"KAPADOKYA GELECEĞİN TARIM ÜSSÜ OLABİLİR Mİ?"

Geçtigimiz Cuma günü ülkemizin büyük bir bölümünün yanı sıra Kapadokya bölgesini de etkileyen zirai don olayı maalesef çiftçimizin belini büktü. Tarım arazilerinden, bağlardan, bahçelerden gelen görüntüler hepimizin yüreğini parçaladı.

Bu doğal felaketin ülke ekonomisine olumsuz etkileri ise hem üretici hem de tüketici açısından uzun süre hissedilecek. Umarım devletimiz gerekli önlemleri en kısa zamanda alır ve yaşanan mağduriyetler mümkün olduğunca giderilir.

Yaşadığımız bu doğal felaket açıkça göstermiştir ki adına ister küresel ısınma, ister iklim krizi diyelim; isterseniz türlü komplo teorileri üretelim fark etmez; ortada somut bir gerçek var; o da artık ülkemizde ve dünyada geleneksel yöntemlerle tarım yapmak her geçen yıl daha da zor ve hatta imkansız hale geliyor.

Bu durum büyük bir küresel riski de beraberinde getiriyor. 8 milyara yaklaşan dünya nüfusunu düşününce, çok yakın bir gelecekte erişilebilir temiz su ve yeterli gıda insanlık için en stratejik iki ürün haline geliyor.

Bu riski zamanında görüp gerekli bilimsel, teknolojik altyapıyı oluşturan; değişen şartlara uygun üretim teknikleri geliştiren ülkeler, geleceğin yeni dünyasında var olmaya devam edecek; diğerleri ise maalesef açlık ve susuzluğu en sert biçimde yaşayacak ve yaşamla ölüm arasında ince bir çizgiye sıkışıp kalacaklar.

Bazı uzmanlar, Türkiye'nin de içinde yer aldığı Ortadoğu bölgesinde yaşanan siyasi ve askeri olayların temelinde temiz su kaynaklarını, özellikle de Fırat ve Dicle nehirlerini gelecekte kimlerin kontrol edeceğine dair büyük bir mücadelenin yattığı tezini güçlü argümanlarla dile getiriyorlar. Bu açıdan bakınca, Siyonist İsrail'in Suriye üzerindeki planlarının sadece güvenlik kaygısıyla açıklanamayacağını, Fırat ve Dicle nehirlerinin kontrolünde de söz sahibi olmak istediği gayet açıktır.

Özellikle ülkemizdeki geleneksel tarım yöntemleri soğuk, sıcak, dolu, fırtına, don, zararlı haşerat gibi doğal olayların olumsuz etkilerine açık bir niteliktedir. Sera ve örtü altı üretim yöntemleri ile bu riskler kısmen de olsa azaltılmaktadır. Ancak gelecekte bu yöntemler de yetersiz kalacaktır.

Bu nedenle tarımda devrim niteliğinde yeni bir üretim anlayışına ihtiyaç vardır. Bu da dünyada ve ülkemizde deneysel aşamada olan Yeraltı Kapalı Dikey Tarım Uygulama yöntemidir. Bu yöntem sayesinde yerin 20, 30 metre altında sıcak, soğuk, fırtına, sel, zararlı haşerat gibi dış etkenlerden tamamen izole bir ortamda, yapay güneş ışığı ile, minimum su tüketimi ile yılın 365 günü her türlü tarımsal üretim yapılabilmektedir.

Ülkemizde Kapalı Dikey Yeraltı Tarım Uygulaması projesi şu anda İstanbul'da yerin 30 metre altında, 700 metrekarelik bir alanda uygulanmaktadır. Proje yetkilileri bu merkezde 2 yılda 6 ton ürün elde ettiklerini; %99 oranında su tasarrufu sağladıklarını ve dış şartlara oranla ürün çeşidine göre 40 ila 400 kat daha fazla ürün elde ettiklerini belirtiyorlar(*).

Kapalı Dikey Yeraltı Tarım Uygulamasının jeolojik yapısı gereği Kapadokya bölgesinde de başarılı bir biçimde uygulanabileceğini düşünüyorum. Bu proje kapsamında Kapadokya bölgesindeki mevcut yeraltı soğuk hava depoları kullanılacağı gibi, tamamen projeye uygun yeni yeraltı üretim merkezleri de açılabilir.

Böyle bir projenin pilot uygulamasına Nevşehir Valiliği, Nevşehir İl Tarım ve Orman Müdürlüğü, Nevşehir Ticaret Odası, Nevşehir Ticaret Borsası ve Nevşehirli iş insanları destek verebilirler. Kapadokya Bögesi, nasıl ki geçmişte tarihi bir misyon üstlenmişse, gelecekte de bir tarımsal üretim üssü olarak insanlık tarihi açısından yeni bir misyona ev sahipliği yapabilir. Neden olmasın?

Unutmayalım ki ancak geleceği şimdiden öngörebilenler ve planlayanlar, gelecekte söz sahibi olabilirler.

(*) Söz konusu haberin linki;
https://www.bloomberght.com/yerin-30-metre-altinda-tonlarca-tarim-urunu-urettiler-3739183

Mehmet BİÇER
13 Nisan 2025