ÇOCUKKEN BAŞLAR KİTAP SEVGİSİ
Göre İlkokulu’nda öğrenci iken, kitap okuma sevgisini ilk iki öğretmenim verdi bana: Salim Oğuz ile Remzi Rehber…
Sonra, Nevşehir’de Ahmet Başkurt’un iki dükkan arasına sıkışmış daracık üçgenimsi dükkanını keşfettim. Küçük vitrinine her yeni gelen kitabı koyardı Ahmet ağabey. Varlık, İnkılap, Remzi, Kanaat, Atlas, Güven yayınevlerinin eserleri…Öyle bol bol kitap da çıkmazdı. Ders yılı başlarken elbette okul kitapları tanıtılırdı bu vitrinde.
En çok Varlık kitaplarını alır, okurdum. Ederi 1 TL idi. Babamın verdiği harçlıkla gazoz içmez, çerez yemez, kitap alırdım. Kitabı alınca sayfaları daha açılmamış olduğundan, bazı sayfaları kaçamak okumak isterdim. 50-60 dakikada yürüyerek Göre’ye ulaşır, evimize girer, yaz dinlencelerinin o boşluğunda, bir odanın sedirine uzanır, aldığım kitabı okurdum. Ya da bir bahçeye gider, yoncaların arasında sayfa sayfa bitirir, hemen yeni kitap almanın ardına düşerdim. Kitap arka kapaklarında yayınevinin diger yapıtları da tanıtılırdı çünkü.
1958 ağustosunda, yine , elimde 1 TL ile Ahmet Başkurt’un kitapçı dükkanına girdim. Seçtiğim bir Varlık kitabını aldım, bedelini ödedim. Ahmet ağabey güldü: “Eski çamlar bardak oldu. Kitaplara zam geldi. Varlık kitapları artık 2 TL …” dedi. Zam niye yapıldı bilmiyordum. Ve sanırım, ilk kez orada duydum bu sözü. Ben izleyememişim demek ki, Menderes Hükümeti Türk Lirası’nın değerini düşürmüş. Kitabı alamayacak mıydım ?
Anladı kitapçı üzüntümü “ Al bu seçtiğin kitabı. Ben, babanı tanıyorum. Sonra getirir üstünü verirsin!” dedi de rahatladım. Parayı bıraktım, kitapla birlikte çıkıp köy yoluna düştüm.
Fakat üzgün…Bu zam niye yapıldı ki! Bundan sonra Varlık kitaplarını demek öyle kolayca edinemeyecektim. Yaşamımız zorlaşacaktı. Fakat, yine de kitapsız kalmamalıydım.
Görev yaptığım her yerde, Nevşehir, Ürgüp, Ankara, Elazığ, Bitlis, Siirt, Maraş, Sıvas, Yozgat, Diyarbakır aç kaldığım oldu, fakat kitapsız kalmadım.
Cebinizde para varsa alabilirdiniz bir kitabı. Kitapçı tanıdıksa belki yazardı veresiye defterine borcunuzu. Kredi kartının ne olduğunun bilinmediği , ya da daha yaygın kullanılmadığı dönemlerde ne denli zordu alışveriş yapmak.
1985 yılının 1 Ekim günü Diyarbakır’da göreve başladım. Burası, 8 yıl görev yaptığım Elazığ’a göre büyük bir kent idi. Ve pek çok kitap satış yeri vardı. Hemen her cadde üzerinde birkaç tane. Öğlen olmuş. İyice acıkmışım. Cebimde, diyelim 5 TL var. Bu parayla bir aşevinde yemek yesem, bir dükkanda gördüğüm kitabı alamayacağım. Daha bizi kimse de tanımıyor. Elbet, çekingenlik var. “Bu kitabı alıyorum, sonra ödeyeceğim bedelini” de diyemezsiniz. Fakat, o kitabı alamazsam, o hayhuy arasında, bir daha elde edemeyeceğimi biliyorum. Aç kalırım, fakat o kitabı satın alırım. Açlıktan ölecek değilim. Eve ulaşınca yemeğimi yerim. Hem de, iyice acıkmış olduğum için daha iştahla…
Yıllar yılı seçkin eserlerden oluşan kitaplıklarım oluştu. Fakültedeki odamda, Üniversite lojmanlarındaki evimde, Ürgüp’te yılda ancak 20-25 gün kalabildiğimiz evimde…Önemli başvuru kaynakları: Tarih alanında lisans üstü çalışma yapanın da yardımına koşuyor bu kitaplar, toplumbilim alanında araştırma yürütenin de. Coğrafya, sosyal antropoloji, ekonomi, tarım, çevre, orman…Her alanda eserler…Prestij kitapları…
Kitapsever olduğum için mutluyum. Bilgisayar, internet yaşamımıza girse de, ben kitaplarımı hiçbir şeye değişmem.