COĞRAFYA ÖĞRETMENİ SABİHA HANIM’IN SU TESTİSİ

Nevşehir ortamektebi…Niğde’den gelip de kent merkezine girerken, Kurşunlu Cami’ye varmadan soldaki sarı boyaklı yapı… Bahçesinde kocaman at kestanesi ağaçları var. Kuşlar o kirpi dikenli meyveleri düşürende, başınıza çarparsa kan akıtır, canınız yanar.

1929’da babam Şükrü Hüseyin Bey, 1946’da ağabeyim Yücel ( sonra Niğde Lisesi’ni ve Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi ), burada ortamektep talebesi oldular.

Biz 1958-59 Ders yılında öğrenci olduğumuz dönemde burası Yetiştirme Yurdu olarak kullanılıyordu. 1954 yılında il olunca Nevşehir, Lise’ye de kavuşmuştu ve ortaokul ile birlikte güzel, gösterişli bir yapıda eğitim verilmeğe başlanmıştı.

Yapı Kepez denilen sert yonutaşından ( volkanik sert tüf, ignimbrit ) yükseltilmişti; 3 katlıydı.

Okulumuz güzeldi de…Öğretmen kadrosu zayıftı. Çünkü 2. Büyük Paylaşım Savaşı ardından ülkemizde bir nüfus patlaması ( demographic explosion ) yaşanıyordu. Aileler, çocuklarının eğitimine önem veriyordu. İlkokuldan sonra Sanat Enstitüsü ( Kız ve Erkek ), Ortaokul ve Lise’de okutmak istiyorlardı.

Okulumuzun adı MGO idi. Açılımı Muhtelif Gayeli Ortaokul…Burayı bitirenlerden isteyen  Erkek- Sanat Enstitüsü’ne gidecekti.

                       ……………………….

‘’ Rasim, al bu anahtarı. Benim odamı aç, kapının yanında testi var. Onu al, çeşmeden su doldur ! Sonra kilidi kapının üstünde, duvardaki deliğe sok da  haylaz çocuklar açıp girmesinler içeri. ‘’

Bu yumuşu kim buyuruyor?

Coğrafya Öğretmenimiz Sabiha Teoman Hanım.

Rasim bizim arkadaşımız, O’nun komşusu…Sabiha Hanım’ın ev dediğine bakmayın! Bir küçük oda. Yine de şanslı. Burayı bulabilmiş. Kapısı sokağa açılan bir mekan. Her memura nasip olmaz. Kullanışlı sayılan bir oda.

Nevşehir’de ev yok. Yok derken, sağllıklı, az çok konforlu , memurun yaşayabileceği daire, konut… Halk üzüm yetiştiriyor. Bağı, bahçesi var. Ek gelir için bakkal dükkanı olan da var. Çok sayıda merkep, katır, at olduğu için palancı, semerci, nalbant da var. At arabası üretimi sürüyor. Zanaatkar sayısı da sınırlı. Radyo onarımcısı olsa da, alıcı sayısı az, getirisi çok fazla değil. Birkaç saatçi var. Çok sayıda çayevi, kahvehane, aşevi, Nevşehir tavası yapan kebabcı… Fırınlarda uzun Nevşehir simidi ve tahinli simit de çıkarılıyor. Albustan, Şahman buğdayı unundan yapılan somun ekmeği  ünlü. Hemen her köyde nohut yetiştiriliyor. Buna bağlı olarak Nar’a giden bir sokak iki geçeli leblebicilerin kullandığı küçük dükkanlarla dolu. El-kol gücüyle nohut, kazanlarda ısıtılarak, döne çevrile leblebiye dönüştürülüyor. Tüm ülkeye bu sokaktan leblebi sevkiyatı yapılıyor çuval çuval, kamyonlar dolusu.

Pazartesi günü taa Padişah III. Ahmed’den bu yana kurulan Pazar pek ünlü…Kızılırmak boylarından, Erciyes ile Hasan Dağı arasındaki yanardağ yaylasından her çeşit toprak ürünleri, hayvan mahsulleri burada satışa sunuluyor. Cuma günü bu canlı pazarın daha az canlısı kuruluyor. Daha küçük boyutlu ve daha yerel…

İl merkezi olsa da nüfusu 20 binin altında bir kasaba…Nakliyecilik taa eski kervanlardan bu yana Muşkara’da, Nevşehir’de önemli. Harbi Umumi sonrasında artık yollarda kamyonlar tozu dumana katıyor. DP iktidarı öncesinde Marshall yardımıyla (!) başlayan traktör kullanımı da artıyor. Elbette motorlu araçların bakımını, onarımını yapan atelyeler de işliyor. Kamyon kasası yapan, ahşabı kullanan işlikler de kentin ‘’Sanayi Sitesi’’nde. Adı site; Aksaray yolu çıkışında birkaç dükkan…

Niğde’ye bağlı Nevşehir Kazası’nın Kaymakamlık memurları Kale ile Göre Çayı Koyağı bahçeleri  arasındaki yamaçta, evlerde, bulabilmişlerse bir odada yaşıyorlardı. Yeni atanmış memurların ailelerini getirmediği anlatılıyordu; zorunlu olarak bekar yaşamı sürdürüyorlardı onlar.

Daha önce büyük kentlerde düzenli apartman dairesi yaşamını bilenler Nevşehir’e geldiklerinde büyük bir düş kırıklığı yaşıyorlar, bir ‘’torpil’’ bulup batı illerine atanmayı umuyorlardı.

20 Temmuz 1954 tarihinde, İl olunca da değişen bir şey olmadı. Valilik’te memur sayısı çoğalmıştı. Onlar da bulabilirlerse yerli ailelerin evlerinin bir odasını kiralıyorlardı. Başka yere atanmış memurun evi hemen kapılıyordu.

İçinde musluğundan su akan çeşmeli ev  nerede? Asri tuvalet, banyo nerede? Damat İbrahim Paşa döneminden kalma hela, hamam…Yüzyıllar geçmiş olsa da ev düzeninde bir gelişme olmamış, iyiye, kullanışlılığa doğru bir düzelme ortaya çıkmamış.

Sıfırın altında yirmilere inen o kış günlerinde o evler nasıl ısıtılır? Öğretmen bulmuşsa bir ailenin evinde bir oda, kurulan odun sobasının verdiği zayıf sıcaklıkta ertesi gün vereceği dersini hazırlayacak, yemeğini yapacak ya da önceden kalmış olanı ısıtacak …Banyo yapmak istese: Kolay değil. Külliye’nin hamamı var; belki oraya gidecek…Yemeğini bir lokantada yese; kolay değil. Bir iki otelimsi hanın altında lokanta olsa da. Çok zaman bir gün öncesinin pilavının artıkları, genelde, pirinç çorbası olarak müşterinin önüne konulmaktadır.

Ortaokul, lise açmakla iş bitmiyor. Maarif Vekaleti   ödenek ayırmış; sonuçta büyük emek ürünü , ortaya görkemli bir yapı çıkmış. Merkezi ısıtma sistemi sanırım yalnız Devlet Hastanesi’nde vardı. Bizim okulumuzda yoktu. Her dersanede soba…Tek bir müstahdem, sabah dersler başlamadan odunla doldurup yakacak sobaları. Öğretmenlerin üşümemesi gerekir. Kızılırmak’tan esen Sazak Yeli’nin dondurduğu ellerin, uyuşmuş parmakların kalem, tebeşir tutması için ısınmaları gerekir. Yeller ters eser kimi zaman, dersane dumanla dolar…Pencereler açılır; kutup soğukları dolar içeri…

Eğitim verecek aydın insanların çağdaş koşullarda yaşayabileceği bir konutu olmazsa, o aydın insanı nasıl tutacaksın orada? Gözü, sürekli olarak doğup büyüdüğü yerlerde ya da modern kentlerde olacaktır.   Maarif Vekaleti ortaokul yaptırıyor, lise açıyor da, öğretmenin konuta duyduğu gereksinimi düşünemiyor; düşünse de önemsemiyor. 1950 sonrası karayolları geliştiriliyor ( Hepsi de NATO yolu adıyla tanınıyordu ) ; il merkezlerini birbirine bağlayan yollara milyonlar ayrılıyordu. Bazı ırmakların üzerine barajlar yapılıyor, elektrik üretimi artıyordu. Doğu’da Atatürk Üniversitesi açılmış, batıda Ege Üniversitesi eğitim vermeğe başlamış, Karadeniz Teknik Üniversitesi planlanmıştı . Üniversiteler için konut ne denli önemliyse, ilkokul ve ortaokullar, liseler için de aynı derecede önemli. Konutsuz öğretmen nasıl verimli olabilirdi ? Eğitimi nasıl yürütebilirdi ? Kendisi mutlu değildi ki, öğrencisine bir yararı dokunsun ?

Kalkınma yolundaki Türkiye’de, Cumhuriyet’in 31. Yılında Maarif Vekaleti, eğitmenlerin çağdaş ölçüler içinde konut sorununu ortadan kaldırabilecek güce sahipti. Kamuoyu bu isteği dillendiriyordu. Maarif Vekaleti bütçesinden ortaokul-lise eğitmenleri için 20 konutlu bir apartman sorunu çözümleyebilirdi. Nevşehir’de arsa sıkıntısı da yoktu o yıllarda.

……………………..

Göre’den, Uçhisar’dan, Narköy’den yürüyerek gelen öğrenciler üşümüşlerdir. Kar, sulusepken yağışlı sabahlarda … Üstleri başları da öyle pek korunmuş değildir. Başlarında okul kasketi bir derece saçlarını ıslanmaktan korusa da…Pardesüleri olmadığından üşümüşlerdir. Kendilerine gelmeleri için bir saatin geçmesi gerekir.

Sabiha Teoman Hanım kimdi? Nereliydi? Günümüzdeki öğretmen-öğrenci diyalogu yoktu o yıllarda. Soru sormağa çekinirdik. Azarlanmaktan korkardık. Sınıf arkadaşlarımız da pek anlayışlıydı; alay etmek için fırsat kollarlardı.

Ne denli sessiz olursan, öyle başarılı uslu-akıllı, beğenilen  öğrencisin.

Sabiha Hanım sanırım Eğitim Enstitüsü çıkışlı değildi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi , ya da Ankara DTCF mezunuydu. Ondan pek yararlandığımızı söyleyemem. Lise’de de derse girer miydi, öğrenemedik. Hep uykulu gibi, daima mutsuz bir yüz ifadesi, somurtgan…Belli ki, Nevşehir’i benimsememiş. Zaten bir ay kadar sonra Onu göremedik. Bıraktığı boşluğu İlkokul’dan gelen Kemal İlktürk kapattı. Göre’de de öğretmenim olan Kemal Bey, son derece özenli, dakik bir eğitimciydi. Dersine düzenli girer, dakikayı boşa geçirmez, haritaları iyi değerlendirir, kitabımızdaki grafikleri tek tek açıklardı. O, örneğine kolay kolay rastlanamayacak bir eğitimciydi. Biz Lise’de iken Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi. Beşikdüzü  Öğretmen Okulu’ndan sonra Kırşehir Erkek İlköğretmen Okulu’nda görev yaptı.

Sabiha Teoman Öğretmenimi, Kemal İlktürk Öğretmenimi saygıyla, rahmet duygularıyla anıyorum.

---------------