BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

İnsanoğlunun ağır bedeller ödedikten sonra insanlığın hayrına olması için dünya yazılı tarihinde ilk olarak, rakipsiz, dünya çapında, tüm ulusların birleşmesiyle kurulmuş bir kurumdur. Eminim ki bazı engelleri olması nedeniyle görevlerinde aksamalar olduğu, insanlara biraz da olsa bazı devletleri kayırıyor hissi vermekteydi. Günümüzde ise görevini yapamaması açık bir şekilde görülmektedir.

Oysa yapı olarak küçülen ve birbirlerine yakınlaşan dünya milletlerinin ve dünya barışının en önemli aktörü konumundadır. Eğer birleşmiş milletler inanılırlığını kayıp ederse dünya devletlerinin daha tehlikeli kutuplaşmalara gitmesi olası bir durumdur.

Hukukun ve kayrılmanın, günün birinde, dünyada kan akmasına neden olan süper devletlere de lazım olacağı unutulmamalıdır. Zira tarih ibret ve karanlık dehlizlerle doludur. Nice cihan devletleri hazin bir şekilde yok olmuşlardır.

Dar bir dönemeçten geçen birleşmiş milletler başarılı olamazsa dünya savaşları da çıkabilir. İnsanlık önceki dünya savaşlarından daha ağır kayıplar verebilir.

Emperyalizmin efendisi olan kapitalizm, yükseliş ve ihtişam günlerini yaşamaktadır. Milleti, dini duyguları olmayan bu tehlikeli akım, gün geçtikçe yayılmakta, insanlar petrol için, elmas için, hegemonyaları için ölmekte, savaşmakta, sıkıntı çekmektedir.

Kapitalizmin yükselmesi için; Milli, dini, kültürel, doğa ve insan sevgisi gibi, insanları insan yapan değerlerin çok ağır yaralar aldığını hepimiz acı içinde izliyoruz. Bu afet ilk önce yetişkin bireyleri vurmaktadır. Zira insanlar günümüzde günlük kazanıp, günlük yaşamaya alışmaktadır. Daha açık bir tabirle 100 lira kazanan bir bireyin 150 liralık yaşamı, bireyleri borçlu hale getirmiştir. Toplumsal atalet, toplumları uyuşturmaktadır. Bence esas tehlike buradadır. Gerçek hayattan sıkılanlar, sanal âlemlere kolayca geçebilmektedir. Suçlar artıyor-ki, hapishaneler çoğalıyor, mahkemeler uzadıkça uzuyor. Suçluların çoğalmasıyla aflar gündeme geliyor ve af çıkıyor. Sanki suçun iyisi ve kötüsü varmış gibi… “Adalet mülkün temelidir.” Diye bir yazının millet meclisinde yazılı olduğunu sanıyorum.

Kapitalizm başarmak için kitlelerle mücadelesinde etik kuralları hiç tanımıyor, faul kelimesi lügatinde olmadığı için sadece kazanmaya yönelik organizasyonlarda profesyonel olarak bulunuyor. Halklar organize olamadıkları için devamlı zararlı çıkıyorlar. Benim asil yurdumda kredi kartı borcu için boşanan aileler, para için ölen ve öldüren insanların bulunması canımızı yakmaktadır. Büyük ve profesyonel kapitalis devletler saldırıp resmen sömürmesinin yanda, saldırmadığı devletlerde nifak, bölücülük tohumları atarak gelişmelerini önlüyorlar. Ekonomisi yok olan bu devletler, fertlerini iyi besleyemediği için yarınları da alacakaranlık kuşağı gibi oluyor. Kapitalizm bir taşla pek çok kuş vuruyor, hatta kuşu kuşa vurduruyor.

Konola virüsünün çıkması dünya için bir sürpriz olmuştur. Teknoloji ilerledikçe dünya küçülmüş, ulaşım kolaylaşmıştı. Bu durum virüsün yayılma gücünü artırmıştır. Burada garip bir durum da görülmektedir. Teknolojik açıdan ilerlemiş ülkeleri daha çok vurmuştur. Vurmaya da devam etmektedir.

Tarihte hastalık salgınları yaşanmış ve birçok insan ölmüştü. Birleşmiş Milletlerin en azından böyle durumlar için çalışmaları olması gerekmez mi? Ekipleri, devletlerle beraber yapacağı ortak çalışmalar, karantina bölgeleri, ülkelerin sağlık teşkilatlarını bu yönde eğitmesi ve denetlemesi gerekmez mi? Birleşmiş Milletlerin yetkilerinin kısıtlı olduğunu düşünüyorum.

Çevrecilik konusunda da sınıfta kaldığını düşünüyorum. Ya da devletlerin, Birleşmiş Milletler teşkilatının sözünü pek dinlemediği kanaatindeyim. Emperyalistlerin ve kapitalizmin hiçbir şey umurunda olmadığı, sadece kazanmaya ve yiyemeyecekleri kadar, karşısındaki mazlumları bitirme pahasına garip düşünceler içinde olmaları bunların zaafları kabul edile bilmektedir.

İşte birleşmiş milletlerin en önemli olması gereken görevlerinden… Küresel yasalarla kapitalimin önünü kesse, dünya barış ve güzellilikler içinde yaşayacaktır. Gelir tüm insanlara yayılırken, çalışma, eğitim gibi ulvi konularda dünya çapında teşvik görecektir. Ruhu diktatör olan liderler istemese bile efendi olacaktır.

Birleşmiş milletler fakta mı- denede mi derken, küresel ısınma da aldı başını gidiyor. Yağmurlar bazı bölgeleri terk ederken bazı bölgelerde görülmemiş seller görülüyor. Bu durum Küresel olarak ısındığımızın resmidir.

Açlık, fakirlik birçok devletin asıl meselesi oldu.

Diktatörler dünyada adeta yeniden hortladı. Gücünün yettiğince insanlara zülüm ediyorlar.

Fertler feraset sahibi olmak zorundadır. Liderler feraset sahibi olmak zorundadır. “Ben dedim, böyle olacak.” La olmuyor... Alavere dalavereyle hiç olmuyor. Ezmekle ve ezmeye çalışmakla da olmuyor. İnsanların gözü açıldı. Esat Suriye halkını bitiremez. İsrail’de Filistin’i bitiremez. Sadece bu talihsiz dönemlerde dünyaya gelmiş insanlara acılar yaşatırlar. Diken üstüne oturtan, diken üstünde oturur.

Günümüz olayları elbet ki tarihte tüm belgeleriyle yerini alacaktır. Tüm insanlara ve de liderlere ibret olacak günlerdeyiz. İbn-i Haldun “Kralların kitabı” olarak da bilinen Mukaddimesinde neden ve sonuçlarını yüz yıllar önce yazmıştır. Kim bilir belki daha az okuyoruz.

İnsanlar aklıselimle hareket etmedikleri için kitleler halinde bu tuzaklara düşüyorlar. Burada örnek olarak Kuzey Irak Kürt yönetimini ve Amerika’nın Kuzey Suriye’de kurmak istediği Pkk-Pyd olaylarını örneklemek isterim. Formülde Amerika’nın menfaatlerini denkleme doğru koymak zorundayız. Petrolleri kontrol altında tutmak istiyor. Bu gün düşmanı olduğu İran a yakın durmak, yapa bilirse İran ın başına bela olmaktır. Başka bir amacı da eğer bu coğrafyada kazana bilirse, Yahudi yerleşimcileri getirip buraya yerleştirmek ve Yahudiliğin Vaat edilmiş topraklar iddiasına yardımcı olmaktır. Evangelisleri incelediğimiz zaman bunlar gayet kolay anlaşıla biliyor. Bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyor.

İşin garip tarafı da bunun ücretini Suudi Arabistan’dan almasıdır. Hatırlarsınız. ABD Devlet başkanı ilk önce Suriye’de- Irak’ta işleri olmadığını askerini kendi vatanlarına çekeceklerini söylemişlerdi. Suudi Arabistan kendine göre nedenlerden dolayı Amerika’yı ikna etmişti. Gerçi burada da bir aleveradalevera kokusu da gelmektedir.

Tüm bu olan olayları muhatapları okuyamıyor mu? Kuzey Irak ve Kuzey Suriye Amerika’nın payandası oluyor. Eğer kazanırlarsa en iyi ihtimalle Filistin olacaklar. Sonra yine Türkiye’ye sığınacaklar. Hâlbuki bu oyunlara başından beri alet olmasalar o bölgelere barış gelecek, Komşularla iyi geçinseler, daha çabuk kalkınacaklar. Yöre halklarının da böyle bir oluşumu destekleyeceğine inancım tamdır.

Böyle korkunç bir yıkımda oraya birçok akbaba hücum ediyor. Herkes bir şeyler istiyor. Sığınmacılara Türkiye gibi sahip çıkan başka bir devlette olmadı. Rusya ve İran taraf oldukları halde sığınmacılar konusunda suskun kalıyorlar. Fransa ve ABD hiç oralı bile olmuyorlar. Elbette bu günler geçecek. Zira zaman çok hızlı akan bir nehirdir. İnsanlığın savaşlardan daha önemli işleri vardır. Bu günün emperyalisti yağrının mağduru olabilir. Zaman nehrine kin ve nefret tohumları atmamak gerekir. Hatta bunu Ortadoğu coğrafyasında hiç atmamak gerekir. Zira nedense bu topraklarda kin hiç unutulmuyor.

Sadece canlar yanıyor dünyada, Neron Roma’yı yakmıştı. Roma hâlâ ayakta ve insanlar yaşıyorlar. Lakin Neron nerede…

Birleşmiş milletlerin; Samimi, güçlü, tarafsız, ilkeli ve duruşlu günlerini görmek dileği ile… Sağlıcakla kalın.