ESKİ KİN, ESKİ NEFRET
Eski araştırmacı bir yazar
İkinci Abdülhamit dönemine kastederek;
“Eğer ikinci meşrutiyet ilan edilip
Özgürlükler genişletilseydi
Fikir, sanat, ticaret, sanayi gelişirdi.” diyor.
Yani Osmanlı imparatorluğunun gelişmemesini sadece ama sadece İkinci Abdülhamit dönemindeki, kendi aklınca uygulanan baskıcı-mutlakıyet dönemine bağlıyor.
Bu fikir doğru mudur?
Yanlıştır
İkinci Abdülhamit’in hal edilmesinin ardından gelen “İttihat ve Terakki döneminin özgürlükçü ortamının(!)” neden bu gelişmeyi sağlayamadığını hiç söylemiyor.
Cumhuriyet döneminin getirdiği müthiş yenilik, reform, elde edilen hakların, yeni özgür eğitim sisteminin, parlamenter sisteminin, seçme seçilme haklarındaki yeniliklerin vb. gibi oluşturulan serbest özgür ortamın ülkenin sanayileşmesine neden yol açmadığını hiç irdelemiyor.
Varsa yoksa İkinci Abdülhamit dönemi kötüleniyor.
Amaç üzüm yemek değil
Amaç bağcıyı döğmektir.
Yapılan tam da budur
İlle de “dindar bir insan olan İkinci Abdülhamit’i kötülemek.”
Bu nefret niye?
Neden bu kin?
Amaçlanan nedir?
Bu sorular karanlıktır
Bu soruların cevapları verilse dahi, verilen cevapların arka planı, cevapları kadar basit değildir.
Bu kinin, nefretin arkasında kimler var acaba?
Bu kadar emek
Caba
Uğraş niçin acaba?
Bunu düşünmek zorundayız.
Bu basit bir mesele değildir.
İkinci Abdülhamit’e yapılan suikast sonucunda
Ermeni tedhişçi için,
“Ey şanlı avcı tuzağını boşuna kurmadın,
Attın, yazık ki, yazıklar ki vurmadın.” Diyen şair bu dizeleri sadece bir nefret sonucunda mı yazmıştır?
Yoksa
Yoksa yazmaya mı itilmiştir.
Bunlar iyi incelenmelidir.
Türk insanının ve ülkesinin gelişmesine “çelme takmaya” uğraşan güçler ortaya çıkarılmalıdır.
Yoksa bu kin ve nefret uzayıp gidecektir…