DİŞ AĞRISI

Dişi ağrımaya başladı, hem de nasıl bir ağrı, dayanılacak gibi değil.
Kıvranıyor, inliyor, eli ile yüzünü tutuyor, kendini sıkıyor, acısı yüzünden okunuyordu. Sanki karanlık bir kuyunun içine yuvarlanmış da çıkamıyordu adeta,  karşılarında oturan komşusu bu durumu gördü;
“Haydi, seni dişçiye götüreyim” dedi. Günlerden Pazar, üstelik de akşamüzeri.
Komşunun mobiletine bindiler, 3-4 tane dişçinin evine uğradılar, hiç biri evde yoktu, kimi gezmede, kimi Avanos’a gitmiş, kimisinin de nerede olduğu bilinmiyor.
Tüm umutları kesilmişken, tesadüf bu ya, bir dişçi muayenehanesinin ışıklarının yandığını gördüler, hemen o tarafa yöneldiler, içlerine bir umut doğmuştu, seviniyorlardı tabii ki, binaya vardıklarında aynı binada karşıt görüşlü bir gençlik derneğinin de olduğunu gördüler, üstelik gençlik derneği ile dişçi aynı koridor içinde idi.
Oraya gitmek demek her türlü riski göze almak demekti, ülkede terör kol geziyor, insanlar öldürülüyor, yaralanıyor hatta kaçırılıp işkence dahi yapılıyordu. Sokaklar, mahalleler, okullar, hatta şehirler bile bölünmüş, bir biri ile çatışır hale gelmişti. Her gün istisnasız 10 ile 20 arasında genç katlediliyordu. Böyle bir durumda karşıt görüşlü öğrenci derneği ile aynı koridorda olan dişçiye gitmek büyük bir cesaret, cesaretten öte de riskti de.
Fakat dişi o kadar şiddetli ağrıyordu ki, ne riski, ne de karşıt görüşlü gençleri düşünecek durumda idi. ‘Ne olursa olsun!’ diyerek binaya doğru yürüdü. Binanın dış kapısına geldiler, içeri baktılar, pek kimsede gözükmüyordu, tam içeri girmek üzere iken, inanılmaz bir şey oldu, tüm şehrin elektrikleri kesiliverdi.
Her tarafı kesif bir karanlık kaplayıverdi, şaşırdı, korkusu daha da arttı, bu karanlıkta böyle tekin olmayan yerlere girmek akıl kari değildi. Bir an düşündü;  ‘tam içeri girecekken elektriklerin kesilmesi belki de kendisine yapılmış bir uyarı idi’  bu düşünce ile komşusu olan Sami abiye;
“Geri dönelim Sami abi, ben vazgeçtim” dedi, geri döndüler, eve geldi, dişinin üzerine kolonya değdirilmiş pamuk koydu, sanki ağrı biraz hafiflemişti, yatağının üstüne uzandı, gözlerini tavana dikti, ‘hangi cesaretle o binaya girecektim?’ diye düşünmeye başladı.
Birden içini bir sevinç dalgası kaplamıştı, kim bilir o binaya girseydi neler olacaktı? Ne iyi yapmıştı da o binaya girmemişti, gözleri ışıl ışıl oldu, rahatlamıştı, kendini bıraksa neredeyse kalkıp şakır şakır oynayacaktı.
Bunları düşünürken daldı gitti, derin bir uykuya yakalanmış, huzur içinde, yavaş yavaş nefes alarak uyuyordu…