PİLLİ LAMBA

Kavaklı Oruç , Nevşehir pazarında geziyordu.

Cebini yokladı. Sigara paketinde tek bir sigara kalmıştı.

Buruşmuş kutusundan çıkardı, dudakları arasına yerleştirdi.

Fakat, cebini aradı, kibriti bulamadı. Demek, evde unutmuştu.

Ucuz bir şeydi kibrit. Fakat, evde varken, neden yenisini alsın ki !

O sırada, memurlar öğlen yemeği için Valilik yapısından dışarı çıkıyorlardı.

Çekingen bir gençti Oruç.

Yine de cesaretini topladı, genç bir memur, yanından geçerken,

sigarasını yakmak için çakmak, ya da kibrit istedi.

Memur bir an düşündü. Gülümsedi. Cebinden küçük bir el feneri çıkardı.

Oruç’un ağzındaki sigaranın ucuna doğru ışığını yöneltti.

Oruç, sigarasının yanmasını bekledi. Derin derin çekti soluğunu.

Fakat, sigara yanmıyordu.

Memur, yüzünde sinsi bir sırıtışla, Oruç’un sigarasını yakmağa çalışıyordu.

Sonra, “ Kaderine küs gardaş !” dedi “ Sigaran yanmıyor.”

Oruç, gitmek isteyen memurun kolunu tuttu.

Biraz daha denemesini istedi yakma işlemini.

Sonra, ikisi de anladı ki, bu sigara yanmayacak (!).

Memur, uzaklaştı, gitti.

Oruç, çevredeki bir bakkala girip kibrit satınaldı,

sigarasını yaktı,

keyifle tüttürdü.

…………….

Memur Nihat Bey, odasındaki arkadaşlarına, kahkahalarla gülerek anlatıyordu.

Yav, bu köylü milleti saftan da öte, aptal. Bugün bir delikanlı

benim el fenerimle sigarasını yakmağa uğraştı. Belki bir on dakika…”

Diger memurlar da güldüler köylünün saflığına.

……………….

Kavak kasabasında Oruç, çayevinde oturmuş gazoz içerken, çevresindekilere anlatıyordu.

“ Yav, bu şeherli milleti de bizi haggaten enayi sanıyor. Bugün, bir efendi adamdan, herhalde memurdu, çünkü hükümet konağından çıkmıştı, kibritle sigaramı yakmasını istedim.

Tuttu, cep feneriyle yakmağa kalktı. Aptal adamın fenerinin pilini bitirdim. Heralda,

nikel kadmiyumlu da değildi. Riçarcıbıl olmadığından, gayrı yeni pil almak zorunda kalır.”