KILDA KERAMET OLSA KEÇİ GÖĞE YÜKSELİRDİ

Yaz tatili girmiş, okuldan ayrılmıştık, hızlı gençlerdik, bu arada modayı da takip etmeyi unutmuyorduk. O zaman 'uzun saç' modası gençler arasında adeta bir salgın hastalık gibi kök budak salmıştı. 

Tabii ki biz de bu modadan nasibimizi alacak, saçlarımızı uzatacaktık. Benim saçım çok fazla uzun olmamasına rağmen ensemi geçmiş, omuzlarıma dökülür hale gelmişti. 

Üstelik de toplumun pek kabul etmediği bir biçimde saç ayrımını da ortadan yapıyorduk.

İşte tam bu sırada annem;

 "R.... köye gideceğiz, sen de benimle gel, bana yardım edeceksin, bağa gideceğiz, otlarını filan toplayalım" diyerek tüm planlarımı alt-üst edecekti.

İnat edip mırın-kırın ettimse de köye gitmek zorunda kaldım.

Köyün minibüsüne bindik, insanlar bana farklı bakıyor, ara sıra anneme;

"M...Abla, bu R..... mı, ne kadar değişmiş?" diye de soruyorlardı.

Nihayet köye geldik, hemen yakın olan bağın yolunu tuttuk, çok fazla ot da yoktu, otları topladıktan sonra annem ile A.... dayımın evine gittik.

Hoş-beş, hal ve hatır sorulduktan sonra çaylarımızı yudumluyoruz, tabii ki dayım bendeki değişiklikleri fark etmiş, yüzü asılmasa da pek de hoş bakmıyordu.

Bana dönerek;

 "Bu saç ne böyle R..., kılda keramet olsa keçi göğe yükselir" demesin mi? Ne diyeceğimi bilemedim, bir şeyler söylemeye çalıştım fakat bunlar durumu kurtarır cinsten şeyler değildi.

Mecburen başımı yere eğdim, sessiz kaldım, mahcubiyetim yüzüme yansımış, yüzümün kızarmış olduğunu hissediyor, insanlardan gözümü kaçırıyor, sorulan sorulara kısa cevaplar veriyordum.

O gün bir başka dayımgilde yattık, ertesi gün kahvaltımızı yaptıktan sonra vedalaşıp köyden ayrıldık.

Tabii ki ben lise 3'e geçen biri olarak övgüler beklerken, bu saç meselesi beni üzmüştü. İçimden, bu gün kendimin de kabul etmediği, ara sıra yanlış olarak belirttiğim; 'gençleri rahat bırakın, onların yaptıklarını kabul edin' düşüncesi geçiyor, ileride yetişkin biri olduğum zaman 'gençlere hiç karışmayacağım' sözünü veriyor, kendimin doğru yaptığına yürekten inanıyordum....