KARAMANLI TÜRKLERİN AĞITLARI, TÜRKÜLERİ ( Türkçe ezgiler )

Dr Emrullah Güney
Sosyal Alanlar Eğitimi Profesörü


Yeni Türkiye Cumhuriyeti ile Yunanistan Krallığı arasında, Lozan Antlaşması ( 24 Temmuz 1923 ) gereğince yapılan 1340 ( 1924) Ahali Mübadelesi, iki büyük dünya savaşı arasında GD Avrupa ile KB Asya – Ege Denizi’nin doğusu ile batısı arasında - yaşanmış en önemli kitlesel göç olaylarından biridir.

Bu kısa yazıda 1924 öncesi Vagadaonia Ovası olarak bilinen, günümüzdeki adıyla Misli Ovası Ortodoks halkının Türkçe ezgileri ele alınacaktır.

Günümüzde Misti’nin adı Konaklı yapılmıştır. Mübadele öncesinde adı Çarıklı olan köy, değişmeden aynı kalmıştır ( Niğde İli ).

Araştırmacı yazar Sayın Thanasis Papanikolau ( Tanaş Bey ) , Kapadokya’ya duyduğu ilgi ve sevgiyle Karamanlı türkülerini, oyunlarını derleme olanağını bulmuştur. Yazar, Anadolu’nun derinliklerinde asırlar boyunca yoğrulmuş bir geleneğin mirasçıları “ Son Büyük Kuşak” diye tanımlanabilecek insanların kendi seslerinden bu türküleri, ağıtları, ezgileri dinleme ve kayıt altına alma talihine sahip olmuştur.

Türkülerin çoğu , Tesalya Bölgesi Ano Mavrolofo”ya yerleşmiş bulunan Çarıklı Köyü göçmenlerinden 1980”li yıllarda derlenip kayda geçirilmiştir.

Misti ve Çarıklı köylerinin halkı, yerel Kapadokya Rum ağzını konuşuyor olmalarına karşın, bu ağızda söylenmiş tek bir ezgileri yoktu. Türkçe söylüyorlar, gerektiğinde Grek alfabesiyle Türkçe yazıyorlardı. Kendileri, müziklerini makama göre, oyun havası ya da türkü diye ayırt ediyorlardı. Türkülerin makamı genelde ağır, oyun havaları da uyumlu ve sakindi. Karşılıklı oynanan oyunlar ise, bunun tersine, daha canlı,sevinçli, neşeli ve oynak, eğlenceliydi.
………..

Kapadokya’nın Karamanlı halkı, yeni yaşama alanlarında kurdukları köylere, genellikle eski köylerinin, beldelerinin adlarını vermişlerdir. Bu, eski yurtlarına duydukları özlemi unutmamak düşüncesine bağlı bir düşünceden kaynaklanır.

Andaval türküsünde bu özlem belirgindir.Suyu yüksekten inen, altında çifte değirmenlerin hububat öğüttüğü güzel Andaval…

Andaval bağları sevil yer idi.
Zalım arabacı atın yörüdü.
…..
Andaval dağları sevgim getirdim
Yüksek gonağıma bir gün yatırdım.

Göç buyruğu nasıl dile getirilmektedir ?
“ Yağlığım düştü de , ve gız,” dediler
“ Bin arabaya da sürgün” dediler.

Kapadokya Karamanlı halkı, türkülerinde neden denize, kayığa, kayıkçıya yer vermektedir? Çünkü bu halk “İstanbul ayaklı”dır. Geçimin kıt olduğu bu toprakların halkı, bir şekilde bir yolunu bularak İstanbul’a gider, para kazanır gelir, bir prestij-statü- sembolü, varsıllık nişanesi olarak görkemli konaklar, saray yavrusu haneler yaptırır.


Edalıya , vay vay, edalıya vay !
Deryalardan kürek çeker gayıkçıya, vay !

Bizans ile ilişkilerde, karşılaşmalarda 1050’lerde başlayan ve Malazgirt utkusu ile kesinleşen,yeni bir yurt bulmanın coşkusuyla batıya doğru ilerleyen Türk göçer-konar halk, Kızılırmak koyağında, Erciyes ile Hasan dağları arasındaki yüksek yanardağ bölgesinde Türkçe konuşan, kiliselerinde Tanrı’ya Türkçe yakaran ırkdaşlarıyla karşılaştılar. Yüzlerce yıl Selçuklunun, Osmanlının hoşgörüsüyle, dinler ayrı da olsa aynı köylerde birlikte yaşadılar. Ekin ekti Müslüman Mehmet, götürdü Yorgo’nun değirmeninde öğüttü. Hristiyan halk, Müslüman komşusunun oruç, kurban bayramını kutladı. Müslüman köylü, hristiyan komşusunun Noeline,Yortusuna katıldı, Demeter şenliklerinde yer aldı.

Bu nedenle türküler de yer yer ortaktır.

Filcanı daşdan oyarlar
İçine gayfa goyarlar
Güzeli candan severler,
Çirkini başdan savarlar.

Alman gızlar, alman bitli çobanı,
Ardı siyah saya itli çobanı.
Çoban eve gelmiş, gavalın yanar,
Gavalın üsdünde zencefir bağlar.
Anası vermeyor, gızı gan ağlar.
Filcanı daşdan oyalar,
İçine gayfa goyalar.

Niğde köylerinden İstanbul ‘ a gidip gelmenin en kolay yolu, en yakın durağı neresiydi? Tren daha Ulukışla’ya ( Berlin-İstanbul-Bağdat demiryolu hattı ) erişmeden önce İstanbul’a gidip gelmek ne denli zor idi! Bir kervana katılıp, yayan yapıldak, günler , haftalar süren yolculuk…Eşkıya baskınları olabilir. Açlık, susuzluk, sayrılık. Ve sıla hasreti…Ya sıladakilerin duyguları, düşünceleri…

Ağam İsdanbol’da bilmem ne halda.
Geliram dedi de gözlerim yolda.
Bu ses guyamata galsın mı böyle?
Ağam sen gideli yedi yil oldu,
Dikdiğin ağaçlar meyvadan doldu,
Senininen gidenler hep geri döndü.
Tez gel ağam, tez gel, ağlatma beni !
Gördün güzelleri, unuttun beni!
Kenardan gideim, yol senin olsun!
Ağılar yudaim, bal senin o(l)sun!
Bir su ver içe(y)im altın tasınan
Yolunu bekledim ne havasınan !

Müslüman Kapadokya köylüsü bir Rum kızına sevdalanıp gönül düşürürse, onun için “ben sana gurban olurum,” derse ne olur! Kıyamet kopmaz ya! Gurbette insanın başına her hal gelir. İstanbul’da işin içine Ermeni de girmektedir.

Gaba gaba bulut galdı havada,
Ucu telli mektup gelmez sıladan.
Sılada sevdiğim vaz geldi benden !
“ Gel, gel, yosma, sen gel, ben adam yemem!”
Yeni basdığım İsdambol’un daşına,
İras geldibir Ermeni gızına !
Adcım yaşmağını, öpdüm yüzünü,
“ Gel gız, dini İslam, gamla Ermeni !
Dinim dine uymaz, ya ben n’eyneim ?
Ellerim verdim, yarim n’eyneim ?”

Türkülerde Develi’nin büyük büyük harmanları da yerini alıyor.

Türlü çiçeklerden aldım rengimi,
Çok aradım, bulamadım dengimi.

Bahça bahça gecdim nar bulamadım.
Cierim yanıyor, yar bulamadım.
Anam gelir, paşam gelir yaran’dan.
Her yanarım görünmeyor yaradan.
Develinin harmannarı savrulur,
Savrulur da sayannara çevrilir.
Develinin bayrında, düzünde
Ahdım galdı şu deyusun gızında.

1850 sonralarında, Kafkasya’da Rus baskılarının artması üzerine yüzbinlerce insan karadan, denizden Osmanlı toprağına can havliyle sığınmak için yollara düşer. Gemiler Karadeniz’de batar (Ol nedenle Çerkezler balık yemezler). Kırım’ın kuzeyinden batıya doğru yol alan göçmen kümeleri binbir tehlikeyle karşılaşıp, tükene tükene, geçtikleri yerlere mezarlarını bıraka bıraka Dobruca’ya, Meriç boylarına sığınmağa çalışırlar. Trabzon’a, Giresun’a, Ordu’ya, Samsun’a ayak basabilenler de iç bölgelere yerleştirilir. Fakat, Anadolu yeni bir göç kütlesini kaldırabilecek durumda mıdır? Çerkez, Kabartay, Lezgi, Çeçen halkları kavgacıdır. Silahları vardır. Değişik bir yaşam düzenleri vardır. Bafra, Çarşamba ovalarından güneyde Şeria ırmağı havzasına değin yerleştirilen Kaf Dağı insanını yeri halk hiç de sevecenlikle karşılamaz. Uzunyayla’da Afşarlarla Çerkezler kavgaya tutuşur. Davar yetiştiren halkın yaylasına ortak olmuştur gelen göçmenler. Geçim zordur. Yaylanın çimeninde kuzu yayılsa da Kaf Dağı’nın insanı ile Kapaokya’nın insanı sonu cankırımı ile biten döğüşlere girişirler.

Nennileyim yat dizime !
Uykular girmez gözüme.
Şafağınan tan yıldızı,
Galdırmış emmimoğlu.
Devenin öyünü çekin!
Herkesin dediği çekin !

Doğru söyle babam, doğru !
Seni hang’Osmannı vurdu?
Beni vuran elli idi,
Elim golum bağlı idi.
Beni buran bir tek Çerkez,
Namusundan ar geliyor.

Anadolu halk mozaiğine XIX. Yüzyıl ortalarından başlayarak katılan Kaf Dağı halkları alpin ırkın güzel örnekli halklarıdır. Uzun sürmez, boylu boslu ,gösterişli giysili ,alımlı çalımlı Çerkez kızları türkülerde, oyunlarda yerini alır.

Garaman’dan gelir iken yandım,
Garama’dan gelir iken,
Ayağıma baddı diken.

Oynama, sıçrama Çerkez gızı!
Sen alla gey, ben gırmızı!
Çıkalım dağlar başına !
Sen gülü topla, dak başına !
Sürü-sürü-sürü-sürü-sürümeli gızlar,
Göksü de çapraz dü(ö)ğmeli gızlar.

Garaman’ın alt yanı da guyu,
Guyudan çekerler suyu,
Şah Senem’in usul boyu.

Durmaz, olmaz Çerkez gızı ! sen allar gey, ben gırmızı !
Çıkalım dağlar başına !
Sen gülü topla, dak başına !
Sürü-sürü-sürü-sürü-sürümeli gızlar,
Göksü de çapraz dü(ö)ğmeli gızlar.

Mübadele öncesi Karamanlı Ortodoks halkın folkloru yeterince ele alınmamış, irdelenmemiştir. Son yıllarda bu alanda bazı yayınların yapılması sevindiricidir. Yunanistan’a göç eden halk, nostaljik duygularla, derin bir özlemle eski köylerini, yaşayış özelliklerini unutmamışlar, çocuklarına, torunlarına aktarmışlardır. Ancak, Mübadele’nin 100. yılına 7 yıl kalmıştır. Artık göç edilen topraklarda da 1924’ü yaşamış, anımsayan insan bulma olanağı nerdeyse kalmamıştır.

Bu kısa yazıda Sayın Thanasis Papanikolau’nun notlarından yararlanarak Kapadokya Karamanlı halkının türkülerinden bazılarını ele almağa çalıştık. Ay Savvas, Enterisi Leyli, Ciğerimin köşesi, Allı yemenim, Senem, Sana yandım, Gonyalı ve enstrümantal Bağla bağla gibi türküleri ayrıca irdelemek gerekmektedir. Bu, etnomüzikolojinin ilgi alanına giren derin bir araştırma konusudur ve araştırmanların ilgisini beklemektedir.
………………………. l Ocak 2017. Pazar. Ürgüp.