyen şehit babalarındaki şuur,
herkese rehber olmalıdır. Asker, ağlama hakkı olmadığı için şehit olur.
Eğer ağlıyorsa; vatan, millet, devlet vs. vs… Her şey bitmiş demektir. O zaman kadınlar ne güne duruyor?
10 Kasım’lar da dahil olmak üzere ağlayan asker görüntüleri güzellik değil
birer çirkinlik tablosudur.. Tedbir alınmalıdır.
Sayın Bülent Arınç’ın rikkâtli yüreği ve hassas duygularını anlamamak mümkün değildir.
Ancak gözyaşlarını kabul etmek mümkün değildir.
Düşmanı tenkit edebilirsiniz.
Telin edebilirsiniz.
Tehdit edebilirsiniz..
Hatta ve hatta tüm diplomatik teamülleri bir yana bırakır küfür eder,
baştan aşağı boyayabilirsiniz.
Milletimiz bunu anlayacaktır.
Tabii afette olsun, terörde olsun, savaşta olsun, ne olursa olsun;
devlet ağlamaz.
Devlet adamının gözündeki yaşların;
halk nezdinde
çaresizlik ve acziyet olarak algılanma gibi
bir tehlikesi vardır..