EĞİTİMCİ, DAĞCI MUHARREM BARUT

(  KAYSERİ, ERCİYES  )

Dr Emrullah Güney

 

 

'' Hayata bundan 35 yıl önce Kayseri'de atıldım. O zamana kadar bakar kördüm. Olayların kabuğunun, insanların dış görünümlerinin ötesinde olup bitenleri görmezdim. Gönlüm karanlık ve kaskatıydı. Orada aydınlandım, orada yumuşadım. O yaşıma kadar çekingen, ürkektim. Kayseri'yi, Erciyes'i gördükten, Kayserilileri tanıdıktan sonra, doğa ve insan sevgisi, baharda dalları zümrüt yapraklarla donatan özsu gibi yürüdü damarlarıma. O günden beri doğayı, insanları, yaşamayı seviyorum. O nedenle, kendilerine çok şey borçlu olduğum bütün Kayserililere '' Çoban armağanı çam sakızı'' kabilinden armağan ediyorum bu kitapcığı.''

Muharrem Barut 1329 (1913) yılında Manyas'ın Mürvetler köyünde doğdu. Savaştepe Yatılı İlkokulu, Balıkesir Necati Bey Öğretmen Okulu ve Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nü bitirdi. İkinci Büyük Dünya Savaşı başlarında Bulgar sınırında yedek subay idi. Terhis olunca Kayseri Lisesi'ne atandı. Orada evlendi; Talas'tan bir hanımla. Bir oğlu, bir kızı oldu. Türkçe, edebiyat öğretmenliği canlı geçti. Erciyes'in dibinde yaşanır da dağcı olunmaz mı? O da Dağcılık ve Kayakçılık Kulübü Başkanlığı yaptı. Hızlı, parlak, güzel 9 yılın ardından Gediz Ortaokulu'na atandı. 9 yıl da orada görev yaptı. 1958'de Eskişehir Lisesi son durak oldu. Buradan emekliye ayrıldı.

'' Havası sert, kurak toprağı emsiz, kısırdır Kayseri'nin. Ne kadar emek verilse, vıcık vıcık alın terine bulansa, bildiğinden şaşmaz. Böylesine yüreği kaskatı, acımasız toprağa belbağlamayı, yarı aç yarı tok, sümsük sümsük yaşamayı yazmaz Kayserlinin kitabı.''

'' Gezi yazılarımda, doğaya olan tutkumu dile getirmeği, anılarımda olayların sıcak havasını yansıtmayı, manzume ve dörtlüklerimde, toplumda izlediğim aksaklıkları taşlamayı amaçlarım. Anlatımda konuların buruk kekreliğini, tiplerin çirkin sevimsizliklerini, mizahla mayalayıp yumuşatmağa çalışırım.''

Muharrem Barut Öğretmenim! Kayseri Lisesi'ne atanmasaydın , bu kitabı yazıp yayımlamasaydın biz nereden tanıyacaktık seni. Ağlaya ağlaya geldiğin Kayseri'den ağlaya ağlaya ayrılmıştın. '' İlk öğretmenlik görevime, mutlu bir rastlantı olduğunu sonradan farkettiğim Kayseri'de başlamıştım. Ötedenberi Kayserililer üstüne işite geldiğim, zeka, şeytanlık temelleri üzerine kurulu, birçok fıkra ve hikayelerin etkisiyle- herhalde kendimi de yetetri kadar zeki, yetenekli bulmamaktan ötürü olacak- ayak sürüyerek, ağlaya ağlaya varmış, inmiştim Kayseri'ye. Kısa zamanda , yörenin doğal, çekici görünümüne kaptırmıştım gönlümü. Yüzlerinden, gözlerinden  Kayserililik okunan, her sözlerinde espriler kıvılcımlanan insanlarına ısınmam da güç olmamıştı. Çok geçmeden sırsıklam aşık olmuştum Erciyes'e de. Diz dize, göz göze ve de el ele, vuslatın tadını çıkarmıştık 9 yıl. Sonra karakediler girmişti aramıza. Ayırmışlardı bizi birbirimizden. Biz inmiştik kerevetten, onlar ermişti murada. Gel gör ki, ayrılmakla ne edinilen bunca eş dost, ne de ilk gözağrısı Erciyes unutuluyor. Ne zaman uykuya varsam, ya nefis Takım Yemeklerin sıralandığı Savur başında, ya da Erciyes'in dik doruğunda buluyorum kendimi.  Aziz Kayserililer, taşına toprağına kurban olduğum Kayseri, canım sevgilim Erciyes, ne kadar uzağınızda olsam da, her zaman hayalimin, canevimin konuğusunuz. Kanımda kıvıl kıvıl sevginiz. Kalbimi bölük pörçük ettim gelişigüzel, serpiştirdim bu kitapcığın sahifelerine. Diyemediklerim, dediklerimden daha da çok, daha da sımsıcak şeyler. Selam Kayseri'ye, selam Kayseriliye, selam Erciyes'e.''

.................

Barut Öğretmen, kitabında tanıdığı bazı Kayserilileri dillendiriyor.

Arif Molu...Erciyes kadar köklü, yerli bir Kayserili...'' Yiteni bulucu, bozulanı yapıcı, yoku yaratıcı, her dara düşenin derdini dert edinici yönüyle dedelerinin tıpkı yıpkısına benzeriydi O. Para, mal-mülk mirası, ne kadar üstüne titrense , elde avuçta kalmaz her zaman. Fakat kana, beyne, iliğe, ete, kemiğe gömülü, adına asalet dediğimiz manevi hazineyi yüzyılların peşpeşe gelen insaf bilmez rüzgarı bile kıpratamıyor, saçıp savuramıyor kolay kolay.''

Hacı Ömer Sabancı...Küçük yerin karı küçük, büyük yerin karı büyük olur. ''Kayseri'de , ufaktan ufağa aksataya başlayan, bir işin ucundan tutan, iyi kötü bir meslek edinen herkes, zamanı gelince saksıyı büyütmenin, toprağı değiştirmenin gerektiğine inanır. Gözünü karartır, atılır gurbete. Önceden gözüne kestirdiği nişan aldığı yer neresiyse, doğma büyüme oralıymış gibi, hiç yadırgamadan gider yerleşir oraya.''

Nuh Naci Yazgan... Köylü Talebe Yurdunu kuran, günümüzde adına Üniversite kurulan yurtsever varsıl insan... '' Uzun denebilecek bir boy pos...Geniş, yüksek omuzlar...Pörçüklü kaşların gölgelediği, parıltıdan renkleri iyiden iyiye seçilemeyen bir çift zeki Kayserili gözü...Uçları özenle yukarı kıvratılmış, Enveri, yeni yeni kır serpintileri düşmüş bıyıklar...Tuttuğunu koparan, irade ve becerinin simgesi, güçlü bir çene...Yaş ibresi, elli çizgisine vardı oldu dedirtecek, genel bir izlenim...''

Osman Kavuncu ... Eğitimci, türkü derleyici Muzaffer Sarısözen bir gün Kayseri'ye gelir. '' O canım Kayseri türkülerini unutulmaktan, zamanla yozlaşmaktan kurtarmanın, bu türkülerde insanı büyüleyen tılsımı, gelecek kuşakların gönüllerine iletip aktarmanın tam zamanıdır. Kavuncu, sakırga gibi yapışır büyük folklorcuya. Geleneksel Kayseri konukseverliğinin tariflere sığmaz cömertliğiyle etkiler, teslim alır Sarısözen'i. Böylece, bütün Kayseri türkülerini '' Yurttan Sesler '' repertuarına kattırma başarısını sağlar. Bu, onun su katılmamış bir Kayseri evladı olarak, Kayseri'nin, Kayserililerin sanat gücünü ispatlama savaşının ilk zaferidir.''

.............

Türkçe sevdalısı, Erciyes aşığı, Kayseri'nin varsıl söz definesini derleyip yazan , şair Muharrem Barut Öğretmenimin eserini tanıtmak zor. Gücümüz tam olarak yetmez. En iyisi O'nun Dağlar Güzeli Erciyes'e şiiriyle sonlayalım.

Aşkınla kıvıl kıvıl, damarda akar kanım,

Sen zağlı bir kılıçsın, ben sevgiden bir kınım.

Nice yıllardan beri, uzaklarda olsam da,

Düşlerde bulut bulut, yine sana yakınım.

 

Seni bekliyor dağcı, Erciyes'in doruğu,

Yükselmek istiyorsan, göze al yorgunluğu.

Düzde ayaksürüme, didişme çıkar için,

Dağ kadar huzur vermez, hiçbir ikbal koltuğu...

 

Erciyes geceleri yıldızlarla birleşir,

Dağcı denen dev kişi, sarplıklarla güreşir,

Büyülü bir tutkuyla ve ce nefes nefese,

Doruğa varan dağcı, mutluluğa erişir.

..................................................................

 

BARUT, M. 1976. Selam Kayseriliye.  194 sayfa.

         Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi , Uğur Matbaası.