Kürdan
 
Hasan, iki yıl önce gittiği Almanya’dan ilk kez köye geldi.
Bu, ailede büyük sevinç yarattı.
Komşular, akrabalar hatta yakın,uzak köylerden tanıdıklar hoş geldin demeye koştular.
Gücü yettiğince herkese küçük angılar, armağanlar getirmişti.
Onları dağıttılar.
Hanımı, çocukları çok mutluydu.
Baba Ali ağa, anne Hatun bacı da seviniyordu.
 
Aile, ortalık sakinleşince, akşam sofrasına oturdu.
Koca sininin çevresine toplandılar; bağdaş kurdular.
Çorba içtiler,  etli pilav, salata, cacık, pekmezli helva yediler.
 
Ali ağa, yemeğini yedi “Şükür! Bugün de doyduk,” diyerek sedire çıkıp oturdu , köşeledi.
Hasan birden kapıya doğru yöneldi.
Benim bavulda kürdan vardı. Durun, getiriyim.”
Ali ağa, gözlerini belertti oğluna.
Bire ooolum, Alamanyalara gittin amma akıllanmadın. Şu lafı şinci mi dirler.
Zemanında sufraya goysaydın da yiseydik, olmaz mıydı?”
 
TANSİYON
 
Ankara yolcusuyum.
Yolüstü aşevlerinde ,insan midesine ne denli güvenirse güvensin,
kolay kolay yemek yenmez.
Dünün pilavı bugünün çorbasıdır...
Artanı ziyan mı etsinler?
Tutumlu olmak önem taşır; değerlendirirler.
 
Anam ekmek, peynir hazırlamış bir kesekağıdına.
Yanına elma, armut, kuru erik, kuru üzüm koymuş.
Otobüsün en arkasında oturuyorum.
Sağımda, solumda oturan yolcularla da yarenlik ediyorum.
Otobüs Şereflikoçhisar’da , bir lokanta önünde durdu.
İndik. Sürücüye, yardımcısına saç kebabı hazırdı.
Yolcular, varsın sağlıksız yemek yiyerek kazıklansınlar.
Katmerli zarara uğrasınlar.
Sürücünün nesine
 
Biz, bir masaya oturduk.
Ben, kesekağıdını açtım, iki yol dostunu buyur ettim.
Yaşı 70’lik olan dedi ki:
Siz buyurun!. Benim tansiyonum var.”
Diger yolcu karşılık verdi.
Olsun canım, bu delaannının yimaanı yirik, soona da senin tansiyonu yirik.”