ÖĞRETMENLİK DEDİĞİN NEDİR Kİ ?

İlköğretim Denetmeni Kerim Ulu minibüsten indi. Sabah pek erken çıkmıştı kentten. Ailesi memlekette kaldığı için ev tutmamıştı; Öğretmenevinde yaşıyordu. İlçeye giden ilk minibüste yerini almış, 2 saat süren bir yolculuk yapmıştı.

Denetleyeceği Dağardı Köyü İlkokulu dağın arka yamacındaydı. İl Eğitim Müdürlüğü’nde sorup öğrenmiş, sonra da 1973 İl Yıllığı’ndan ilçenin haritasının kopyasını almıştı.

Yolun kıyısında bir çayevi vardı. İlkbaharın güzel günleri başlamıştı. Havada bir tazelik…Her yer çayır çimen. Çayevinin bacasından duman çıkıyordu. Anladı Kerim Bey;  odun ateşinde çay hazırlanmış olmalı. İçeri girdi. Bir masada köylüler oturmuş, tesbih çekerek, çay içerek yarenlik ediyorlardı.

“ Günaydın !” dedi onlara doğru seslenip.

Köylüler karşılık vermediler.

Çayocağındaki genç yanıtladı.

“ Günaydın beyim. Hoş gelmişsiniz. Buyurun oturun. Çayı yeni demledim.”

Kerim Ulu gülümsedi. Bir sabah çayı iyi olurdu şimdi.

Bir sandalyeye oturdu. Çantasını masaya koydu.

Çaycı genç buğu buğu tüten tavşankanı çay dolu bardağı saygılı bir tavırla getirdi, masaya koydu.

Çay güzeldi. Dağdan çıkan kaynak suyu…

Çaykur ürünü güzel, nitelikli çay…Elbet güzel olur.

Yan masadaki köylüler dik dik bakıyorlardı Denetmene.

“ Hayrola bey!” dedi biri. “ Böyle sabah erken erken. Hızmat neye!”

Kerim Ulu, bir yudum aldı çayından.

“ Dağardı köyüne gidiyorum. İlkokulu göreceğim. Teftiş …” dedi.

Köylüler güldüler.

“ Biz o köydeniz beyim” dediler. Artık dik dik bakmıyorlardı. Bir sıcaklık doğmuştu.

Bir süre sessizlik oldu.

Kerim Ulu sordu:

“ Nasıl, öğretmeniniz iyi mi? Çocuklarınızı iyi yetiştiriyor mu?”

Köylüler birbirlerine baktılar. Önce yanıt vermek istemediler.

Kerim Ulu kuşkulandı.

“ Şikayetçi misiniz yoksa?”

Yaşlıca bir köylü öksürdü. Sonra gülümseyerek konuştu.

“ Valla beyim, biz bilemeyiz çocuklarımızın iyi yetişip yetişmediğini. Amma velakin, öğretmenimiz köyün ineklerine iyi bakıyor, Allah için.”

Kerim Ulu şaşırdı.

“ Nasıl yani, okulu bırakıp hayvanlarla mı ilgileniyor?”

“ Yok beyim öyle değil. Okulda da duruyor da, ineklerimize iğne vuruyor?”

“ Ya çocuklarınızın eğitimi!”

“ Öğretmenimizin asıl mesleği baytarlıkmış beyim. O cihetten söyledim. Şikayetçi değiliz. Yanlış anlamayın. İhbar gibi olmasın. Memnunuz şahsından.”

Denetmen Kerim Ulu kalakaldı. Hiçbir şey diyemedi.

Biraz sonra çaycı ile, köylülerle vedalaştı. Dağardı köyünün yoluna düştü.

……………

Veterinerin bir köyde öğretmen olması , geçimini hayvancılıktan sağlayan bir köy için ne mutluluktur. Her biri bir servet olan ineklerin, ne olduğu anlaşılmayan bir sayrılığın ardından ölüp gitmesi nasıl bir yıkımdır. Bunu yaşayan bilir. Bir aşı için hayvanlar da ilçe merkezine, il merkezine, veterinerin ayağına götürülemeyeceğine göre…

Köylünün düşünmesi kısa vadelidir hep. Yetiştirdiği üründen en kısa sürede sonuç almak ister. Kuzu doğacak, büyüyecek, kurban bayramı öncesinde satılacak, cebe giren parayla düğün yapılacak, eve gelin gelecek. Aile elbet çıkarını düşünür.

Ya çocuk eğitimi!

Çocuk masraf demektir. Saldım çayıra; Mevla kayıra. Eğitimin ne önemi var bre yavrum!

Veteriner bey öğretmen olarak yetişmemiş ki. Bir derslikte olağan süre kalmak onun için tutukluluk anlamına geliyor. Okul mapusane sanki.

Psikoloji: Geçiniz…Pedagoji: Geçiniz…Eğitim Sosyolojisi: Geçiniz…Özel öğretim yöntemleri: Geçiniz…Çağdaş Didaktik ilkeleri: Geçiniz…

Fakat eli uz maşallah…Yarım saatte bir evin tüm davarını, sığırını aşılıyor; enjeksiyon kullanmakta üstüne yok.  Dağardı köyünün sığırı da, davarı da sağlıklı. Köylü süt satıyor; iyi para kazanıyor. Köylü yün satıyor; iyi para giriyor aile bütçesine. Ardı ardına düğünler yapılıyor.

Daha ilerisini düşünmeğe gerek var mı?

……………..

Denetmen Kerim Ulu yazanağını hazırlayıp verdi İl Eğitim Müdürlüğüne.Veteriner kökenli öğretmen yalnız bir ders yılı çalışabilmişti köyde. Yeniden görev verilmedi. Fakat, olan olmuştu.Kerim Bey emekliye ayrıldı; memleketi Tokat’a yerleşti. Anılarını yazdı.

Dağardı köyündeki öğretmeni,z avallı öğrencilerini hiç unutmadı.

Çocuklara hep acıdı. 1990’lı yıllarda görev yaptığı o Güneydoğu Anadolu ilinde acaba bu köyden hiç okuyan, eğitimini sürdüren olmuş muydu? Hep merak etti.

Komşu köyün, Dağdibi’nin  öğretmenleri, karıkoca  1969 Ergani Dicle Öğretmen Okulu ( Eski Köy Enstitüsü )  mezunu gerçek öğretmenlerdi. Beş sınıfı ikisi yönetiyordu. Evleri köydeydi ve dersler bitince de hemen kente kaçmıyorlardı. Okulun yanında bahçe yapmışlar; sebze yetiştiriyorlardı. Arıları vardı ; kovanlardan bal alıyorlardı.

Kerim Ulu üşenmedi; araştırdı. Dilekçeler yazdı, meslekdaşlarından rica etti. Yanıt geldi.

Dağardı köyünden İlkokulu bitirip de daha üst okullarda okuyan tek bir öğrenci yoktu.

Dağdibi’ndeki okulu bitirenlerden birçok çocuk okullarda yetişmiş, eğitim almış ; öğretmen, ebe, hemşire, astsubay olmuştu.

İldeki liselerde, üniversitede okuyan çok sayıda öğrenci de vardı.

Dağardı köyünde artık ne inek, ne koyun vardı. Sönüp gitmiş; göçlerle nüfusu azalmıştı.

Dağdibi köyünde her yaz dinlencesinde şölenler veriliyordu. Yurt coğrafyasının sonsuzluğunda görev yapanlar köylerine dönüp ana baba evini şeneltiyorlardı.

Eğitim…

Kolaydır…Gözde büyütmeğe gerek var mı?

Herkes öğretmen olabilir (!).

Öğretmenlik dediğin nedir ki?

Çocuk oyunu…

                                                 ********

          Not : Veteriner yerine diş hekimi, mühendis, mimar, muhasebeci de konulabilir; değişen bir şey olmaz.