HAYAT ARAMAKTIR
Doğru olmak…
Ya da doğru olanı bulmak…
Bütün mesele bu iki konu üzerinde kilitlenmektedir. Doğru olmak nedir? Doğru matematikte iki nokta arasındaki en kısa mesafe olarak tanımlanmaktadır. Sosyolojide ise doğru olmak; var olan toplumsal teamüllere uygun hareket etmek anlamını taşımaktadır.
Aslında ‘doğru olmak’ yetişkin olan her birey için bir hedeftir. Hep onun için çalışılır, çaba gösterilir sonunda ise yakalandığı sanılır.
Kişilere ait doğrular paralellik taşımaz. Herkesin doğrusu kendine göredir, benzerlik arz etmez.
Yıldırım Beyazıt Han için doğru; hızlı hareket etmek, daha fazla yayılmak, Allah’ın kelamını en ücra köşelere kadar yaymaktır.
Fakat İkinci Beyazıt Han için ise doğru; huzurdur, barış içinde Allah’a ibadet etmek, gerekirse savaşmaktır.
Bu iki bakış birbirinden farklıdır, benzerliklerinden çok farklılıkları daha fazladır.
Kişilere ait olan doğrular yargılanamaz, ‘şu, öbürüne göre daha doğru’ diye de yorumlanamaz.
Kimi zaman kişilerin doğruları yoktur.
Ya da kendilerine ait değer yargıları oluşmamıştır.
Onların yapacağı şey; ‘doğruyu aramak, doğru olanı bulmaktır’
Doğru olanı bulmak da, doğru olmak gibidir. Kişilere göre farklılıklar taşır.
Herhangi birinin doğru olarak bulduğu, bir başkası için doğru olmayabilir.
Eğer herkes için doğru hep aynı olsaydı, toplum statik yapıdan kurtulamaz, toplumsal gelişim sıfırlanırdı.
İnsan aklı ve mantığı statükoyu kabul etmez, o hep en iyiye, en doğruya doğru akacaktır…
Birbiri ile iyi anlaşan iki arkadaş uzun süre birlikte oldukları zaman farklılıklar arar. Farklı insanlarla iletişim kurmak isteği duyarlar.
Neden?
İnsan aklı ve karakteri hep aramak üzerine kurulmuştur. Yaşam boyu arayacaktır; kendi için en doğru olanını…
Hiçbir zaman en güzel, en doğru diye bir şey kabul etmeyecek, buldukları ile yetinmeyecek, bulduğunun daha iyisine doğru yönelecektir.
Birbiri ile çok iyi anlaşan iki arkadaşı farklılıklar aramaya iten gerçekte bu olmalıdır.
Kısacası; ya doğru olunacak…
Ya da doğru olan bulunacak…