SAVAŞ RÜZGARLARI

Bir olması gereken vardır, bir de hali hazırdaki olan vardır. Hali hazırdaki olan, olması gerekene doğru hareket eyilimindeyse işler gün geçtikçe düzelmekte ve hayat mutluluğa ve huzura doğru yönlenmektedir. Zaafları olan ve eğitmleri yeteri kadar olmayan toplumlar alfa arsızları seçerken toplumunu ve devletini aslında rise de atmaktadır.

Anatomi ve fizyoloji hayatın temel taşlarındandır. Bir beyin var, düşünsün diye, bir kalp var sevsin ve yaratılış fıtratlarına yerine getirsin diye…

Anatomi ve fizyoloji bu iki organa yaşam boyu, yaşam garantisi de verse de anatomiler ve fizyolojiler farklıdır. Lâkin insan kendini geliştire bilir. Çok ve verimli kitap okumak bir çok yararının yanında geçmişte yapılan hataları ve sonuçları gelecek nesillere aktarır. Beyinde teraziler, ölçü aletleri, doğayı da okuya bilmek, yaşam kalitesini geliştirmek gibi; Matematiksel zeka, sanatsal bakış açısı, belalardan uzak olmak gibi beynin düşünsel yapı taşları hayatlara da yön vermektedir. Bu sayede insan beynini kullanarak bedenini de dinlendire bilmektedir. Hayvan ile insanın farkıda burada belirlenmektedir. İnsanlarda gelişmiş beyin kapastesinin yanında kullanma becerileri insanı dünyanın hakimi yapmaktadır.

Bu gelişim insanolu için binlerce yıl sürmüştür. Gelişim sürecinde meraklı ve beynini geliiştire bilenler tarihe not düşe biliyor. Biz bunlara bilim insanları ve düşünürler diyoruz.

Kalbin fonksiyonel yapısı ise sevgi, vicdan, saygı gibi ulvi duyguların yeridir. Eğitimle ve aile terbiyesiyle beslenmektedir. Dinimiz bu insanları Takva sahibi insanlar olarak tanıtırlar. Öteki bütün dinler de aşağı yukarı aynı değerleri savunurlar.

Lafı bende Gazze’ye getireceğim. Önce İsrail ve Filistin’in geçmişine bakıp tarihsel işleyişine bakalım. Bu önemli konu gündeme getirilmiyor ya da gündem olamıyor. Yaşayan insanlarda emin olun bir sorun da yok. İsrailli ler ilk geldikleri zaman Filistinliler onları karşılamışlar evlearinde misafir etmişler. Sorunsuz bir başlangıç oluşturmuşlardı. Gelenler esir kamplarında eziyetler çekmiş binlercesi öldürülmüştü. 2. Dünya savaşının kazanan güçleri hiç hakları olmamasına rağmen Filistin’e yerleştirilen bu insanları uyum içerisinde yaşamalarını da sağlaya bilirlerdi. Bu gün dünyanın en huzurlu, zengin ve eğitimli bölgelerinden biri olmasını sağlamak o zaman gerçekten pek de zor değilmiş. Niyeti kötü olanın akibeti de kötü olur derler. Neyidiği belirsiz; Hırslı, menfaatçı, diktatör yapılı insanlar ortalığı kana bulaya biliyorlar. Orası üstelik Orta Doğu; Kin ve nefretin hiç unutulmadığı bir coğrafya…

Bir yandan da dünyanın sabıkası kabarık olan tek ülkesi İsrail. Tarihte oldukça fazla olay çıkaran İsrail, her defasında çok ağır bedellerde ödemek zorunda kalmıştı. Son durum da bunların tarihten hiçbir ders almadıklarını ortaya koymuşlardır.

Mısır’da, firavunlara köle bir kavim olarak karşımıza çıkmaktadır. Hz. Musa çok meşekkatli yollardan bunları kurtardı. Filistin’e getirildiklerinde karşılarına bu günkü Filistinlilerin ataları çıkmıştı. Bilmem kaç kabileyi birleştirip insanca yaşamaları istenmişti. Rabbim bunlara Tevratı gönderdi-ki okusunlar diye… Üstelik kendilerinin de inandığı 10 emirde cana kıymak büyük günahlar arasındadır. Bu durum Tevrat’da ki bazı ayetlerlede tezat olduğu görülmektedir. Tevrat’ın Hz. Musa’dan 400-500 yıl sonra kitaplaştırıldığını bir makalede okumuştum. Kitap Asur efsaneleriyle dolu olduğunu da yazmışlar.

Din kitaplarıda çok gariptir. Orada derki: Allah Yahidiyi yarattı, diğer kullarını da bunlara yardımcı olsun diye yarattı gibi akla abes yazılarla dolu olduğunu görüyoruz.

Her neyse, her insanın inancını yaşamak özgürlüğü vardır. İnançları onların olsun. Lâkin inançları gereği Yahidi olmayanları öldürmek ve eziyet etmek onlara sevap kazandırıyormuş. Hatta ağlama duvarına ibadete giderken yanlarına bir tavuk alıp duvara çarpa çarpa öldürüp sevap kazandıklarına inanıyorlar. Kndilerini öteki insanlardan daha yüce görüyorlar.

İsrail’i anlaya bilmek için toplumun ruh yapısını ve topluma yol veren inançlarını bütün insanlık bilmelidir diye düşünmekteyim.

Yine tarihe dönelim. İsrail oğlları yine bir köle topluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Zalım firavunun yerini Asur Nabukatnazer diktatör bir kral olarak almıştı. Dünyanın 7 harikasından biri olan Babil’in asma bahçelerini de yapatıran bu kraldı. İsrail halkı bir şekilde bu adamı kızdırmayı başarmıştı. Soy kırım yapmamış, sadece sürgüne göndermiş. Nabukatnezer’in yerine Netenyahu olsaydı çok büyük bir soy kırım yapardı diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Zaman hiç durmak bilmeyen bir nehir gibi akmaya devam ediyordu. Hz÷ İsa zamanıydı. M.S. 30-40. Yıllar. Roma Filistin’i işgal etti. Roma açısından yeni topraklar yeni gelirler demekti. Roma’da Flaviyenler hanedanı kurulmuştu (68-96) Önceleri ufak tefek başarılar kazansa da Yahudi isyanı kanlı bir şekilde bastırılmış ve arta kalanlar sürgüne gönderilmişti.

Yahidiler için bu 3. Sürgündü. İddia ettikleri topraklarda Filistinlilerle çatışmalar yaşamışlardı. Haçlı seferlerinde Yahudilerin esamesi bile geçmemektedir. Orta Doğu’nun bu coğrafyasında insanlar en huzurlu yılları Osmanlı zamanında yaşamışlardı. Üstelik bu coğrafyada o zamanlar hem Filistinliler ve hem yahudiler vardı.

1942’den itibaren İsrail ve Filistin çarpışma halindeydi. Yazımda da bahsettiğim gibi beyinlerini kullana bilselerdi o topraklar tam bir huzur memleketi ola bilirdi. Bunu İsrail istemedi. Devamlı saldıran konumunu korudu. Böyle bir coğrafyada nefreti üzerine çekmek bir lanettir. Tarih ise çok uzun, dolambaçlı, yarını belli olmayan dikenli ve mayınlı bir yoldur. İsrail aslında kendi sonunu hazırlamaktadır. Bu gün ağlayan Filistin, yarın ise İsrail olacaktır. Zira dünya düzeni bir konjöktür üzerine inşa edilmiştir.

İnsanların hür ve özgür yaşayacağı devlet başkaları tarafından kurulan devlet yürümez, abat olmaz. Bir de insanın anatomisidir, uykusuzluk yüzlerce yıl sürmez, bir gün uyuyu verir ve bakmışki av olu vermiş.

İsrail tarihinin en büyük kıyımını 2. Dünya savaşında yedi. Adolf Hitler’in Kavgam isimli kitabında Yahudilerin insan olduğuna inanmadığını ve tarihin kendisini haklı çıkartacağını yazmıştı. Yorum sizin.

Taraflardan Filistin’e gelince, İngilizlerin Kandırmalarına uyup Osmanlıya ihanet etmişlerdi. 15-20 Bin askerimizi şehit etmişlerdi. Arazilerini kendi hesaplarına göre pahalı pahalı satıp kar ettiklerini düşünmüşler. Günümüzde toprak satmadı diye bir manifesto da çıksa bu gerçek bir olaydır. Bayraklarının şeklini bir ingiliz subayı yapmış ve kırmızı üçgeni Türkleri yendiklerini temsilen oraya koyduklarını söylerlermiş. Keşke bunlar yaşanmamış olsaydı.

Çok önemli taraf olan Birleşmiş Milletleri yazımıza almamak olmazdı. Bu yapı sağlam değildir. Dünyada birkaç emperyalıstın işlediği suçlara kanuni kılıf bulmasından öte hiçbir şey yapmadıklarıda ortadır.

1940’lı yıllarda İsrail’e Madagasgar Adası teklif edilir. İsrail reddeder. Bu teklif başlı başına bir suçtur. Faili ise Birleşmiş Milletlerdir. Bu teklife empati yaparsak; Ülkemizi başka bir ulusa peşkeş çekmeye çalışması ile aynı anlama gelmektedir.

Ezcümle; İsrail ulusunun sabıkası çok olmakla birlikte hiçbir mücadeleyi de kazanamamışlardır. Dün güvendiği İngiltere, bu gün ise Amerikdır. Yarın hadi bir sahip bulamazlarsa ne yapacaklar merak ediyorum. Yunanistan’da İsrail gibidir. Birilerine güvenip, birilerine kafa tutuyor. Efendim sel gider kum kalır. Demişler. O zaman ne yapacaksın diye sormazlarmı?

Dünyanın sıkıntısı zaten kendisine yetiyor. Küresel ısınma, susuzluk, son 100.000 yıldan beri olmayan güneş patlamaları, nötronomlar danya ya küresel bir tehdittir.