İYİLİKLER UNUTULMAZ

'' Hocam, hani siz oğlunuz Umut'u getirip , bizim aşevinde öğlen yemeğini yemesini istemiştiniz ya. İnşallah hakkımızda güzel sözler söylemiş, övmüştür bizi. Sizin sonradan Diyarbakır'a geçtiğinizi öğrendim. Umut'a alışmıştık. Haftanın beş günü gelir, gülümseyerek selam verir, oturur, biz ona o gün hangi balığı pişirmişsek onu verirdik. Baraj gölü, ırmak, deniz balığı, üç çeşidi de olurdu. Hala gözümün önündedir. Nasıl kibar bir çocuktu. Balığın fiyatı neyse, öder ve çıkar giderdi okuluna.'

Aşevi sahibi, Ramazan'ın gözleri yaşarmıştı, mendiliyle kuruladı.

'' Benim anlatmak istediğim bir huusus daha var. Umut'u ilk getirdiğiniz gün, bir vatandaş camdan içeri bakıyordu. Belli ki açtı. Hava da bir soğuk, bir soğuk. Harput'un soğuğu Mezre'ye inmiş. Daha önce hiç öyle soğuk yaşamamıştık. Neyse , adam titriyordu. Üstünde de doğru dürüst giysi falan yok. Çırağım onu kovmak için dışarı çıkarken,  siz durdurdunuz. Kaş göz işaretiyle '' Gelsin, yesin; ben ödeyeceğim,'' demek istediğinizi anladım. Adamın o günkü bahtiyarlığını anlatamam. Umutla aynı masada oturup balık yediler. Sizin dersiniz varmış, ayrıldınız. Umut, iki porsiyon balık , üstüne ekmek kadayıfı bedelini ödedi. Adam Umut'a göre yaşlıydı. Baktım, Umutt'un elini öpmek istiyor. İzin vermedi çocuk; kucaklaştılar. O sahne hiç gözümün önünden gitmiyor. Umut okuluna gitti. O adam kaldı, sıcaktı aşevimiz. Halini hatırını sordum. Pertek'in Dere nahiyesindenmiş. İş yok, güç yok. Netsin, neylesin. Adam anlatırken gözyaşlarımı tutamadım. Esnaflıkta iyi değildir böyle sulugöz adam olmak. Zaaf alametidir. Sonra, dedim ki adama '' Bak, istediğin gün, öğlen vakti gel, sana balık ikram edeceğim.'' Adamcağız ellerime sarıldı. Bir gün baktım balıktan bir sokum aldı, kalanını gazeteye sardı, çırağımdan torba istedi. Yarım ekmekle birlikte  içine yerleştirdi. Anladım ki, gecekondusuna götürüp çocuklarına yedirecek. İki balık da ben ekledim. Pek sevindi. Gitti.  İşte böyle hocam, düşmez kalkmaz bir Allah. Elden ne gelir ! ''

Gözyaşlarını sildi mendiliyle.

'' Demek istediğim şu : Siz o gün, Umut yemek yerken, o hareketiniz, o cömertliğiniz  beni uyandırdı. Demek ki, iyilikler unnutulmuyormuş, bir iyilik digerini tetikliyormuş.''

......................

1995...Bir yüksek lisans tez savunması için yine Elazığ'dayım.

Meslekdaşlarımın işi gücü var.  Ankara-Malatya üzerinden gelecek otobüsüm akşam saat 18'de kalkacak. Daha 2 saat var. Ne yapmalı ? Şıra Çarşısı...Taa 1978 Hazirandan beri gezdiğim, tanıdığım, yüzlerce diyapozitif çektiğim yer...Gezebilirim... Tamam, gezdim. Sonra, Umut'un balık yediği aşevi neredeydi ? İzzet Paşa Camisi'nin sağından yukarı doğru çıkan bir sokağın üzerindeydi. Buldum. İçeri girdim. Ramazan Usta'yı tanıdım. Yaşlansa da unutmadığım bir sima. Aşevi aynı. Selam verdim, yüzüme tanırmış da çıkaramamış gibi baktı.

'' Oğlum Umut bir ders yılı boyunca sizde öğleyin balık yedi,'' deyince fırladı geldi yanıma.  '' Vay Hocam, başım gözüm üsdüne...Hoş gelmişiiin, hoş gelmişiiiin ! '' Kucaklaştık. Oturmam için sandalyeye minder koydu. Çırağa çay getirmesini söyledi.

Güzel güzel yarenlik ettik.

İyilikler unutulmazmış ve birbirini tetiklermiş.