NEDEN OKUMUYORUZ ?

Bir üniversite…

Sınav dönemi…

Salonun giriş bölümünde öğrenciler toplanmış, yarenlik ediyorlar.

İzliyorum, elinde ders notu olanlar var, tek birisi bile açıp okumuyor.

Bir bıkkınlık, bir usanmışlık…

Neden böyleyiz?

1970’lerin ortalarında Ürgüp Tahsin Ağa İİlçe Halk Kütüphanesinin önünden hareket ederdi köylere yolcu taşıyan minibüsler. Tanıdığım öğretmenlerle , minibüsün kalkmasını beklerken konuşurduk. Hiç kimse, kütüphanenin gerekliliğine inanmazdı.

Bana seslenmiyor oradaki kitaplar.”

Girip de ne okuyacağım ?”

Zaman kaybı. Oradaki tüm bilgiler kafamın içinde.”

‘’ Radyo, televizyon veriyor işte dünya haberlerini. Daha ne ! ‘’

‘’ Ben çocuk muyum kitap okuyacak yahu ! ‘’

‘’ En son kitabı, öğretmen okulu sınavları sırasında okumuştum. Ön Lisans için gönderilen kitapların naylonunu yırtmadım. Öyle durup yatır. Bana bir getirisi var mı onları okumanın ; yok. Öyleyse ! ‘’

 

Acaba !

Kütüphanelere öğrenci gitmeyişinin yanıtı bu yarenlikte ortaya çıkıyor, değil mi ?

Neden böyleyiz ?

Köylere giden minibüslere binen yolculara bakıyorum.

Şehir somunu almışlar.

Meyve, sebze almışlar.

Ceplerinde bir kitap, ellerinde bir gazete, dergi !

Yok.

Neden böyleyiz ?

( 2021 Ağustosunda ,oğlum Mutlu’nun otomobiliyle İstanbul - Budapeşte arasında bir gün gidiş, bir gün geliş, yolculuk ettik. Sırbistan’tan geçerken dikkat ettim, akaryakıt satış yerlerindeki AVM’lerde yalnız Sırpça da değil , Avrupa’nın bellibaşlı tüm dillerinde çıkan dergiler, gazeteler satışa sunuluyordu. Bizde neden bulundurulmaz böyle yerlerde  Türkçe gazeteler ? )

Kütüphanelerin görevlileri hiç kimse gelmediği için konuşma, yarenlik özlemi içindeler.

Gelen öğrenciler de, bilgisayar oyunlarına dadanmışlar.

Kitap, dergi okuyan yok.

Oysa, kütüphanelerde ne güzel çocuk kitapları vardır; onları çocuklara  tanıtmak gerekiyor.

Bu, evde anne babanın; okulda öğretmenin görevi.

Kütüphanelere gitmiyoruz.

Neden böyleyiz.

Çermik beldesini ilk kez 1984 ‘ haziranında Prof Dr Yusuf Tatar ile gezmiştik. Fırat Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi , Jeoloji Bölümü öğrencileri ile. Bir de ağır konuğumuz vardı aramızda: Prof Dr İhsan Ketin…

Çermik şifalı sıcak suların çıktığı yer demek. Cermuh adıyla Kafkasya’da da böyle beldeler var. Hidrotermal sağaltım yeri. Dicle Üniversitesi’nin Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon birimi var Çermik’te.

2016 yılında yine Çermik’teyim. Gezdim, dolaştım. Fotograflar çektim. Haburman Köprüsü’ne bir kez daha hayran kaldım. Fakat burası belediyeciliktan hiç nasiplenmemiş. Karman çorman bir yer olmuş. Daracık çarşıda yüksek yüksek yapılar kondurulmuş. Tıknefes bir büyük köy…

Diyarbakır’a dönmek için minibüs bekliyorum.

Bir genç yanıma gelip selam verdi.

Konuşurken konuşurken bunalımlı olduğu ortaya çıktı.

Ruhsal tedavi görüyormuş.

7 yıl önce Gaziantep Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü’nü bitirmiş. Sonra girdiği sınavları kazanamamış. Atanma bekliyor. Vekil öğretmenliğe de razı; o da yok. Kendini pedagoji konusunda yetiştirmesini önerdim. Birkaç prof, doç adı verdim.  Hiçbirini duymamış. Makale okumamış, kitaplardan haberi yok. Sonuçta, sınavlarda başarısızlık doğal değil mi ? Bu arada , Çermik’te bir kütüphane vardır, değil mi, dedim. Anadan atadan Çermikli, doğma büyüme bu beldeli olan genç adam kütüphanenin var olup olmadığını bilmiyor. Yerini gösteremedi. İçim cızz etti. Bu bir eksiklik de değil ona göre. 15 , 16 yıl süreyle okullarda eğitim aldığı halde bu durumda olan bir delikanlı varken, 5 yıllık köy ilkokulunda toplam iki yıl kadar okuyan bir çiftçinin kitaba, dergiye, gazeteye ilgi göstermemesi artık önemli bir sorun , bir noksanlık sayılmamalı…

Birçok beldede kamu yapısı için boşluk, arsa kalmamış durumda.

İlçe merkezlerinin topografyası da gelişmeye uygun değilse, arsa sıkıntısı kat kat artıyor.

Zamanında yapılmış bir kütüphane.

Artık işe yaramıyor. Arayan soran, gelen giden yok.

Öyleyse müteahhide verelim. Yıksın, ya yeni bir kaymakamlık binası, yeni bir karakol yapsın.

Ne gerek var kütüphaneye !

Bu tür düşüncelere sahip olanların sayısı  giderek artıyor.

Neden böyleyiz ?