MEHDİ, MESİH VE KURTARICI BEKLEMEK Mİ? AKLIMIZI KULLANMAK MI?
Gerek geçmişte gerekse günümüzde kendisini mehdi, Mesih, peygamber ve hatta ilah olarak tanıtan nice kişiler olmuştur. Geçmişten günümüze böyle bir tablonun ortaya çıkması vahim olmakla birlikte asıl vahim olanı, bu kişilerin etrafına azımsanamayacak kadar kitleleri toplamayı başarabilmeleridir.
Bu durum da göstermektedir ki aslında İslam, sadece bir olan Allah’a kulluğa çağırarak insanı özgürleştirmekte; aklını gereği gibi kullanmayan insan ise pek çok kişinin kulu ve kölesi haline gelebilmektedir.
Sorgulamadan, gassalın önünde ölü gibi bir tutum yanlış
Kişinin gerek dini gerekse siyasi liderine sorgulamaksızın tabi olup gassalın önündeki ölü gibi olması şeklinde aklın önemini öteleyen bir anlayışın İslam’da yeri yoktur. İman ettikten sonraakıl yürütmenin bittiği ve sorgulamanın doğru olmadığı şeklindeki bir tutum, akla bu denli önem veren ve vurgu yapan İslam dini ile bağdaşmamaktadır.
Akıl olmadan makbul bir imandan söz edilemez
Dinin ve mükellefiyetinesası olan akıl olmadan makbul bir imandan da söz edilemez. Sırat-ı müstakimde şaşmadan ilerleyebilmenin yolu, yine akıldır. Zira akıl, bir şeyin yanlışlığı ve doğruluğunu ortaya koymak suretiyle, bir denetim vazifesi icra etmektedir. Ne var ki aklın bu denetim vazifesini sağlıklı birşekilde yerine getirebilmesi için ilahi bilgi (vahiy) ve selim (bozulmamış) fıtratla işbirliği yapması kaçınılmazdır.
Akıl iyi kullanılırsa insanı cennete götürecek kılavuzdur
Aksi takdirde insana bahşedilen en değerli nimet olan akıl, onun hem dünyada hem de ebedi âlemde hüsrana uğramasına sebep olacak bir vasıtaya dönüşebilecektir. İnsanın sahip olduğu en değerli nimet olan akıl, gerektiği gibi kullanıldığında onu cennete götürecek en önemli kılavuzu olurken gerektiği gibi kullanılmadığı zaman da onun helakine sebep olabilecektir.
Kur’an’ı Kerim’in Aklı Kullanmaya Yaptığı Vurgu
Kur’an-ı Kerim, çoğu yerde aklı kullanmaya vurgu yapmış; yanlış söz, tutum ve davranışlar karşısında “Umulur ki akledersiniz” (Bakara, /73,242; Zuhruf, /3; Yûsuf, /2) “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” (Bakara,/44, 76; Enbiyâ, /10, 67) “Akletmiyorlar” (Bakara, /171; Enfâl, /22), gibi ifadelerle muhataplarının akıllarını kullanmamalarını eleştirmiştir.
Rabbimiz düşünen, üreten, hak ile batılı ayırt eden işlevsel bir aklı tavsiye eder
Kur’an, Allah’ınen büyük lütfu olan ve insanları diğer varlıklardan ayıran en önemli vasıf olan aklın, işlevsel olmasını; düşünen, üreten, anlayan, hak ile batılı ayırmak için çabalayan fonksiyonel bir aklın olmasını istemiştir. Kur’an’da aklın kullanılmaması çok sert bir dille eleştirilmekte “Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir.” (Enfâl, 8/22)buyrulmuştur.
Taassup kişiyi sahih inançtan ve doğru istikametten ayırır
Fikirleri körü körüne kabul etmek, akıl ve ilim süzgecinden geçirmemekdoğru veya yanlış olduğuna bakmaksızın bir inancı veya düşünceyi taklit etmektaassup olarak nitelendirilmektedir. Taassup, herhangi bir tarafa olan bağlılıktan dolayı delili apaçık ortaya konduğunda bile, gerçeği kabul etmeme olarak da tarif edilmiştir. Aklı gereği gibikullanmamanın bir neticesi olan taassup, kişiyi sahih inançtan ve doğru istikametten ayıran birhaldir.
Nitekim Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de taassupla hareket edip akıllarınıkullanmayan cahiliye müşriklerinin halini şu şekilde tasvir etmektedir:“Onlara, ‘Allah'ın indirdiğine uyun!’ denildiğinde, ‘Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol)a uyarız!’ derler. Peki, ataları bir şey anlamayan, doğru yolu bulamayankimseler olsalar da mı (onların yoluna uyacaklar)? İnkâr edenleri imana çağıran (peygamber)ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar.” (Bakara,/170-171)
Önder veya lider kabul edilen kişiler hatadan masun değildirler
İslam dininin temel bilgi kaynakları Kur’an ile onun hayata yansıması olan ve sünnet olarak nitelenen Hz. Peygamber’in (s.a.s.) söz, fiil ve onaylarıdır. Bu iki temel kaynaktan hareketle İslam âlimleri masuniyetin (günah işlemekten korunmuşluk) sadece peygamberlere hasolduğunu söylemişlerdir. Bu noktada dinle alakalı konularda peygamberlerin, her türlü günahtan korunmuş olduklarını; bununla birlikte dünyevi ve beşerî münasebetlerde insan olmaları hasebiyle peygamberlerin de yanılabilecekleri, onların bazı tutum ve davranışlarınında istişareye açık olduğu ifade edilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hayatına baktığımızda sahabenin pek çok konuda Allah Resulüne itiraz ettiği ve onun benimsediği görüşlerin aksini savunan bir yaklaşım içinde oldukları bilinen bir husustur. Ancak sahabe, Hz. Peygamber’e bir konuda itiraz edeceği zaman öncelikle konunun vahiy kaynaklı olup olmadığını teyit etmeyi ihmal etmemişler; vahiyle elde edilen bir bilgi ise kayıtsız şartsız teslim olmuşlar, vahiy kaynaklı olmayan hususlarda ise kendi görüşlerini beyan etmişlerdir. Peygamberimiz (sav) dışındaki önder ve liderler hatadan masum değildirler.
Allah ve resulünün emirleri dışında herkesin görüşü sorgulanabilir
Son peygamber olan Hz. Muhammed’in (s.a.s.) vefatıyla dinî konularda hatadan münezzeh, söyledikleri eleştirisiz kabul gören ve mutlak anlamda itaat edilecek hiç kimse yoktur. İnsanlıkiçin rol model olan Hz. Peygamber bile dinî olmayan hususlarda sorgulana bildiyse onundışındaki herkesin evleviyetle sorgulanması mümkündür. Allah ve resulünün buyurduklarının dışında herkesin görüşü alınabilir veya atılabilir.
Aklını kullanan taassup ve önyargılardan uzak olan müminin şiarı; her zaman ilahi kitabımız olan Kuranı Kerim ve Allah Resülü (sav) Efendimizin gösterdiği sahih sünneti ile Ehli sünnet alimlerimizin çizdiği Cadde-i İslamiyeyi Kübra dır. Bu yol inşallah bizleri saadeti dareyne (hem dünya hem ahiret saadetine) ulaştıracak yoldur.
Yüce Allahım başta bizleri, sonra kendisini mesih mehdi ve kurtarıcı gibi görenleri, taassup içinde olup gerçeği akledemeyenleri ve onları sorgulamadan peşinden gidenleri doğruyu ve gerçeği görüp hakikate ermeyi nasip eylesin.
Sözlerin en güzeliyle hürmet ve muhabbetle saygılar sunarım. “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah'ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar akıl sahiplerinin ta kendileridir.” (Zümer, 39/18)
HÜSREV ÖNDEGELEN