Kuş Uykusu

Dün ülkeyi geren boğucu hava iliklerine kadar işlemişti. Bu sabah içinden hiçbir şey yapmak gelmiyor, yalnız kalmak, kendini bir an önce dışarı atmak, nefes almak istiyordu. 

Dün akşama kadar yağan kardan sonra şu an hava sıcaklığı sıfırın altında 6 dereceydi. 

Sıkıca giyinip dışarı çıktı. Hava rüzgarlı ve bulutluydu. Mart ayı olmasına rağmen buz gibi esen rüzgar yüzünü yalıyordu durmadan. 

Şehrin çıkışında yürümeye başladı. Bir yanı ağaç ve ardında yol, diğer yanı karla kaplı açık arazi. 

Uzaktan duyulan köpek sesleri ile yoldan hızla geçen araç sesleri birbirine karışıyordu.

Açık arazideki birkaç parmak kalınlığındaki karla örtülen güzden kalma kuru ot öbekleri, kaplumbağa sırtı gibi tümsekler oluşturmuştu. Tümseklerin üzerinde de kışa direnmiş tek tük uzun ot dalları anten gibi boy gösteriyordu.

Bir an sol tarafındaki tümseklerin arasından küçük bir kuş havalandı. Serçe zannetti. Belli ki yem arıyordu oralardan. Yürümeye devam etti. Kuş bu kez sağ tarafındaki ağaçların altına kondu. Bu kez daha dikkatle baktı. Bu serçe değildi. Serçe büyüklüğünde, gerdanı kınalı bir kuştu; Kızılgerdan olduğunu düşündü. Bu mevsimde, bu soğukta ne işi vardı acaba buralarda?  Yürümeye devam etti. Kuş bu kez sağından soluna doğru havalandı. Belli ki insandan pek ürkmüyor, belki de kendisi ile oyun oynuyordu. Bir an içinden fotoğrafını çekmek geçti. Sonra da eldivenleri çıkar,  cep telefonunu çıkar diyene kadar uçar gider, boş ver diye düşündü. Yürüyüşün, kuşun hoş arkadaşlığının tadını çıkarmaya bak, her şeyi kayıt altına almak zorunda da değilsin diye geçirdi içinden. Bırak her şey doğal seyrinde aksın, sen de kendini bu akışa bırak...

Kuş bu kez sağdaki ağaçların altına konmak yerine kuzeyden esen anlık bir hava dalgası ile daha da havalanarak yola doğru uçtu. Belki de türbülansa giren bir uçak gibi o tarafa savruldu. Artık pür dikkat, bu sürpriz yol arkadaşının hareketlerini takip ediyordu. Yolu ortalamıştı ama henüz tam yükselememişti. Yoldan hızla geçen araçların sesleri gittikçe yaklaşıyordu. Belli ki rüzgar hareketini kısıtlıyor, minik kanatlarını zorluyordu. Belki de açlıktan takati kesilmişti. İçinden hadi dostum, ha gayret başarabilirsin diye yalvardı. O an karşıdan gelen bir kamyonetin yüksek kasasına dokunduğunu farkedince içinde bir yangı hissetti. Hayır! Çarpmamıştır! Sadece kanadının ucu değmiştir... Bak, zaten şimdi biraz daha havalandı... Bak şimdi de bu tarafa doğru uçuyor... Her şey saliseler içinde yaşanıyordu. Kamyonet hızla uzaklaştı. Kuş havadaydı...  Uçuyordu... Hayır! Uçmuyordu galiba... Çarpmanın şiddetiyle minicik bedeni biraz daha havalanmış, kamyonetin rüzgarı ile tekrar bu yana doğru sürüklenerek hızla düşüyordu. 

Yola doğru koştu, havada yakalamak için. Bir araç, bir araç daha peş peşe hızla geçti, olan bitenden habersiz. Onların rüzgarı ile savrulan bedeni yolun kenarına düştü. 

Eline aldı, hiç hareket etmiyordu minik bedeni. Gözleri açıktı henüz. Gagasında kanla karışık, iplik gibi ince bir sızıntı vardı. Gözleri usulca kapandı. Avcundaki minik bedenin tüyleri rüzgarla dalgalanıyordu. Diğer elini de üzerine kapadı. Sıcak nefesini üfleyerek ısıtmaya çalıştı.   Boynu bir yana düşmüş, ayaklarını kendine doğru çekmiş, sonsuz bir kış uykusuna dalmıştı. 

Kuzeyden esen rüzgar çam ağaçlarını sallıyor, masum bedeni hızla soğuyordu. Onu uzaktan seyrederken varlığını tüm benliğiyle hissetmişti ama şu an elinde tutuyordu ama artık o, erişilmez bir uzaklıktaydı... Boğazında büyüyen hıçkırığına engel olamadı...

Toprağa gömmeyi düşündü; sonra vazgeçti. Kuşların yeri ağaçlardı ve anıtsal bir mezarı olacaksa, o da canlı bir ağaç olmalıydı. Sık dallı bir çam ağacının erişebildiği kadar yüksek bir budağı ile bedeni arasına bıraktı usulca...

Yolun bundan sonrasını, beynine kıymık gibi batan soruların verdiği acı ile yürüdü. 

Keşke bugün çıkmasaydım yürüyüşe... Beni orada o anda görmeseydi belki de yaşıyor olacaktı...

Üzerimde dünden kalma gerginlik olmasaydı çıkar mıydım bugün bu yürüyüşe?..

Sahi dün beni bu kadar geren olayların bugün burada yaşanan şeylerle, bu minik masum bedenle arasında bir illiyet bağı var mıydı?

Adımlarımı biraz hızlı ya da yavaş atsaydım ya da yürüyüş mesafesini biraz kısa ya da uzun tutsaydım o şimdi hayatta olur muydu?

O kamyonet biraz hızlı ya da yavaş hareket etseydi ya da bir kırmızı ışıkta geçmeseydi o şimdi hayatta olur muydu?

İyi ya da kötü hatta nötr sayılabilecek her bir söz ve eylemimiz, dünyanın herhangi bir yerinde bir başka canlı üzerinde nasıl bir etki doğuruyor acaba? 

Eğer bu kozmik etkileşim, sonsuz interaktif iletişim kaçınılmazsa kendimizi nasıl ve nerede konumlandırmalıyız? Kötülüklere maruz kalmaktan korunabilir miyiz?

İyiliği çoğaltıp yayabilir miyiz?

Bir kuşun yüreğine dokunabilir miyiz; bir kuşun yüreğimize dokunduğu gibi?

Bir insanı ya da insanlığı uyandırmaya yeter mi Mart ayazında bir kuş uykusu?

Mehmet Biçer 
20 Mart 2025
(Stilize edilmiş fotoğraf: Mehmet Biçer)