=NEVŞEHİRLİ ÇANAKKALE GAZİSİ SADIK ATAER=

=ÇANAKKALE SAVAŞI GAZİMİZ= (1.BÖLÜM)

"ÇANAKKALE İÇİNDE AYNALI ÇARŞI,

"ANA BEN GİDİYORUM DÜŞMANA KARŞI"...

Selâm; her yazımda yine, yeniden sizlerleyim derim ya. Yine yeni bir anlatım, yine geçmişten bir yaşanmışlık hikayesi ile yine sizlerleyim.

Bu seferde Bahtışen Ataer Sanlıer ablamın;

Yasemin hanım yazılarınızı keyifle okuyorum.

Belki benimde ailem hakkında size aktaracak bilgilerim ve resimlerim var.

Tavukçu, Ataer, Kolbaşılar ve Yurtseverler hakkında.

Biraraya gelebilirsek çok memnun olurum mesajından sonra tamam ablam deyip telefonumu yazdım.

Akabinde karşılıklı uzun uzun telefon görüşmelerimizin sonucunda Bahtışen ablam anlattı, ben dinledim. Ben sordum, o cevapladı dirkene aileler konusunu ileri dönemde çok kapsamlı araştırıp, yazalım diye akitleştik.

Ancak anlatımın içinden ilgimi dedesi

"Sadık Ataer" çekti.

Niden dirseniz; Nevşeer'imizin toprağından bir yiğit çıkacak, bu has Nevşeer'li askerimiz Çanakkale- Gelibolu cephesinde savaşıp, "ATATÜRK" tarafından sırtı tapışlanarak (Sıvazlanarak) "GAZİ" ünvanıyla ve İSTİKLAL MADALYASI" ile onurlandırılacak vede Atanın eri anlamında "ATAER" soyadını alacak.

(Sol üst resim)

Bendeniz bunu duyunca İçimdeki Yurtseverlik, Vatanperverlik ve Milliyetçilik duygularım öyle gabardıki, anlatıp yazmak için içim içime sığmadı. Nasıl sığsınki; Nevşeer'imizden bir Çanakkale Gazisi çıkacak ve ben teğet geçeceğim  hee mümkünatı var mı?.

Bende Sadık Dedeyi cımbız'la çeker gibi anlatılanların içinden çekip çıkardım..

"Sadık Ataer" Gazimizi soru ve suallerim ile araştırmaya başladım. Bu süreçte torunları dedesinin ismini taşıyan Sadık Ataer ve Öznur Ataer Ellialtıoğlu'nada ulaştım.

Telefon görüşmeleri ve mesajlaşmalarımızın ardından ortaya Nevşeer'imin mozaik taşları adını verdiğim yazılarıma yeni bir hayat hikayesini daha ekledim. Uzun lafın kısası şimdi sizlere Çanakkale Gazimiz "SADIK ATAER'i" anlatıp, yazacağım.

Şimdiden Bahtışen Ataer Sanlıer, Sadık Ataer ve Öznur Ataer Ellialtıoğlu ve eşide dahil Saygıdeğer büyüklerime binlerce "TEŞEKKÜR" ediyor, o güzel Yüreklerinden öpüyorum..

Sadık Ataer didim, Çanakkale Gazimiz didim, Atamız tarafından İstiklal Madalyasıyla şereflendirilmiş didim. Şincide Rabbime sığınayım yine Elim, Dilim, Kalemim, Kelâmım Yarabbi sana emanet diyeyim.

Sadık dedemizin yaşamına torunlarının anlatımıyla köprü olayım ve hayatını tarihin tozlu sayfalarından yaprak, yaprak günümüze taşıyayım didim.

"Ya ALLAH, Ya BİSMİLLAH"

Eskiden Nevşehir eski ismi "NAHİTA" şimdiki ismi Niğde'ye bağlı imiş. O zaman Niğde Nüfus binasında çıkan bir yangınla bütün nüfus belgeleri yok olmuş. Çok araştırılmasına rağmen baba adı Mahmut olan Sadık Ataer'in soyağacı olarak çok geçmişi bilinmemektedir.

Sadece dayısının Sarayda "Hamurkâr" olarak görev yaptığı ve Sadık dedenin büyük abisini yani yeğenini saraya aldığı ve okumuş, kültürlü bir genç olan Mehmet Akif'in ise son Padişah Vahdettin'in hafiyesi olduğu biliniyor.

Bir rivayete göre ise abi Mehmet Akif'in "MİRALAY" olup, Padişahın en yakın yaveriydi deniliyor.

Nevşehir'li Mahmut efendinin Mehmet Akif, Sadık, Hacı Hafız isminde 3 erkek, 1 de kız evladı oluyor. Sadık Ataer dedemizin ise hatırlanabilen hayat hikayesi 1877 doğum tarihinin dışında sadece askerlik ile başlıyor...

Sadık Dedemiz vakti saati gelince askere gidiyor ve dile kolay tam 7 sene askerlik yapıyor. Eskiden Osmanlı döneminde askerlik 7 sene sürer, bitiminde tezkere alınırmış. 

Akabinde 1905 yılında "HARPUT" Kışlasından giden Yemen taburlarının "HUŞ YOLU" (Sağ üst resim) köprüsünden geçip, şehit olup, dönemeyen vatan evlatları için;

"Burası Huş'tur,

"Yolu yokuştur;

"Giden gelmiyor,

"Acep ne iştir.. diye ağıt şeklinde türkü bile yakılan Yemen'e bizim Sadık dedemizde tarih bilinmesede bir dönem asker olarak gönderiliyor. Askerliğini yapıp, bitirip dönerkende Yemen hatırası olarak "GÜMÜŞ" saplı, "FİL KUYRUĞU'ndan yapılma Kırbacınıda yanında getiriyor. (Ortadaki küçük resim)

Askerlik bitip, tezkeresini alıp Nevşeer'e dönünce bi bakıyor ki; güccücük bıraktığı Hacı Hafız ismindeki gardaşı belkim 1 haftalık, belkim 1 aylık yeni evlenmiş. Çiçeği burnundaki damat olan gardaşına gıyamıyor.

Karındaşım, Cangardaşım, Hacıgüccam madem yeni evlenmişsin, gel sen yeni gelinimizi;

"Elleri gınalı,

"Göğnü yaralı,

"Sanada hasret bırahma.

Ben senin yerinede askerlik yapayım, sen ocağımıza bucağımıza, gaydımıza guydumuza, evimize yuvamıza sahip çıh, eyalinle birlikte anam, bacımda sana emanet diyip izinin üzerine tekrar Hacı Hafız ismindeki gardaşının yerine askere gidiyor...

Şimdi bile halen Askeriye'de geçerli olan bir kural varmış. Evde askerlik çağına gelmiş 2 erkek çocuktan sadece biri askere alınırmiş ki, diğeri evde kalanların geçimini temin etsin, korusun kollasın diye.

Allah Devletimize, Milletimize ve Ordumuza Zeval vermesin. Amin.

Sadık dedemizin 7 senede biten askerliğine yeniden bir 7 sene daha eklenince tam 14 sene askerlik yapıyor. 1915 yılında 1. Dünya savaşı patlak verince; Sadık dede kıdemli asker olduğu için Gelibolu Yarımadasına yani Çannakkale'ye cepheye gönderiliyor.

Kulakları ve her tarafı yara bere içinde, ayakları günlerce postal içinde kalmaktan kan revan pestile dönmüş haliyle yinede var gücüyle cephede savaşıyor.

Beri yandan vatanımızın her tarafı kuşatılmış ve her cephesi savaş halinde birde üstüne üstlük seferberlik ilan edilmiş.

"HEY ONBEŞLİ, ONBEŞLİ,

"TOKAT YOLLARI TAŞLI;

"ONBEŞLİLER GİDİYOR,

"KIZLARIN GÖZÜ YAŞLI...diye ağıtların yakıldığı 13 ile 15 yaş arası çocuklar dahi askere alınıyor. (Sol alt resim.)

İstanbul "Darülbedayi'den de 13 ile 15 yaş arası gençlerde Çanakkale'ye cepheye gönderiliyor.

Darülbedâyi ne diye sorarsanız kısaca; Dârülbedâyi yada asıl adıyla Darül-bedâyi-i Osmâni 27 Ekim 1914 tarihinde İstanbul Belediyesi bünyesinde Konservatuar olarak açılan okul dirim...

Sadık dedemiz; henüz bıyıkları bile terlememiş, elleriyle silah tutmayı bile beceremiyen bu gençleri görünce ciğergah oluyor. Biliyorki hepsi gözünün önünde birer birer şehit olacak. Hepsi bu vatan için canları pahasına ölmeye gelmişler.

Onlar öleceğine, bir can bir candır. Kendimi siper edeyim, ben öleyim diyerek "ALLAH, ALLAH" nidalarıyla kendini öne atıyor. Ve vuruluyor diyeyim buraya bir virgül koyayım. Devamını ise 2. bölümde yine ben anlatıp yazayım, sizlerde okuyun diyeyim.

Sağlıklı, Sıhhatli Günler Dileklerimle..."

2 .Bölümde görüşmek üzere...