ATSAN ATILMAZ, SATSAN SATILMAZ
   Kendilerini ‘entelektüel’ olarak kabul ederler.
   Entel-dantel olmaya bayılırlar.
   Entel olmayı çağdaşlık sanır, çağdaş olduklarına canı gönülden inanırlar.
   Din, iman, ibadet, gelenek, örf, adet, bayram, hac, oruç vb. kavramlardan uzak durur, bunlar konuşulurken mırın kırın eder, ne söyledikleri pek anlaşılmaz.
   Dışarda, ‘din gereklidir’ gibi sözleri ağızlarından düşürmez, sakız gibi çiğner
   İçerde ise ‘din afyondur’ demeye ramak kalana kadar konuşurlar.
   Zayıf yanları ‘Yaratan’ konusudur.
   Onlar da inanırlar
   Onlar ‘maddeye’ inanır. Kâinatı, maddenin kendi kendine yarattığını sanır, maddeye sempati ile bakarlar. Çere-çöpe saygı duyar, insana duymazlar. Bunlara ‘insan’ dendiği zaman; materyalist, ateist, Darvinist, sosyalist, komünist, feminist, hümanist vb. ne kadar ‘ist’ varsa onu anlar, sokaktaki insanı bunlara dâhil etmezler.
   Gariptirler
   Sağları solları bir olmaz.
   Kıpır kıpır kıpırdarlar, rahat durmazlar. İçlerine ‘çakırdikeni’ kaçmış gibi durmadan bir yerleri ile oynar, rahat huzur nedir bilmezler.
   Rakiplerinin karşısında üst perdeden konuşurlar, konuşurken mangalda kül mül bırakmaz, savururlar.
   Kadınlarla erkeklerin eşit olduğunu çok katı bir biçimde savunur, bu konular geçip, normal hayata döndükten sonra ise onları ‘cinsel obje’ olarak bakmada bir sakınca görmezler.
   Dünyaya bir kerelik geldiklerine inanır
   Onun için yaşamı bir fırsat olarak görürler. En iyi yemek, en iyi araba, en lüks ev, en seksi kadın-erkek vb. gibi hedefler peşinde ömür tüketir, bunu yaşamın bir parçası olarak kabul ederler.
   Mozart vb. gibi batı müziklerini hiç sevmedikleri halde, severmiş gibi görünmek onlar için ayrı bir zevktir. Türkü mürkü geriliktir, gericiliktir, sevmezler, severlerse de belli etmezler.
   Cami sayısının artmasını hazmedemezler, uygun ortamda, kendilerine göre uygun bir dille bunu ima eder, ortam müsaitse ‘bu kadar camiye cemaat nereden bulunacak?’ saçmalığı ile yeri göğü inletirler.
   Bazen mantıyı ve mantık bilimini birbirine karıştırlar.
   Kısacası; bunlar bizim insanımızdır.
   Atsan atılmaz, satsan satılmaz
   Bize düşen görev;
   Zor olsa dahi, bunlarla yaşamayı öğrenmek olmalıdır.