Emekli Öğretmen Göreli Hamdi Sucu anlatıyor:
 12.11.1932 Doğumluyum. Göre ilkokulu’nda  beş yıllık eğitim süresi vardı. Ben 1945 – 1946  öğrenim yıllarında mezun oldum. Eğitim düzenli değildi, çünkü savaş yıllarıydı.1.- 5. sınıflarda eğitim diğer sınıflara göre daha düzenliydi.  Öğretmenler düzenli görev yapamıyorlardı. Öğretmen açığı vardı çünkü. Ara sınıflarda bazen eğitimin yarı yılda başladığı olurdu. Nevşehir’e pek yakın ve büyük bir köy olan Göre’de eğitim bu durumdayken uzak ilçelerin yolsuz, izsiz köyleri ne durumdaydı? Yanıtını vermek bile gerekmiyor.
        Öğretmenlerimizin adları ;
Halil Bey, (Uçhisarlı) :  Atatürk dönem inin  ilk eğitmenlerinden, medrese  öğrenimli,
Sınıf : Sabit Nalbantoğlu (Nevşehirli),
Sınıf : Hamiyet Önder (Nevşehirli),
Sınıf : Melahat İzgi (Borlu),
Sınıf : Fethiye Şengönül (Niğdeli),
 1.  ve 5. Sınıf öğretmenlerimiz pek etkili ve yetkili idiler. Bizi yetiştirmek için özveriyle çalıştılar. İvriz Köy Enstitüsü’ne gitmemi Fethiye Şengönül hanım teşvik etti. Gezici Başöğretmen Şükrü Güney (Göreli) evrakları düzenleyerek her türlü işlemleri yaptı ve İvriz’e gönderilmemi sağladı. Bilerek ve isteyerek, sevinç ve coşkuyla,  gönüllü olarak İvriz’e okumağa  gittim.
 İvriz Köy Enstitüsü; Torosların eteğinde İvriz Köyü ve Eti kabartmasının ( rölief )  bulunduğu yerdedir. Bu kabartmada bir kralın bir elinde üzüm salkımı; bir elinde buğday başağı olan bir görüntüsü vardı. Kral bunları Tanrısına sunuyordu.
 İvriz Köy Enstitüsü,  adını bulunduğu köyden  ve  kabartmadan almış. İvriz; Konya ili Ereğli ilçesine bağlı bir köy.  Köyün dışında bir merada kireçtaşlı bir arazide yamaç bir yerde okul yapılmış. Köy ile bir ilgisi yok sadece adını almış. Toroslardan çıkan İvriz çayı üzerinde Almanlar santral kurmuş;  iki türbinli;  Ereğli Sümerbank Bez Fabrikası için elektrik üretiyor. İvriz çayı köyün önünden ve okulun toprağından geçiyor. Elektrik ancak Bez Fabrikasına yetiyor. Okula verilmiyor. Okul önce gaz yağı yakan lüks lambaları ile aydınlatılıyordu. Sonra mazotlu santral kuruldu da elektrik üreterek okul aydınlatıldı. Su basınçlı hale getirildi. Isınma kömürlü soba ile sağlanıyordu. Bütün sınıflar ikişerli şube ve beş sınıftan on derslikti. Bazı yıllar birinci sınıflar üç şube oluyordu. İlkokul öğrencileri için birinci sınıfta hazırlık sınıfı vardı. Görevli öğretmenlerin çocukları okurdu. Sınıf mevcutları 35-40 kişi arasındaydı. Tek katlı öğretmen evleri vardı bahçeli;  evliler lojmanlarda kalırdı. Bekar öğretmenler konukevinde kalırlardı. Önceleri tüm evler tek katlı ve kerpiçtendi. Kerpiçlerin hepsini öğrenciler kendileri dökerlerdi. Daha sonraları yapılan binalar tuğla ve taştan yapıldı tuğlayı da  öğrenciler kendileri yaparlardı, kireci de kendileri yakar, söndürürdü.
         Göre’den Niğde’ye kamyonla gidilir, Niğde’den Ereğli’ye trenle yolculuk yapılırdı. Ulukışla’da aktarma olur. Ereğli’de trenden inilir, okulun otobüsü, kamyonu gelir bizleri ve diğer öğrencileri alırdı. Öğrencilerin izinden dönüşlerinde okulun araçları bekler okula götürür, okul hiç tatil olmazdı. Okul mevcudunun yarısı bir dönem tatile gider, onlar  gelince diğer yarısı izne giderlerdi. Çünkü okulda  tarım yapıldığı için,  devamlı öğrenciye gereksinim vardı. Tüm işleri öğrenciler yapıp, besin maddelerini üretirlerdi. Elde olunan ürünler döner sermaye’ye devredilir, okul yönetimi buğdayı fabrikaya göndererek un olarak geri alırdı. İnekler, öküzler, atlar, koyunlar ve arılar da vardı. Öğrencilere gösterilmesi ve öğretilmesi açısından uygulama amaçlı olarak bulunduruluyorlardı bunlar. Köye öğretmen yetiştirildiği için kırsal bölgelere gidecek öğretmenin köyde bilmesi gereken her şey öğretilirdi. Giysi dikimi, tahta, ağaç işleri,dülgerlik bölümleri ve yapı atölyeleri vardı.
         Öğretmenler hem ders veriyor hem de pratik olarak öğrencilerin uygulamalarını sağlıyorlardı. Okun her türlü gereksinimi bu atölyelerde yapılırdı. Ağaç doğrama ve demir işleri  marangoz atölyelerinde, boya, sıva, badana işleri de inşaat atölyelerinde yapılırdı. Tüm okul öğrencileri sırayla bu atölye derslerine uygulamalı olarak katılırlardı.
        1950’den sonra  4. ve 5. sınıflar atölyelere katılmaz oldular. 1952 den sonra atölyeler kaldırıldı. Adı değişti okulun: Öğretmen Okulu yapıldı. Öğrenci alımları da değişti. Süre de 6 yıla çıkarıldı.
        Beş yıllıkken sadece köy çocukları alınıyordu,  altı yıllık olunca şehir çocukları da alınmaya başlandı, çünkü artık Konya’daki, Adana’daki öğretmen okulundan bir farkı kalmamıştı. Böylece Köy Enstitüleri kapatılmış oldu. Son mezununu 1951-1952 ders yılında verdi. 1952-1953 yılındaki öğrenciler, altı yıllık  Öğretmen Okulu olarak öğretime devam etti.
        Benim sevdiğim, gözlemlediğim, üzerimizde emeği olan, iz bırakan en iyi öğretmenler Hamit Özmenek (Meslek Dersi Öğretmeni) Müdür İhsan Baykal (Konyalı), Tarım Öğretmeni Salih Ziya Beydir.
        Genellikle tüm öğretmenler sevilirdi. Beni en çok etkileyen Hamit Özmenek’ ti. Devlet malını koruma yönünde çok titizdi. Kırılan tahta bir sandalyeyi alıp, tüm öğrencileri bayrak direğinin önüne toplayarak;
 “ Cavır herifler; sizin babalarınızın vergisiyle alınır bu,  tüyü bitmedik yetim   
   hakkı var bunda !” derdi öfkeli bir sesle. Gözlerinden yaş fışkırırdı nerdeyse.
        Buna benzer her olayda, yaz kış demeden, tüm öğrencileri bayrak direğinin altına toplayarak bizlere uyarılarda bulunurdu.
        Okulun toplumsal etkinlikleri vardı ; spor, müzik, kütüphane, mandolin çalışmaları yapılırdı. Ayrıca Müzik bölümü vardı. Spor dışarıda yapılır, en çok voleybol oynanırdı. Sınıflar arası maçlar yapılır; voleybol, güreş, disk ve gülle atma müsabakaları coşkuyla izlenirdi. Hem sınıflar hem de diğer Köy Enstitüleri arası  okullarla maçlar yapılırdı. Futbol o denli yaygın değildi. Ben Müzik Korosunda mandolin çalar, Voleybol Takımında pasör olarak oynardım. Hayli varsıl olan Kütüphaneden kitap kayıtlı olarak alınır, okunduktan sonra geri verilirdi.
 
       Konya Kız Öğretmen Okulu bizleri ziyarete gelmişlerdi. Bizler de okul olarak onları ziyarete gittik. Ankara Gazi Eğitim ve Ziraat Fakültesi, Ankara Yüksek İnönü Kız Enstitüsünü de ziyaret ettik. İlköğretim Genel Müdürlüğü öğrencilerin sosyal etkinlik alanlarını geliştirmek ve diğer öğrenim kurumları ile kaynaşmasını ve tanışmasını sağlamak için bir hafta süreli Ankara gezisi düzenlemişti Bu gezi sırasında ilk defa Göre’den sonra Tuz Gölü’nü ve Ankara’yı görmüş oldum.
        Okula kaydım sırasında; Hüseyin Çavuş (Hüseyin Güney) , Davut oğlu Mustafa (Mustafa Kızılkaya) ve babam Abdullah Sucu kefil oldular. Okula kabul şartnamesini köyün ilerigen bu insanları üstlendi. Göre’de, Gezici Başmuallim Şükrü Güney, Notere götürerek  belgeleri onaylattı.
 Bir Anı.
 
      Bayram izni için, Niğde’ye kadar geldik, trenden akşam indik. Nevşehir’e araç beklerken, Göreli bir kamyoncu ile karşılaştık. Boranın Hayrullah adındaki kamyoncu bizi Göre’ye getirdi. Kamyonun üstü açık, hava pek soğuk , şoför bize kürkünü verdi. Nevşehir ve Gülşehirli izine gelen tüm arkadaşlar kürkün altına girdik de böyle savuşturduk esen soğuk yelleri.  Bu yolculuğu hiç unutamam. Yaklaşık on kişi kadardık. Göre’ ye sabah  pek erkenden indik. Tan yeri ağarmadan, şafak sökmeden. Gülşehir, ırmak boyu köylerinden olan arkadaşlarım yayın yapıldak yola düştüler. Ayrıldık. Şoför İvrişi mahallesindeki evinde durdurmuştu kamyonu çünkü . Biz de inmiştik. Yanımdaki Ali Osman Güney’le birlikte yürüyerek onların evlerine geldik. Bizim ev daha yukarıda ve uzaktaydı. Tandıra girdik, iskemlenin üzerindeki yorganın altında yattık, ısındık.  Benim halam, Ali Osman’ın babaannesi Nazik Hala yemek getirdi,  Böylece doyduk, dinlendik, yol yorgunluğunu az da olsa üzerimizden attık. Sabah uyanınca kendi evimize gittim.
 
 Dinleyip yazan : Adile Bulat Sucu- İzmir