Elazığ Bunaltısı: 12 Eylül 1980 Ve Sonrası
'' Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuştur. Bütün ülkede sıkıyönetim ilan edilmiştir.''
Elazığ'da 60'lar Sitesi'ndeki dairemizde bir yıldır yaşıyoruz.
Evimizi Ürgüp'ten taşımıştık buraya.
Her gün taramalar...Her gün patlatılaan bombalar...Her gün misillemeler...
Ürgüp günlerimizi arıyoruz.
Zaman zaman düşünüyoruz da yeniden ortaöğretimde görev yapmayı. Fakat, kim bilir nereye gönderirler; Ürgüp'e verecek değilller ya.
Bu arada Ankara ve İstanbul'a gidip geliyorum. DTCF'de Prof Dr Erdoğan Akkan ile; İstanbul'da Prof Dr Metin Tuncel ile görüşüyorum. Doktora tezimin konusu belirlenmiş. Akkan hocam, benden umudunu kesmiş olmalı ki, İstanbul'a havale ediyor.
Belirsizlikler var. Yüksek Lisans (master) yapmadan doktora tezine başlarsan,elbet, tökezlersin. Ne nasıl yapılır bilmiyoruz. Kaynak taraması konusunda sıkıntı yok, yerey incelemesi için de yaz dinlencesinde 2 ay süreyle Ürgüp, Nevşehir, Orta Kızılırmak dolayında araştırma yapacağız.
Bunaltı, bunalım, bungunluk...
Bir sabah erkence televizyonu açtım. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren konuşuyor. Hükümet düşürülmüş, TBMM kapatılmış. Yasama, yürütme tümüyle Ordunun elinde artık.
Olacakları hissetmiş gibi, göözyaşları içinde eşimi kaldırıyorum. Oğullarım uyuyor daha.
'' Bekleyelim,bakalım '' diyor Hatice Hanım.'' Bu işin böyle gitmeyeceği belliydi.''
Tam da o gün, bize ayrılmış üniversite konutuna taşınacaktık. On gündür eşyalarımızı sarıp sarmalamıştık. Sokağa çıkma yasağı var, kamyon bulup da taşıyamayacağız artık.
12 Eylül 1980 günü tv başındayız.
Aklım Ürgüp'te. Lisede öğretmen arkadaşlarım ne durumda acaba ? Başlarına ne gelecek kim bilir. Ürgüp Kültür Derneği davası sürüyor. Yönetim Kurulu üyesiyim. Savcı Enver Bey 15 yıl hapsimizi istiyor. Dile kolay 15 yıl...
Bir hafta sonra taşındığımız konut Üniversite yerleşkesinde...Eski evimize göre daha güvenli. Komşularımız her fakülteden öğretim elemanları.
On gün kadar sonra Ürgüp'ten haberler gelmeğe başlıyor. Yakalama da değil, görüldüğü yerde vur...Kaya Mustafa, Karakuş Haydar, Arslan Mehmet...Yakalanmışlar, içerdeymişler.
Demek, lise öğretmenliğimiz sürseymiş, biz de aynı kaderi paylaşacakmışız.
Fakat hissediyorum, Ürgüp'ün malum güruhu boş durmuyordur. Nitekim, eşimin babası mektubunda belirtiyor, dikkatli olmamızı istiyor. '' Oğlum, zor günler yaşıyoruz. Okuduğunuz kitaba, gazeteye, dergiye kadar dikkat ediyorlar. Ürgüp Lisesini tamamen içeri aldılar. Ticaret Sanayi Odası Sekreteri  Aydogan Ünüçok adlı ,Öğretmen Okulundan kovulmuş zat , haber alıyorum, durmadan dilekçeler gönderiyormuş senin hakkında, Ürgüp'ü karıştıran kominis diye. Ayrıca Aksalur beldesinden 4 din adamı da seni şikayet etmiş. Elazık Örfi İdare Mahkemesi seni çağırıp ifadeni alabilir. İddialar vahim, aman dikkatli ol, ifadende tenakuz olmasın, öğretmen arkadaşlarını suçlama.''
Vay  Aydogan Ünüçok vay ! Demek öyle. Nasıl da kostak kostak yürürdü Ürgüp'ün ana caddesinde. Herkes de onu adam sanırdı. Muhbir olmuş, illa bizi de içeri attıracak. Bir arkadaşın mektubunda da , malum güruhun , Okuyucuların hemen her hafta Atatürk ile ilgili bir anma toplantısı düzenlediklerini öğrendim. Sahtekarlık...Sanki pek severler de Yüce Başbuğ'u. Kendilerini Evren Paşa'ya yurtsever gösterecekler. Sırıtıyor samimiyetsizlikleri.
1980-81 Ders yılı...Haftada 2 saat de olsa Sosyal Antropoloji Bölümünde  dersimizi verdik, doktora tez çalışmasını yürüttük, meslekdaşlarımızla haberleştik, haritalarmızı çizmeğe başladık...Az da olsa yol aldık. Fakat gergin ortam ruhsal yapımı etkilemeğe başlamış. Ellerim titriyor. Çizdiğim haritalar, kesitler, blokdiyagramlar istediğim düzgünlükte olmuyor.
Erdoğan Akkan ile, Metin Tuncel ile ilişkilerimiz sürüyor. Ayda bir kez Elazığ'a gelen Erdoğan Bey, bize Ankara'dan, DTCF'den haberler veriyor. Bu arada ben, konumla ilgili olarak Turizm Bakanlığı'nda çalışan, güzel kitapları olan İsmet Ülker ile de mektuplaşıyorum. Fakat O, bir müsteşar yardımcısı. Bir coğrafya asistanına ayıracak öyle bol vakti yok.
Lise öğretmeni arkadaşlarım içerde. Onlara ulaşmanın olanağı yok .  Bir öğreniyorum, Zincidere'deler; bir öğreniyorum Sarız'dalar...Matematik öğretmeni Haydar Karakuş’u Hekimhan Cezaevine atmışlar. Biyoloji Öğretmeni Mehmet Arslan'ı yakalayıp Sinop Kalesine hapsetmişler. Fen Bilgisi Öğretmeni Şenel Öcmen ise yurt dışına çıkmış; Holanda’da yaşıyormuş.
1981 Temmuz ortalarında Ürgüp'e geliyoruz. Oğullarım özlemiş dedelerini. Anneanne hayatta değil. Serin taş evin avlusunda kum yığını, dut,kayısı,erik ağaçlarıyla dolu bahçe. Havuz da var.
İnsanlarda bir tuhaflık dikkat çekmekte.  Çarşıda karşılaştığım tanışlar gözlerini kaçırıyorlar, elimi bile sıkmadan caddenin karşı kaldırımına geçiyorlar. Bir yıl önce yarenlik ettiğim polisler gergin, tanımazlıktan geliyorlar. Ürgüp çarşısı bunalımı yaşıyor. Yabancı olsun, yerli olsun gezgin pek az. Onlar da para harcamayacak türden züğürt gezginler.
Kayınpederim daha ilk gün uyardı. '' Yeni atanmış savcı Lise'yi araştırıyormuş. Önünde sonunda sana da varır dayanır inceleme. Onun için ortalıkta görünme. ''
Bir haber alıyoruz. Değişik tutukevlerindeki arkadaşları Ürgüp’te bir araya getirmişler. Ürgüp Tutukevinde ziyaret izni açılmış. Çay,şeker alıp gidiyorum. Arkadaşlarımla bir iki söyleşiyoruz. Gönlüm buruk. Ülkeyi bu ortama , ihtilali bekler duruma bu arkadaşlar mı getirdi ?  Oradan üzgün ayrılıyorum. Haydar ağlıyor, arkamdan bağırıyor. '' Emrullah Hocaaa, bizi burda unutma, gene gel ! ''
Eşimin babası kaygılı...''Oğlum kaybolun ortadan. Çocukları alın; bir yerlere gidin. Vaziyet vahim.''
Ankara'ya giden bir otobüsün arkasında 4 kişilik bir yer kalmış. İvediyle birkaç eşyayı tek bir bavula doldurup biniyoruz otobüse. Geceyarısı Ankara. Nereye gideceğiz. Panik hali. Sanki hakkımızda ''vur emri'' var. Gerginim. Birden bir otobüs görüyorum. Marmaris'e gidiyormuş.Hemen orada karar veriyoruz. Yine en arkada 4 kişilik bir boşluk kalmış. Oğullarım uyuyunca kollarını, bacaklarını çevreye uzatıyorlar. Son derece huzursuz bir gece yolculuğu. Sabah Muğla'da durunca Öğretmen Okulundan arkadaşımız Toplumbilim Öğretmeni İsmail Gökdemir ile karşılaşıp kısa bir süre dertleşiyoruz.Gerginlik elle tutulurcasına yoğun. Onlar Marmaris'ten dönüyormuş. Sevimli  kızları daha 4 yaşında, bıcır bıcır konuşuyor.
Marmaris...Denize yakın ucuz bir pansiyona yerleşiyoruz. Bahçesinde sebze de yetişiyor.Eşim mutfakta güzel yemekler yapıyor. Marmaris ekmeği de ünlü, çeşitli. Denizden serin yeller esiyor. Aklımız Ürgüp'te olsa da dikkatimizi çevreyi tanımağa veriyoruz. Bornova'dan asker arkadaşım Tarih öğretmeni Mehmet Gök ile karşılaşıp eski günleri anıyoruz. Biyoloji öğretmeni bir hanımla evlenmiş, daha çocukları yokmuş.
Biz burada güzel güzel yaşarken, denize girip yüzerken Ürgüp Tutukevi'ndeki arkadaşlar ne yapıyorlar. Duruşmaların başlamasını, özgürlüklerini umuyorlardır.
Marmaris'ten hemen Ürgüp'e dönmüyoruz. Nazilli Vergi Dairesi Müdürü Hatem agabeyi ziyaret ediyoruz. Eşimin ağabeyi. Fakat, Marmaris sonrası Nazilli sanki cehennem. Nemli hava. Sıcak. Pamuk ekenekleri sulanıyor, havada subuharı yoğun. Bir ikindi sonrası Bozdoğan'a götürüyorum bizimkileri. Serin Madran Dağı etekleri...Su içiyoruz bol bol, kendimize geliyoruz. Oruç ayı...
Ankara üzerinden Ürgüp. Tadı yok. Hiç böyle bir yaz dinlencesi geçirmemiştik. Bu nasıl Ürgüp böyle! Malum güruhun mensupları ile karşılaşınca gövde  dilleri diyor ki :'' Tüm yoldaşlarını içeri tıktırdık. Senin sıran da geliyor. Belki bugün, belki yarından da yakın.''
Arkadaşları Tatukevi'nde ziyaret olanağı var mı, hayır, izin yokmuş.
Ve düşüyoruz yine Elazığ yollarına.
Bir bunalım diyarından bir başka bungunluk memleketine.
Üniversiteye de el atacak Sıkıyönetim, deniliyor. Her an, her şey olabilir.
Kendi fakültemde de bir malum güruh var. Sanki üniversite yalnızca Elazığlıların daha iyi maaş almasını sağlamak için açılmış gibi düşünen, Elazığ dışından gelenleri sürekli aşağılayan, dışlayan bir güruh...Okumaz,yazmaz...Tek bir gün, bir gazete, bir dergi okuduklarını görmediğim asistanlar, doktor öğretim görevlileri.
Bana, ABD'den mektuplar geliyordu. Roma Jones düzenli olarak yazıyordu. Bir süre alamaz oldum mektupları. Bir olağanüstülük vardı. Aradan zaman geçince anlaşıldı. Meğer o malum güruhun zevatından birisi mektubuma el koymuş ve -sanki okumuş da anlamış gibi- Sıkıyönetim Mahkemesi'ne bildirmiş. İşleme bile koymamışlar. Merak ediyorum, muhbir vatandaş suratına çarpılan red yazısını alınca ne yaptı acaba !
Elazığ...Ürgüp ısrarcı. İlle beni de içeri tıktıracak Aydogan Ünüçok  ve hempası...Ardarda dilekçeler gönderiyorlarmış. Ürgüp'ten haberler geliyordu. İsmet Çınar mektupla bilgi veriyordu. İsmet Aksoy telefon ediyordu . ''Aman dikkat, seninle çok uğraşıyorlar. Yeni bir savcı geldi, hemen ziyarete gitti seninkiler. ''  Fakat, neden acaba bir kez bile ifademi almak için bir celp gönderilmedi. Neden, hakkımızda bir iddianame hazırlanmadı, neden yolumuz adliye koridorlarına, duruşma salonlarına düşmedi ?
'' Elazığ gurbetinde bir aile. Erkek, Üniversitede asistan; doktora teziyle meşgul. Hanımı ilkokul öğretmeni. Çatalçeşme gibi yoksul mu yoksul bir gecekondu semtinde ilkokul öğretmeni.Canla başla çalışıyor. Üniversite çevresinde, İl Eğitim ortamında tanınıyor, gayreti takdir ediliyor. İki oğulları var; büyük ilkokul bir öğrencisi, küçük daha yeni anaokuluna gidiyor. Mazbut bir aile. Kimseye bir zararları yok. İmrenilecek bir tevazu içinde yaşayıp gidiyorlar. İhbarların hiç bir kıymeti harbiyesi yoktur; dikkate almağa değmez; işleme koymağa gerek yoktur.''
Kim, kim,kim ?
Kimler, kimler, kimler ?
Bizi tanımış bir savcı mı, bir yargıç mı, ordumuzun  mensubu bir yiğit subay mı?
Kim ya da kimler bize kol kanat gerdi, bela sağanağından,açtığı şemsiye ile korudu ?
37 yıl geçti aradan ? O kişi ya da kişiler ortaya çıkmadı, kendini, kendilerini göstermediler .
Fakat, sayın muhbir vatandaşlar ayan beyan, aşikare ...ortadalar;  görünüyorlar, kimileri öte dünyaya erken yaşta göç etmiş olsa da, belleğimizde adları kazılı duruyor.
Ve o muhbirlerin çabalarıyla hiç bir suçu günahı olmayan, sadece Selda'nın konserini Ürgüp'te düzenledikleri için, sadece iyi öğretmen oldukları için, sadece çağdaş yayınları izledikleri için 4 yıl  10 ay gibi uzun bir süre özgürlüklerinden yoksun , içerde tutsak kaldılar.
O muhbir vatandaşlar unutsalar da, unutmağa çalışsalar da biz unutmadık, unutmayacağız.
.................................................. 21 Temmuz 2017. Ürgüp…………………………..