Etnik mozaik yalanı yıllardır emperyalistlerin maşa kalemleri tarafından dikte ettirilmeye çalışılıyor. Bunu anlarım. Türkiye’nin etnik yapısının bozulması bu emperyalist ve uşaklarının işlerine gelir. Burada anlamadığım bazı siyasetçilerimizin de buna alet olmalarıdır. Eminim ki, bu konuyu ya bilmiyorlar, ya bilmek istemiyorlar veya bazı çevrelere kendilerini ayın-şirin göstermeye çalışıyorlar.
Mozaik sosyal yapının oluşa bilmesi için etnik grupların nüfuslarının birbirine yakın veya eşit olması gerekir. Aynı zamanda bu etnik grupların çok olması gerekir.
A.B.D için bu tabir tam oturuyor. Onlar tam mozaik sosyal yapıya sahiptirler. Avustralya, Kanada, İngiltere’de bu mozaik yapıya uyuyor. Hatta Fransa’da aynı çemberin içindedir. Zira Katalanlar, Korsikalılar ve sömürgelerden gelenler bu ülkenin etnik yapısında yer almaktadırlar.
Oysa Amerika Birleşik Devletleri millet olabilmenin yıllardır mücadelesini vermektedir. Zira millet demek büyük bir aile demektir. Bu kavramı herkesin idrak edemediğine inanıyorum. Millet demek, aşiret devleti de demek değildir. Millet demek kafatasçılık demekte değildir. A.B.D. Tarihinde bunu da yaşamıştı. Beyazları bir millet olarak gören Klan Klukuslar, zencileri ve Kızılderilileri ayırdılar. Oysa beyazların arasında aşılması mümkün olmayan etnik farklar olduğu için, Kilisenin de bu işe alet edilmesi işlerine yaramadı. Bu ırk ayrımı günümüzde de münferit te olsa Amerika Birleşik Devletlerinde devam etmektedir.
Oysa Türkiye’de durum böyle değildir. 80 Milyonluk Ülkede tali gruplar büyük kütlelere sahipmiş gibi anlatılmaya, lanse edilmeye çalışılmaktadır. Bundan daha da ilerisi vardır. Etnik grupların tespitinde “Kendini kim olarak tanıyorsun.” Sorusuna en küçük gruplar dahi büyük ölçüde Türk diyeceklerdir.
İnsanı üzen en önemli konulardan biri de Türk Boylarını ve kendi özümüzden olan insanlarımızı da mozaik olarak betimlemeleridir. Çerkez, Abaza ve Zazalar bunlara örnek teşkil etmektedir.
Küsürlerde de kalsa Nevşehir’in ne kadar renkli bir yapısı olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Yaşanmışlıklar, güzellikler, üzüntüler, sevinçler… Sıradan insanların yaşadıkları hayatlar.
Bu yaşanmışlıkları, hayattan örneklerle pekiştirmek gerekir. Ermeni olaylarının patlak verdiği yıllardı. 1. Dünya Savaşı tüm hızıyla sürüyordu. Askerlerimiz çeteci Ermenilerden bazılarını yakalamış, bu suçluların nakli sırasında yolları Nevşehir’e düşmüştü. O günleri yaşayanların söylediklerine göre Eski buğday pazarı han görünümünde, giriş çıkışı emniyetli olan mekânda konaklamışlardı. Askerler kendileri ve suçlular için erzak istemişlerdi. Nevşehirliler, askerlere erzak vermiş, Ermenilere vermek istememişti. Sonradan onlara da iaşe vermişler, Zira herkes kendi sıfatını işler. Asker ve Ermenilerin çokluğu nedeniyle belli ki kurumlarda iaşeyi halktan istemek zorunda kaldıklarını düşünüyorum.
Burada önemli olan konu, Nevşehir’de yaşayan Ermenilere hiç kimsenin kötü gözle bakmamış olmalarıdır. Hâlbuki Nevşehirlilerin Ermeni çetecilerine çok kızgın olduklarını da söylemişlerdi.
1915 Mübadele günlerinde ise giden Ermeniler, Müslüman komşuları ile vedalaşmışlar, gözyaşı dökmüşler; “Nasipse birbirimizi tekrar ararız. Demişler.
İşte bizim yöremiz böyledir. Kötülük bilmezler. En akla hayale sığmayan Nevşehirlilerin gönlüne sığarmış. Tam o Mübadele gününde kadının biri genç kızının elinden tutarak; “ Nevşehirliler bu kızımı size emanet etmek istiyorum. Hepinize güveniyorum.” Diye seslenince Nevşehirli bir aile kızı evlat olarak almış.
Savaş zamanında güven yok. Kızın annesi görevlilerden sormuş. Cevaben ;” Niğde’ye kadar, belki Maraş’a kadar sizi götürürüz. Sonrası kendiniz gideceksiniz.” Deyince kızını Nevşehir’de bırakmaya karar vermiş.
Bir Ermeni veya bir Rum Müslüman oldum dediğinde veya bir evlilik yaptığında mübadeleden muaf tutuluyormuş. Nevşehir’de kalmak kolaymış. Bu olaylar Ermeni olayları ile tezattır. Eğer soy kırımı Türkler yapsaydı yukarda geçen olaylar başka türlü olurdu. Askerimizde hazır suçluları zahmet edip nakil yapmazdı. Zira Türkler tarihin hiçbir döneminde katil değildi, hele savunmasız Ermeni ailelerinin en ufak dâhi bir zarara uğraması gerçekten insanın içini sızlatırdı. Dedim ya, herkes kendi sıfatını işler.
1950-1960’lı yıllarda Ermeni Kilisesinin Papazı Nevşehir’e ziyarete gelmiş, eski komşularının evinde yatılı misafir olarak dâhi kalmıştı.
Ermeni kızı ile bir Türk’ün yaşadığı bir aşktan bahsetmek isterim. Bu aşk hikâyesi o zamanlar Ali ile Ermeni kızı Halime’nin aşkı olarak Nevşehir’de duyulmuştu. (Röpörtaj Ömer Kuzugüden, yaş; 88 Konu ile ilgili ses kaydı vardır.)
Çamaşır yıkamaya herkes gibi Ermeniler de Borus Çayına giderlermiş. Ali isimli genç, Halime’ye sevgi beslediği için karşı karşıya gelmeye özen gösterirmiş. Halime’de, Ali’ye boş değilmiş, lâkin Halime’nin babası katı bir Ortodoks’muş. Bu aşk Nevşehir’de duyulmaya başladığında doğal olarak kızın babası da duymuş ve kızın hayatını çekilmez etmiş.
Ali’nin babası da; Kimseyle kötü olmayalım. Vaz geç kabilinden Ali’ye telkinlerde bulunuyormuş. Ne fayda, ne Ali laf dinliyor nede halime laf dinliyormuş. Ali, Halime’ye şiirler yazıyor, Halime’de Ali’ye şiirlerle cevap veriyormuş. Cicili yoldaki bilmem kaç asırlık çınarda bu aşka şehitlik ediyormuş. Bunların aşkları duyuldukça Halime’ye baskıda artıyormuş.
Sonunda Halime dayanamaz ve evlerinden kaçarak, Ali’ler e sığınır. Bununla da yetinmez Müslüman olur. Aile de çocukları evlendirir. Halime’nin babasının diyeceği hiçbir şey kalmaz. Kalmaz ama o adamın ne kadar kindar olduğunu da bilerler. Hiç seslenmez düşmanlığını içinde yaşatırmış.
Ermeni mübadelesi işte tam o yıllarda olmuş. Halime’nin babası öteki Ermeniler gibi Lübnan tarafına değil de, başka gruplarla Van, Ağrı, Kars istikametine gideceklermiş.
Ali eşine; Sen benim için Müslüman oldun, bende mübadillerle gideceğim. Seni ailenden ayırmayacağım. Bende senin için Ermeni olacağım demiş. Halime bu fikre karşı çıkmış. Çıkmış ama Ali Halime’yi ikna etmiş. Karı-koca Halime’nin babasının yanında yola revan olmuşlar.
Ağrı Dağının yakınlarında Halime’nin babası, kendi kızıyla damadı Ali’yi çetecilere vurdurur. Ali ve Halime oracıkta ölürler. Ağrı Dağının yakınlarında bu iki Nevşehirlinin ölmez aşkları unutulup gitmiştir. Eğer bunlara mezar yaptılarsa, mezarları eminim ki hâlen duruyordur.
Bu konuda daha detaylı bir çalışma yapmanın gerektiğine inanıyorum. Yöresel kültürümüzde Leyla ile Mecnun’un hikâyesi çıkarken, Ermeni olaylarına da bir manifesto çıkar diye düşünüyorum. Zira onların iddiası da aynı yıllarda geçiyor. 1915 Yılında bu olaylar yaşanmış.
Mübadelede gitmeyen bir vatandaşıma röportaj teklifinde bulunmuştum. İnanın kendisine Ermeni bile diyemeyeceğim birisiydi. Bana cevabı oldukça manidardı. “ Ben Türküm Bahadır. Milliyet kalpte yaşanır. Kanda, kafatasında olmaz. Benim le röportaj yapma, hatta hiç yazma demişti. Bende bu yüzden bildiğim isimleri de unuttum.
Devletimizin aşiret devleti olmadığına delil ise ulusumuzun yapısındadır. Ben de Beydilli (Beddik) Türkmen’i olduğumu unuttum. Sadece Türk olmak bana yetti de arttı bile… Osmanlıdan kalan birçok boy, aşiret, cemaat de kendilerini aynı şekilde Türk olarak ifade ederleler ki, devletimizin muhteşem yapısı ortaya çıkar.
Aşiret devletlerine de örnek verelim. En bariz örneği Kuzey Irak Kürt yönetimi Barzani aşiretinin elindedir. Ayrıca, Suriye, Suudi Arabistan, Mısır ve bazı Afrika ülkeleri köklerinde ulus olsa da mozaik yapıya sahiptirler.
Türkiye’de etnik ezici bir toplumun içerisinde olan azınlıklar birçok açıdan mozaik olamazlar. En önemlisi ise demokrasi ve insan hakları açısı Türkiye’nin mozaik olmasını engeller.
Pekiyi, var olan azınlıkların hakları var mıdır? Evet vardır. Devlet korumasına bile gerek kalmadan; Töremiz, dinimiz, insan sevgimiz, tüm insanlığa olan saygımız gibi birçok elekten geçer ve kanun korumasına bile gerek kalmaz. Bu konuyu örnekleyelim. İstanbul fetih edilmeden önce akşamları Ermeniler sur dışına çıkarılıp, ertesi gün yine şehre alınırlarmış. Fatih Sultan Mehmet temelli olarak bu olayı bitirmiştir. Şimdi İstanbul’da Kiliseleri, iş yerleri, evleri vardır. Mardin’deki Süryaniler ’de yüzlerce yıldan beridir hür bir biçimde yaşamaktadır. Ermeniler tarihin karanlık devirlerinde bile yöre insanlarıyla aynı kaderleri paylaşmış ve önemli bir katliama uğramamışlardır. Sözde Ermeni katliamı kendi yaptıklarını Türkler yapmış gibi göstermesinden öte bir şey değildir. Katliam varsa eğer niye Nevşehir’de bir izi yok? Sözde Ermeni katliamından söz edenler niye Lübnan’dan örnekler toplamıyorlar?
Kürtleri hep kendimizden gördük, onlarda bizi kendilerinden gördüler. 1980’li yıllarda başlayan PKK belası Kürtlere büyük zararlar vermiştir. Bu olayların artması sonucu Kürtler batıya göç ettiler. Dost olmanın yanında kız alınıp verilmiş akrabalıklar pekiştirilmiştir. Mozaik diyen insanlar bunları bilmiyorlar mı? Mozaikolsak bu insanlar nasıl aramızda homojen olabilirlerdi.
Önemli konuların biri de, Osmanlı ve daha öncesinde kanunun, nizamın sultanların diliyle dişi arasında olduğu dönemlerde tüm azınlıklar yok edile bilirdi, asimile en acı bir şekilde gerçekleştirilebilirdi. Hiçbir devlet te hesap soramazdı. Bu konuda da örnek İspanya’dır. Tüm Müslümanları ve Yahudileri bu yolla yok etmişti. Kaça bilenler de kaçmışlardı. Böyle bir olayın Ulusumuzda yaşanması söz konusu bile değildi. Hatta Yahudileri bile atalarımız katliamlardan kurtarmış ve Osmanlı toprağına yerleştirmişti. Bir Yunanlı profesörün konuşmasında; “İyi ki bizi Osmanlılar fetih etti. Bakın karşınızda Yunanca konuşuyorum ve Ortodoks’um. Eğer İngilizler bizi fetih etseydi şimdi karşınızda İngilizce konuşuyor olacaktım.” Demişti.
Türkiye’de insan mozaiğinden bahsederken sizlerle bir cetvel paylaşayım.
Türkler……………………………………………..66.600.000…………… % 90
Kürtler………………………………………………..5.000.000…………… % 6,76
Zazalar…………………………………………………..800.000……………. % 1,08
Araplar……………………………………………………800.000……………. %1,08
Çerkezler…………………………………………………300.000……………. % 0,40
Lazlar……………………………………………………….200.000……………. % 0,27
Ermenilern…………………………………………………60.000
Rumlar………………………………………………………… 1.800
Polonyalılar……………………………………………………..200
Toplam…………………………………………………………….74.000.000 (AliTayyar Önder)
Tarihte azınlıklar konusunun çıkması da ibretliktir. Sömürgeci rekabetin yoğunluğu ve doğası değişmiş, İmparatorlukların mahalli sorunları artmıştır. Emperyalist sermayenin doymak bilmez açlığı azınlık sorunlarını tetiklemiştir. Bu politikalar batıda savaş argümanları olarak kullanılmıştır. Bu sayede, rakip ve sömüreceği devletin başına başka işler açmak hem de kendilerine sömürecek başka yerler çıkartmaktır. Ölen insanlar, zarar görenler, göç etmek zorunda kalanlar emperyalist ülkelerin umurunda bile olmadığı gibi bu sayede rakip devletin kan kaybetmesini kendileri açısından bir zafer gibi algılamaları da oldukça manidardır.
İşte tam bu çerçevelerde Ermeni- Kürt çatışmaları Doğu Anadolu’da başlamıştı. Yine aynı yolla Müslümanların Sünni-Alevi diye bölünmeleri emperyalistlerin işine geldiği gibi Ermenilere de boş meydan bırakmış ufak tefek fakat geçici başarılar kazanmasını sağlamışlardır. Ermeniler aynı zamanda İngilizler tarafından da şımartılıyordu.
Berlin Antlaşmasının 61. Maddesi Ermeni nüfusunun yoğun yaşadığı 6 vilayette İngiliz denetiminde çeşitli reformların yapılmaya çalışılması bu meseleyi uluslararası arenaya taşımasına neden olmuştur. (Modern Türkiye tarihi Carter Finley)
Yıllar sonra Filistin yönetimindeki Bekaa Vadisinde Türkiye’ye zarar vermeye çalışan örgütlerden Asala ve Pkk militanları Türkiye aleyhine bir toplantı yaparken bir Ermeni’nin soy kırım hakkında; “Türkler Ermeni öldürmedi, bunu Kürtler yaptı.” Demesi üzerine çıkan çatışmada ölenlerin olduğunu okumuştum. Kaderin cilvesidir. İki terör örgütünün birbirlerine düşmesi…
Mübadelelerden önce yöresel nüfusumuzun dağılımına bakalım. (Kaynak 1887 Salnamesindeki, Nevşehir ve Ürgüp’ün nüfus sayımı)
Müslüman……………………………..55.217
Rum Ortodoks…………………………11.397
Ermeni Gregoryen…………………….. 485
Protestan…………………………………….. 20
Katolik………………………………………….. 34 (Yöremizde bu insanlara Latin denildiğini de duymuştum.)
Tüm yöremizde nüfus dağılımı (1881-1882-1893) Kaynak Yurt Ansiklopedisi 7. Cilt sayfa 6069)
Müslüman………………………… 79.249
Rum Ortodoks…………………… 15.897
Ermeni Gregoryan………………906
Ermeni ve Rum Mübadeleleri resmi kanun çerçevesinde yapılıp can yakılmamıştı. Günümüzde de Mübadiller ve onların nesilleri yöremiz ziyaretlerinde bulunmaktadırlar.
Emperyalist devletler, zayıf devletleri ve azınlıkları devamlı kışkırtıp, kendileri bir zahmete girmeden yıkıcı olaylar meydana getirmeye çalışıyorlar. Eminim ki, başardıkları çok oluyor. Kurtuluş savaşında da kışkırtılmış Yunanlılarla savaşmıştık. Günümüzde PYD yine aynı şekilde dünyanın gözü önünde maşalık görevini yerine getiriyor.
Toplumlarda kötüler olayları başlatıyor. Zararı ise tüm insanları çekiyor. Sel gidiyor kumu kalıyor ama onunla beraber kötü anılar ve kinler kalıyor. Tarihin ucu çok derindir. Bu günün emperyalistleri bakalım ileride ne acılar yaşayacaktır.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE NEVŞEHİR FOTOĞRAFLARI
Ürgüp Turesantürbesi Dedeoğlu arşivi.
Türbede bulunan tanıtım levhası
Ürgüp Turesan türbesi ve detayları Dedeoğlu arşivi.
Türbenin bulunduğu yayladan Kayseri yolunun görünümü. Dedeoğlu arşivi
Türbenin bulunduğu yayla. Dedeoğlu arşivi
Aynı yayladan bir detay Dedeoğlu arşivi
Aynı yayladan Erciyes Dağının görünümü. Dedeoğlu arşivi
Aynı yayladan Ürgüp’ün görünümü.
Bir yağmur sonrası Ürgüp kırsalı
Osmanlı zamanından beri çorbalarda ve çaylarda kullanılan şifalı bozot (Marribiumvulgare)Ürgüp kırsal. Dedeoğlu arşivi
Geçmiş zamanlardan bir krala benzettiğim peri bacası silueti. Dedeoğlu rşivi.