="TURGAY KOZAN"=

"HELE BAHIN KİM GELMİŞ, HOŞ GELMİŞ,"
"NEV-NAR'A GELMİŞ, O GELMİŞ;"

"ASALETİYLE GELMİŞ, HOŞ GELMİŞ,
"SAZIYLA, SÖZÜYLE, O GELMİŞ,"

"TURGAY KOZAN GELMİŞ, HOŞ GELMİŞ".(2.BÖLÜM)

Selâm; yine yeniden sizlerleyim. Yine "Turgay Kozan" diyeyim; yine hayat hikayesinin devamını çızıhtırmaya başlıyayım. Nirden mi tabiki galdığımız yirden...

Angara dönüşü Nar'ın aşşa mahlesine taşınan  bizim Turgay; bahçeleri iç-içe olan aşşa mahlede akranlarıyla goşar, oynar. Yazıda yabanda yinecek ne varsa yiir, ayva çiçeğinden başlar, lahana kökünden boşlardık. Bu arada da getir götür işleri yapar, gücümüzün yettiğince bağ bahçe işlerine goşardık didiydi, diyeyim. 

Besmelemi çekip yazıma başlıyayım. Bakalım gönülden ne inciler dökülecek ve sıra sıra dizilip, nasıl bir hikaye olup sizlere gelecek...

Bizim Turgay; Nar'a taşındıktan sonra ilkokula başlamış. Babası Ahmetağa ilkokul mezunu olmasına rağmen çocukları okusun diye çırpınan bir babaymış. Kendiside her fırsatta gazete, dergi ne bulursa okurmuş.
Aile orta halli bir aile olmasına rağmen Ahmetağa çok çalışır, kendisi gamyon şoförü olduğu için uzun yola çıkınca bir, birbuçuk ay gelmediği zamanlar olurmuş. Çocukları büyürken yanlarında değilmiş emme horantasını muhannete muhtaç etmemiş, ailecek hiç yokluk çekmemişler.

Anne Emine Çavuş'un ise ev hanımlığı ve hamaratlığı yanında iyi bir müzik kulağı ve kendine ait bir makamı varmış. Hiçbir yerde yazılı çizili olmayan bir makam. Anında söz müzik beste yapar, uzun hava gibi uydurup söylermiş. 
"Armut dibine düşer" misali bizim Turgay'da anneden almış bu yeteneğini.

Hatta oğul Turgay büyüyüp saz çalmaya başlayınca; Ana misketi bi söyle de ağlayalım diye latife yapınca, Emine Çavuş oğluşuna kızarak 
"Get gavur sıpası" ben öyle acıklımı çığırıyom dirmiş. Misket ki bildiğiniz gibi angara oyun havası..

Baba Ahmetağanında müziğe ilgisi varmış, gazel okuyanları çoh sever, radyo tv farketmez, okunan sanat müziği eserlerine sesiyle eşlik edermiş. Birde nirden bulursa gazel tarzı sanat müziği plaklarını toplar gelirmiş.

Bizim Turgay ilk ve ortaokulu Nar'da bitirince o yıllarda Nevşeer Erkek Sanat Okulu diye bilinen Endüstri Meslek Lisesine yazılmış. Hatta Elektrik bölümüne sınavını kazanarak girmiş. Sanat Okulu 2. sınıfta iken abisi "Mustafa Kozan" eve bir saz (bağlama) getirmiş. 
Anası hayırdır oğul bu neyin nesi diyince; Mustafa abisi de ana Nar'a saz kursu açılmış, 20-25 öğrenci yazılmış, kurs devam ediyor bende giderim diye aldım hemide evde benden güccüklerde var evde de bir saz bulunsun dimiş.  

Bizim Turgay'ın sazla tanışması o yıllarda başlamış. Güccüklüğünden beride çenesi hiç durmayıp, bağda, bahçede bağıra çığıra türkü söyliyen zaten ezberi ve hafızası guvvetli olan   Turgay canına minnet bilip "Aldım sazı elime" misali Mustafa abisinin kursdan aldığı notlarına, sazın sapına yazılan notalara bakarak başlamış saz çalıp çalışmaya...

Bu arada saz çalmayı öğrenirken notaları da tek tek birleştirince türkünün tamamının ortaya çıktığını farkedince "Kim tutar Turgay'ı" misali daha çok saz çalmaya başlamış. Kısa zamanda notalarıyla 7 türkü öğrenivirmiş. 
Bunlar Gelin Ayşe, Cemalim, Sivas ellerinde sazım çalınır, Bastımda kırıldı iğdenin dalı, Pancar pezzik değilmi, Maden dağı dumandır gibi türkülermiş.

Zaman geçtikçe sazı iyice öğrenen, melodileri de çıkarmayı başaran bizim Turgay saz çalmayı daha çok seviyor ve saz kursuna başlıyor. Repertuarında da zaten 7 türkü var, kursun saz öğretmeni de rahmetli "Hacı Mehmet Çalışkan" bu alaylı öğrencisini çok seviyor ve saz çalmanın bütün inceliklerini ona öğretiyor.

Bu arada lisede bitiyor evin, bahçe işlerinin yanında bulduğu işlere de girip çalışarak harçlığını çıkartıyor. Taaki memur olarak işe başlıyana kadar.

Bizim Turgay yaş aldıkça yada halk deyimiyle yaş kemale erince; zerde gençlikte var kanı kaynıyor ve âşık oluyor. 
"Kimemi; Nursen kızımıza. 
"Nirdemi; Nar'ın Belediye meydanında. 
"Nasılmı; Kendi deyimiyle belediye meydanına gamyonla portakal gelmiş bende yaklaştım, nasıl portakal, kilosu kaça filan diye soracaktım. Meğerse eşim Nursen almış portakalı gidiyordu o ara bi göz göze geldik, iş bitti diyor.. 

Eyyyy "ÂŞK" sen nelere kadirsin. Bizim Turgay meydanda gamyondan portakal alacam dirken bir bakışla Nursen'i görüyor ve gördüğü anda aşık oluyor. Nursen ise yeşil gözlü, civan gibi bu delikanlıya bir bakış atıyor, onunda içinin yağları eriyor, yüreğine bir kor düşüyor ve gönlünü bu yakışıklı gence gaptırıviriyor. 
Sonaasımı Nursen bir bakışla bizim Turgayın ahlını başından alıyor. Turgay'ımız ise neye niyet, kime kısmet hesabı portakal yerine Nursen'ini telli duvaklı gelin alıyor...

Nursen kızımıza gelince ıcıcıhta ondan bahsedeyim. Nar'ın Efeler sülalesinden Efe Mehmet'te dinilen babası Mehmet Karabıyık, Kevser hanımla evleniyor. Mehmet emminin 6 çocuğu oluyor emme hepicigide gız. 
Bu gızlar beşibiyerde misali altın gibi gızlar. 
Bu beşibiyerdeler Şevkiye, Şule, Tülay, Şenay ve Tuğba'dan oluşuyor. Bizim Nursen 2.sırada emme Turgay'ın gözünde siz diyin "ATA LİRA" ben diyeyim "GREMSE"...

Akabinde ilk görüş, ilk bakış yıllar sürecek bir beraberliğin başlangıcı oluyor. Ahmet ağam ile Emine Çavuş dururmu himen Efelere dünür gidiliyor, geliniyor ve söz kesiliyor. Bunlar sözlü beklerken diğer taraftan Abi Mustafa ile Heriklili bizim gız Ülfet'in 1985 yılında Nişan-Nikah töreninde; Aile böyükleri bir karar alıyor madem Turgay ile Nursen sözlüler bunlarda aradan çıksın diyerek Nişan ve Nikahları iki arada bi derede yapılıp, kıyılıveriyor. 

Bizim Turgay'ın askerlik, iş bulma dirkene evlilik süreci uzuyor. Bu arada şansı yaver gidiyor ve 1988 yılında "Ankara Akıncı Hava Üssünde" Elektrik Teknisyeni olarak işe başlıyor. 
1 yıl sözlü, 4 yıl nişanlı kalıp nihayetinde 1989 yılında evleniyorlar... (Sağ üst resim) 
Eşinide alıp Ankara'ya lojmana yerleşiyor. 

Bu evlilikten 1990 yılında ilk oğul "AYTİMUR," 
1998 yılında ise ikinci oğul "AYBATUR" doğuyor. (Sağ orta Sünnet resmi).
Aytimur ve Aybatur gerçek Türk isimleri olduğu için dikkatimi çekti ve anlamlarını araştırdım. AYTİMUR = Ay gibi ışıklı, Demir gibi güçlü kimse. Birde 1334 yıllarında Horasanda hüküm süren Türk Hükümdarıymış.
AYBATUR = Kahraman, Cesur, Cengaver, Bahadır anlamındaymış...

Bu çekirdek aile yani "KOZAN" ailesi gül gibi geçinip gidiyor, oğullarını büyütüp, okutuyorlar.
Büyük oğul Aytimur İnşaat Mühendisi oluyor. Kuzey Irak'ta işe başlıyor. 2017 yılında 26 yaşında iken orda vefat ediyor...
Baba ocağına da ateş düşüyor...
Allah Rahmet Eylesin. Mekânı cennet olsun...

Cenabı Allah kimseye evlat acısı virmesin, kimseyi de evladıyla imtihan etmesin...
Aytimur'dan sonra ağlayıp, sızlayıp perişan olup, derin bir sarsıntı geçiren vede tarumar olan "Kozan" ailesi çohh zor günler geçiriyor. 

"Zaman herşeyin ilacıdır" diye bir söz vardır. 
Bizim Turgay Kozan'da kendini biraz toparlayıp herşey insanlar için bizde hayatın içindeyiz. 
Benim geride bir eşim ve bir oğlum daha var diye düşünüyor himen toparlanıyor ve hayata sımsıkı bağlanıyor. İkinci oğul Aybatur'da okuyup Doktor oluyor. (Sağ alt resim mezuniyet hatırası)
Ata, baba memleketi Nevşehir Devlet Hastanesine 3 ay önce atanıyor ve çiçeği burnunda genç doktorumuz halen doktorluk görevini yapıyor. 
Ayrıca müthiş bir müzik yeteneği olan Doktor Aybatur'umuz babasıyla birlikte evde müzik yapıyorlar, çokta keyifli saatler geçiriyorlar..

Birde "Turgay Kozan" kendini tarif ederken; beni sevip sayan arkadaşlarım ve yakınlarım bana "OZAN" diyorlar ama ben kendine has ses rengi ve tarzı olan sıradan bir mahalli sanatçıyım diyor. 
Bende hiç sıradan diilsin sanatçının hası, adamın dibisin diyorum...

Kendisi Mahalli sanatçıları tanıtırkende; isim yapamayan ama yöre halkının ihtiyaçlarına cevap veren o yörede kabul görmüş, böyüklerinden öğrendiklerini güccüklerine aktararak o toplumun değerlerini ileri günlere taşıyan ve yaşatan kimselerdir. Bir nevi taşıyıcı, bir nevi geçmişten geleceğe köprü diyor.
Bu görev kimse tarafından virilmez, gönüllülük esasına dayanır. Sanatçının Allah vergisi yeteneğine, kendi yapısı ve kendinden neler kattığı da çoh önemlidir, çünkü müzik işi, aşk işi, gönül işi sevmiyorsan yapamazsın bu kadar basit diyor..

Turgay Kozan'ın saz çalıp söyleme şekilleri yıllara göre değişkenlik göstersede mahalli sanatçı olarak ilk gözbebeği türkülerinden asla vazgeçmiyor. Halen resmi kurumların, etkinliklerin, hatrını kıramadığı eş, dost, arkadaş ve hemşehri toplantılarının aranan, çağrılan tek ismi oluyor. Kendiside gönüllü gidip sazıyla, sözüyle, türküleriyle herkesin güccükten böyüğe gönüllerini feth ediyor...

"TURGAY KOZAN" didim, Kozan dağından alıp, ata dede seceresine dokunup bugünlere gelim didim... 
İlk, Orta, Lise, Sosyal bilimler üniversitesini bitirip "Ankara Hava Akıncı Üssünde" sivil memur (Elektrik Teknisyeni) olarak işe girdi didim...
2001 yılında "Nevşehir Bayındırlık ve Iskan Müdürlüğüne" tayinle geldi, sonra bu kurumun adı "Çevre Şehircilik Müdürlüğü" oldu ve halen orda memur olarak çalışmakta didim... 
Nursen'iyle evlendi iki oğlu Aytimur ile Aybatur'u oldu didim... 
Oğulları Aytimur okuyup Inşaat Mühendisi, Aybatur ise Doktor oldu didim...  
Sazıyla, Sözüyle, Özüyle, Efendiliğiyle Nar'ın ilk mozaik taşı olsun didim... 
Sizden birini, İçinizden birini, Mahalli bir sanatçımızı yazim didim...

Nar'lı hemşehrim "Turgay Kozan" yazılarıma Hoşgeldin didim...
Eline, Diline, Yüreğine Sağlık didim...
Yolunda, Bahtında Açık olsun didim...
İşin, Gücün Rast Gitsin didim...
Didim de didimmmm...

Sağlıklı, Sıhhatli Günler Dileklerimle...
Yasemin Tutuş 
19.12.2024