GÖRE'DE  DORAT, KIRAT

Şosa derdik. Nevşhir 4 km kuzeyde. Kumlu bir yol. Sultan Hamid döneminde açılmış vilayet yolu. Derelerde küçük küçük menfezler vardı ki, yayan yolcular yağmurda yaşta, soğuk havalarda oralara sığınırlardı. Şosa'nın çevresi boştu. Harman dökülürdü ağustos ayı boyunca. Bzaı yıllar taa ekim ayı sonuna dek sürerdi harman işlemleri.

Dedem Hüseyin Çavuş , evimizi önündeki çıkıntıya bir minder atmış, oturuyor...Dalgın, düşünceli...Anam ona sarmısaklı yoğurdunu getiriyor tepside. Yanında yarım çörek. Her şey evimizin ürünü. Çarşıdan alınmış değil.

Niğde yönünden bir burunlu otobüs geld. Durdu. Bakıyoruz kim inecek ! Sürücü yardımcısı otobüsün damına çıktı, iplerinden çözdüğü tahta bir bavulu, otobüsten inen bir gence attı. Uzun boylu olduğundan, bavulu yere düşmeden kurtardı. Tanıdık hemen.

'' Abiim geldi abaaa ! Abiim geldi. ''

Dedemin yüzü ışıldadı.

Fakat Yücel abim sanki yorgun. İsteksiz. Yokuşu tırmandı. Evimize girdi. Sedirde  tatak yorgan vardı kayılı. Yüzünü gömdü, ağladı. Ben, Hüseyin kapıda durmuş seyrediyoruz. Dedem bastonuyla yeri tıklatarak geldi.

'' Yücel, yavrum ! '' dedi.

'' Sınıfta galdım,'' dedi abiim.

'' Canın sağolsun oğlum. Ağlama. Baban da galdıydı. Olur. Gurtarırsın. ''

Kucaklaştılar...

................................

Çocukluğum doratla, kıratla geçti. Biz 2. Dünya Savaşı sonrası kuşağın çocukları bugüne göre daha doğal ortamlarda büyüdük. Babam Gezici Başmuallim Şükrü Bey eğitmenli köy okullarını denetlemeğe giderdi. Atını hazırlarken onu izlerdim. Kuyruğuna bir düğüm atar, okşaya okşaya severdi. Anlardım ki ikisi arasında bir sevgi var. Halı heybeyi eğerin üzerine yerleştirir, bir atlayışta biner, bize gülümser, Yukarı Yazı'ya doğru sürer giderdi. O yönde Kızılcin, Zile köyleri olduğunu ablalarım söylerdi bana. O yaşta ben bilemezdim.

Babamı özlerdim.

Bir hafta içinde köyden köye geçtiğini duyardım. Telefon yok ki, nerede olduğunu öğrenesin. Nevşehir kaza merkezi olduğu halde belki yalnızca resmi dairelerde, Kaymakamlık'ta telefon vardı, belki bir de hekimin evinde, hastanede...

Cumartesi günü akşam gelirdi babam. Halı heybeyi indirince hemen gözlerine bakardım. Defterler, dergiler...Öbüründe çerezler; Antep fıstığı, İzmir çekirdeksiz kuru üzümü, leblebi, incir, badem, ceviz...Daha okumayı öğrenmemişim; okula gtmiyorum. Gazeteler ilgimi çekmezdi. O küçük külahlardaki kuru yemişler  ne tadlı olurdu...

İki ablam Göre İlkokulu'nda öğrenciydi. Pazar günü onların ödevlerine bakar, gerekirse yardım ederdi. Osman emmimin kızı Fadimana, oğlu Hüseyin de ilkokul öğrencisiydi ve ben onlara imreniyor, onlar gibi kara önlük, ak yaka...giyinmek istiyor, sabırsızlanıyordum...

Babam, pazartesi günü öbür atı alıyor, bu kez Nevşehir'e doğru gidiyordu. Yokuş aşağı atı yediyor, binmiyordu. Şose'ye inince biniyor, dörtnala koşturuyordu. Onu seyrederken gurur duyuyorduk. Seviniyorduk, biz de büyüyünce öyle binebilecek miydik atımıza ?

Ablalarımın söylediğine göre babamın gittiği köyler taa Kızırmak boylarındaymış. Bazıları da Hırka Dağı eteklerinde...Belleğimde kalan adlar: Çerdiğin, Abuuşağı, İğdelikışla...

Feyhan Ablam gelin olup evimizden ayrılmıştı. Ahmet Eniştemin evi yakın. Bir gün bize geldiler. Kuru üzüm, fındık yiyoruz. Söz atlardan açıldı. Ablam gülümseyerek anlatmağa başladı.

'' Fethiye Öğretmen ilk hanım , bizim okula geldi. Sanırım Niğde Borlu. Genç bir kız. Belki bizden 5 ya da 6 yaş büyük. Pek gözel. Alımlı çalımlı. Uzun saçlı. Gözleri kıvılcımlı. En sevdiği yer okuldan sonra bizim eve gelmek. Abamın pişirdiği yemeği yemek...O zamanlar cumartesi  öğlen sonrasına gadar ders yapılırdı. Fethiye Öğretmen, demek ki Nevşehir'de vakit geçiremiyor, belki iyi arkadaşları yok. Dersler bitti. Hep birlikte bizi eve geldik. Elini yüzünü Başçeşme'nin sularıyla yıkamıştı. Abamın pişirdiği çölmek ağ baklasını bir sahan yedi. Yanında turşu, yoğurt, evin çöreği. Biz saygımızdan, acıktığımız halde, onu rahatsız etmemek için siniye çökmedik. Sonra abama sağol dedi, biz yedik Allah artırsın, sofrayı kuran kaldırsın...Babamın kasketi çivide asılıydı. Saçlarrının üzerine yerleştirdi. Ahıra girdi. Kırat içerde. Öğretmeni görünce kişnedi. Aralarında sevgi var demek ki. Bağını çözüp hayata çıkardı. Biz de ona yadım ediyoruz. Eğerini getirdik. Tozunu temizledi bir bezle. Atın üzerine koydu. İncitmeden, beş dakika kadar kaşağıladı okşaya okşaya. Sonra atladığı gibi ata, dörtnala koşturdu Alıç Yazısı'na doğru. Arkasında imrenerek baktık. Saçları dalga dalga uçuyordu. Taa akşama doğru dönüp geldi. Atı yerine götürüp bağladı, Nevşehir'e yürüyerek gitti. Hala gözlerimin önündedir Fethiye Öğretmenin hayali. Bir yaz tatili sonrası özlediğimiz Fethiye Öğretmen gelmedi. İşittik ki bir yüzbaşı mı neymiş, bir subayla evlenmiş; Nevşehir'den ayrılmışlar. Belliydi, bırakmazlardı öyle gözel bir öğretmen kızı. ''

Dorat, kırat...

Sonra ne oldu onlara ?

Marshall Yardımı ile ABD'nin bize bağışladığı (!) Massey Harris traktöre talip olduk. 6 500 TL...Biraraya getirmek öyle zormuş ki. Babamın aylıpı az, yeterli değil. Eskiden kalma cumhuriyet altınları...Az sayıda...Koyun,keçi satarak katkı...Patates-soğan satarak ekleme...

Deri ceketli, deri şapkalı bir adam geldi evimize. Ben o adamdan huylandım. Hiç sevmedim. Bizle sırıtarak konuşuyordu. Sert karşılık vererek yanından uzaklaşıyorduk. Hüseyin bir çipli alınca, ben de ona uydum. Abam, ablalarım ortada yok.

Babamla konuştu o adam. Demek öncesi de varmış. Babamı o ana dek hiç öyle üzgün görmemiştim. Sanki titriyor gibi. Hava da soğuk değil. Adam cebinden bir tomar kağıt para çıkardı, babama sayarak verdi.

Babam eğerli, üzengili, koşum takımları tam, atlarının ikisini de okşadı, başlarını yukardan aşağı sıvazladı. Gözlerinden öptü. Cebinden çıkardığı kuru üzümleri avucundan yedirdi. O zaman gördüm; göstermemeğe çalışsa da ağlıyordu.

Atlarımızı satın alan adam onları hayatttan dışarı çıkardı. Evimizin büyük giriş kapısının kanatları açılmıştı.. Babam artık bakamıyordu. Hüseyin ile ben seyrettik. Adam  dorata bindi, kıratı da yedekte aldı götürdü.

Bir varmış bir yokmuş.

Bir dorat bir kırat varmış Göre adlı bir köyde.

                                             ..................................