SIĞINMACILARIN TARİHİ SÜREÇLERİ
Sığınmacılığın anlamı; İnsan topluluklarının isteyerek veya zorla başka topraklara gönderilmeleridir. Tarihi süreç içinde en bariz örneği Kavimler göçü olarak geçmektedir. Ana topraklarında iklimilerin değişmesi, kalabalık ordulara sahip ulusların, öteki ulusları yurtlarından çıkarması neticesinde dünyanın sosyal ve siyasal yapısı geri dönülemez bir şekilde değişmişti. Aynı olay Amerika’da yaşanmıştı. Avrupa’dan göçen beyazlar kıtanın gerçek sahiplerine katliamlar ve nice zulümler yepmış ve neticede Amerika beyazların olmuştu.
Oysa kızılderililer gelen beyazlara misafir gözüyle bakıp çok iyi davranmışlardı. Oysa beyazların niyeti bu bakir ülkede yağma yapıp dünyalık kapmaktı. Bunda da muaffak olmuşlardı. Yağmacı beyazlardan öncede Vikingler Amerika’da sanşlarını denemişler, kötü niyetlerini ta baştan gösterdikleri için muaffak olamamışlardı.
Son Afgan göçünden önce yaşanan olayları Afganlılar la konuştuğumuzda büyük bir bölümünün İran’da doğduklarını öğrenmiştim. Lâkin yerleşkelerden izole bir şekilde yaşıyorlarmış. Bu sayede İran onları rahat bir şekilde kontrol edebiliyorlarmış. Sığınmacıların İran’a kötü etkiler yapmasının önünede geçmişler. Rahat yaşamları olmadıkları için arayış içinde olmaları ve kayıtlı oldukları için de kolluk güçleriyleöyle büyük bir problemleri de yokmuş. Derken Türkiye kapısı açılınca bu dünyanın en temiz niyetli ve kalender ülkesine göçü vermişler. Yerleşkelere de yerleşi vermişler. Rahat mısınız ? Diye sorduğumuzda, Burada çok rahat olduklarını söylemektedir. Umarım Türkiye’den daha rahat bir ülke bulurlar da giderler. Şu soruyu sayın okuyucularıma sormak isterim. Avrupa bunları neden almıyor. Ön yargısız bir şekilde düşünün.
Birde Suriyelilere bakalım. İşit ve Pkk’nın kolları, ayrıca Suriye’nin resmi devleti bunlara katliam yapınca Türkiye’ya sığınmışlardır. Bu sorun günümüzde kalmadığı için geri gitmeleri gerekmez mi? Rahatlar ve kontrolsüzler sanki bu toprakların insanları gibi davranmaktadırlar. Yakın tarihimizde de Hatay’ın etnik yapısını değiştirmek için Fransızlar, Hatay’a bir çok arap yerleştirmişti. Onlar şu anda bizim vatandaşlarımızdır.
Irak’da buna benzer bir oyun oynanmıştı. Musul’a, Kerkük’e, Erbil’e ve bu bölgeye Peşmerge kılıklı adamlar yerleştirilmiş, onların ise ilk işleri Nüfus, Tapu kurumlarını tarumar etmek ve Türkmen mezarlarını yıkarak, yok ederek işe başlamışlardı. Bunlar basından okuduklarım. Olaylar Anap zamanında yaşanmıştı.
İnsanın aklına Suriye’de boşaltılan yerlere acaba kimler yerleştirimek isteniyor diye soru gelmiyor mu? Büyük İsrail projesinde olan topraklarda bunların yaşanması acaba bir tesadüf mü?
Tarihin unutacağına hiç ihtimal vermiyorum. Mesele güç meselesiyse, zor günler zor insanları yetiştirir. Günü kolay etmek için. Kolay günler vasıfsız insanları yetiştirir-ki zor günleri görmek için. Zira tarihi karanlık tünellere benzetirim. Devletler aynı parklarda bulunan gıcıoplar (Tahtara valli) gibi inişli çıkışlıdır.
Bu meselenin tarihteki yapılarına bakalım.
SÜMERLER; Ucuz işci adı altında bir çok Akad’lı Sümer topraklarında yerleşmişti. Kralın ve halkın bunlardan bir şikayeti yoktu. Zira Sümerler yıkılmlaz bir yapıya sahip olduklarına inanıyorlardı. Yazıyı bile bunlar bulmuştu. Akad’lar sanki kim oluyordu? İşin aslı Akad’lar her geçen gün güçleniyordu. Sümerler ancak son zamanlarında mücadeleye girmişlerdi. Vakit çok geçti. M.Ö. 3200- 2800 Hükün sürseler de M.Ö. 2300’lü yıllarda bölge halklarına karışarak tarih sahnesinden silinmişti.
NEMLÜKLER; 1250- 1517 yılları arasında Mısır’da hüküm sürmüştü. Eyyubiler zamanından beridir Oğuz ve Kıpçak Türklerinden gençler getirerer eğitip asker etmişlerdi.
Selahattin Eyyubi dâhi çerkez’dir. Kürt olmasında da bir mahsur yoktur, lâkin bilgiyi doğru bilmekte yarar vardır diye düşünüyorum. Bu kimselerin amacını da bilemiyorum. Aynı konuyu savunan birine kaynağını sormuştum. Pogartın, Selahattin isimli filminde öyle diyor demişti. Filmin tarihi kayıt kabul edilmesi benim çok hayretime gtmişti.
Konmuza dönecek olursak, Kölemen denilen bu insanlar gün geçtikçe kuvvetlendiler, söz sahibi oldular. Neticede devleti ele geçirdiler. Herkes ce bilindiği gibi bu devleti Ridaniye Savaşında Yavuz Sultan Selim yıkmıştı.
FRANSIZLAR; 1789’dan birkaç 10 yıl öncesiydi. Fransız ihtilinin kavgalı, gürültülü yıllarında yurtlarından kaçan bir çok insan Kuzey Afrika’ya ve Osmanlı’ya sığınmacı olarak geliişti. Kuzey Afrika’da kontrolsüz bir şekilde yaşayan bu insanlardan bağzıları sığınmacılığını fırsatlara çevirmeden geri kalmamışlardı. Evet, meşhur Afrika misyoner hareketi bu sığınmacılar tarafından başlatılmıştı. Mısır’da yaşayan Fransız sığınmacılar ise Napolyon’un Mısır seferine casusluk yapıyorlarmış. Osmanlı sığınmacı almamış, koynuna fransız yılanı almış. Neticesinde Mısır işgal edilmiş, Misyoner hareketi ise sömürgeciliğin kapılarını aralamış, Afrika’yı sömürmeleri yetmemiş insanlarını da köle olarak kullanmışlar. Bu durum Avrupa’da rekabet oluşturmuş, İngilizi, Almanı da bu yarışmalara katılmışlar. Osmanlı ise o yıllarda savaşlardan savaşlara koşturup duruyordu. Anadolu’da Türkmen sürgünleri yaşanıyordu. Bu durumlara karşı çıkan aydınlarımıza ise “Bölünürüz ha” diye önlerine tabular koyuyorlardı.
Bir örnek de Filistin’den verelim. Yahudiler Filistin’e gelmeye başladığı günlerde, Yahudi sığınmacıları evlerinde misafir etmişler, gül gibi karşılamışlar. Haydi eline sağlık. Günümüze bir bakın. Filistinli 300.000 sığınmacı Lübnan’a sığındıklarında, ülkeyi ele geçirmeye çalışmışlar. Bu durum Araplar arasında çatışmaları tetiklemişti. Atalarımız; İnsan haddini bilecek, Misafir misafirliğini bilecek, sığındığın yere hainlik kesinlikle yapmıyacaksın. Demişlerdi.
Gelelim günümüze; O kadar sığınmacı var, neden illâki Suriye ve Afganlılardan bahsedilmektedir. Herşey den baş; Sığınmacı farklıdır, mülteci farklıdır, göçmen farklıdır.
Özellikle Suriyelilerin topraklarımızda gözünün olduğu bilinmektedir. Hatay’ı ister dururlar. Ha bir de Kilis çıktı. Bu aymazlıktır. Sahip çıkacaksan git vatanına sahip çık, demezler mi? Bunlar ilk geldiklerinde bizlere tepeden tepeden bakıyorlardı. Bu öz güveni nereden buldular, bunu da bilmek lazım.
Bunları savunanlar ucuz işci diyorlar, insanlığa ve yurduma hakaret olarak algılarım. Herşeyden baş hak meselesidir, vebaldir. Ucuz işçi deyip bu vebale girenler, ülkede işsizliğin suni olarak arttığını algılaya biliyorlar mı? Acaba…
Yaşamak için çalışmak zorunda olduklarını biliyorlar. Hükümetin bunlara ödeme yaptığını da tahmin ediyorum. Bu durumda halkın hakkına vebaline girmek demek deyil mi?
Yeni geldiklerinde, çocuklarının ve bebeklerinin aşıları soruluyordu. Şimdi bunların aşıları tamam mı? Acaba, ya değilse ülkenin tüm çocukları risk altında demektir.
Doğum yolu ile hızla çoğalıyorlar. Bu gelecekte ülkemizin başını ağrıtır mı? Yoksa ülkenin etnik yapısıyla mı oynanıyor bilemiyorum.
Sığınmacıların % 2’ si dahi teröre meyyal olsa düşünün ülkemde neler olur. Zira sayılarını bilemiyoruz. Haberlerde de izlediğimiz gibi kamyon kasalarında 50-60 kişi inip koşarak şehrin içinde kaybolup gidiyorlar. Sayılar acaba sabit duruyor mu?
Bayramlarda Suriye’ye çok rahat gidip geliyorlar. Bu durumda tehlike geçti demek olmuyor mu? Suriyelilerle konuştuğumuzda gitmek istemediklerini söylüyorlar. Bu öz güvenide düşünmek lazımdır.
Sosyal yapıları bizlere hiç uymuyor. Bir açıdan da izole yaşıyorlar. Bu gibi sorlar uzar gider.
Avrupa’nın işci alımlarındaki kıstaslarıyla karşılaştırın. Çalışanlara hiçbir zaman ucuz işci de dememişlerdir. Haklarını vermişlerdir. İzlanda gibi Finlandiya gibi dünya egemenliğinde gözü olmayan ülkelerin insanları huzur içinde yaşıyorlar. Australya, Yeni Zelanda’nın, Küba’nın insanları da mutlu.
Bizlerin mutsuzluğunu tetikleyen başta ABD olmak üzere bir takım batılı emperyalist kalıntı ülkeleri kavgasız gürültüsüz yaşarken, gelecekte muhtemel rakipleri olan devletleri can ve maddi açıdan zayfılatmaya çalışmaktadırlar. Bu sayede kendilerine kan bulaşmış, göz yaşı bulaşmış kirli Pazar elde etmektedirler.
Günümüzde Orta Doğu’da akan kanların denkleminde Amerika çıkarılırsa ortalık güllük güneşlik olacaktır. Amerika’yı Allah’a havale ediyorum. Allah zalımları sevmez ayrıca zalımı zalıma tutururmuş. Birey olarak sabırdan başka yapacak bir şeyim yok. Sağlıcakla kalın.