BİR İŞ, BİN UMUT
Liseyi bitirmiş, bir fabrikada işçi olarak çalışmaya başlamıştı zorunlu olarak.
İşi rahat değildi, beden gücüne dayanıyor, 8 saat fabrikanın 4 katında mekik dokuyor, yoruluyor, terliyor, dizlerinin bağı çözülüyor ama yılmıyordu. İş bitimi sevinçle alt kata iniyor, o çok sevdiği takım elbisesini giyiyor, gülerek, çok şeyleri başarmış biri havasında evine koşuyor, geceleri deliksiz uyuyor, sabah aynı koşturmacanın başlayacağını biliyor, buna rağmen umudundan zerrece vazgeçmiyordu.
Bir gün işten çıktı, tam fabrikadan ayrılacakken fabrikanın muhasebecisi onu çağırdı.
“Sen lise mezunu musun?”
“Evet abi, lise mezunuyum”
“Pekiyi 10 parmak daktilo yazmayı bilir misin?
“Biliyorum”
Muhasebeci bunu masaya oturttu, daktiloyu önüne koydu, ‘benim söylediklerimi yaz’ dedi, onun söylediklerini yazdı, muhasebeci daktilodan kâğıdı çıkardı, şöyle bir baktı, çok hoşuna gitmişti.
“Artık sen burada çalışacaksın, hemen yarın işe başlıyorsun” dedi. Duyduklarına inanamadı, sevinçle oradan ayrıldı, uçuyordu adeta, her şey ama her şey gözüne güzel görünüyor, ayakları yere basmıyordu.
O sabah erkenden uyandı, önce tıraş oldu, ütülü bir gömlek, bunun üstüne de bir kravat taktı, takım elbisesini giydi, kendi kendine ‘bak işte şimdi memura benzedin’ diye mırıldandı, kahvaltısını yaptı, annesi ve babası ile vedalaştı, hemen yola çıktı.
Fakat hayatının hatasını yapacak, fabrikaya erken varacaktı, fabrikaya vardığında muhasebe bölümü açılmamıştı, beklemeye başladı, muhasebenin açılması için sabırsızlanıyordu, ilk memuriyetinin hayalini kuruyordu. Neler düşünüyordu neler.
Tam o sırada beklediği muhasebeci değil de fabrikanın patronu gelmez mi, “Ne bekliyorsun, neden üzerine değiştirmedin?” dedi.
“Şey muhasebeci … abiyi bekliyorum, artık ben muhasebede çalışacağım”
“Kim söyledi bunu sana?”
“Muhasebeci … abi söyledi”
“Öyle şey olmaz, benim haberim yok, hemen üzerini değiştir, yukarı çık, işine devam et”
Yıkılmıştı, tüm hayalleri üstüne çöktü adeta, her şey alt-üst olmuş, umutları bir balonun söndüğü hızda sönmüştü.
“Ben işi bırakıyorum” diyebildi patrona… Yavaş yavaş ayrıldı fabrikadan, ayrılırken sürekli arkasına bakıyor, muhasebecinin her an kendisini çağırmasını bekliyor, bunun olacağını umuyor, ayakları da bir türlü gitmiyordu. Ne kadar yavaşlasa da onu kimse çağırmadı, küskün, kırgın, üzgün, dünyası kararmış bir şekilde bir bilinmezliğe doğru yürüdü, gitti…