Bir ateş yanmaktadır
Durdurmayan... İten, itekleyen bir ateş
Rahatsız eden, hep çalışmak isteyen, her olumsuzluğa karşı direnen bir ateş
Bu ateş Ömer Seyfettin’de yanmaktadır.
Ziya Gökalp’te, Mehmet Akif Ersoy’da yanmaktadır
Bu ülkenin ‘başkomutanı’ iken, kendini Türkmenistan dağlarında bulan, komünist kurşunları ile öldürülen Enver Paşa’da yanmaktadır.
Devletin delikli kuruşuna bile gözünü dikmemiş, emanet parayı ülke yetkililerine teslim etmek için tehlikeleri göze almış, sonunda Ermeni kurşunu ile katledilmiş Cemal Paşa’da yanmaktadır.
Ülkenin kaderini elinde tutmuş, sadrazamlık yapmış, bir evi dahi olmamış, parasız kalmış, kimseye boyun eğmemiş Talat Paşa’da yanmaktadır.
Bu ateş Çanakkale ateş çemberinde inancını kaybetmeyen, cepheden cepheye koşan, uyumayan, uyutmayan, ülke topraklarını kendi canından aziz bilen Cevat Paşa’da yanmaya devam etmiştir.
Bu ateş
Bu ateş Mustafa Kemal’de yanmaktadır
Para yok, asker yok, silah yok… Fakat azim var, inanç var, inanmışlık var, umut var, ‘ya istiklal ya ölüm’ diyecek kararlılık var, ‘ben size ölmeyi emrediyorum’ diyebilecek yürek var, ülkesine, milletine ölümüne bağlılık var.
Tüm bunlar çelik bir irade olmuş, ortaya çıkmış
Umut doğurmuş
Tükenmez bir aşk doğurmuş
Türkün kadim toprağı olan Anadolu ile yoğrulmuş, yoğrulmuş, yoğrulmuş…
Ortaya çıkan sonuç ise inanılmaz
Benzeri olmayan
Belki de hiç olmayacak
Türk'ün, Kürd'ün, Laz’ın Çerkez’in azmini bileyen, savaş alanında bir destan doğurmuş; Kurtuluş Savaşı destanı…
İşte bu ateş
Bu ateş Ömer Halisdemir’de ortaya çıkmış
Gözünün kırpmadan
Düşünmeden
Ölüm korkusuna yenilmeden
Darbecilerin karşısına dikilebilmiştir.
Bu ateş
Torağa düşmüş, yaralanmış, inancını kaybetmemiş, her şeyden önce vatan diyebilmiş şehitlerimizde yanmaktadır.
Bu ateş
Sende, bende, onda, bizde, bizlerde…
Anadolu’da, Trakya’da, Doğu'da, Batı'da, köyde, kasabada, şehirde velhasıl her yerde… Her bireyde…
Yanmaktadır… Dünde, bugünde, yarında…